Suruç katliamı için adalet yürüyüşü 9. yılında da hem Türkiye/Kürdistan’da hem de Avrupa’da direniş ve kararlılık yüklü eylem ve etkinliklere sahne oluyor. Birleşik mücadelenin en net biçimiyle görünür olduğu Suruç gündemli eylemlerde, tasfiyecilik öğütleyen faşist diktatörlüğe karşı boyun eğilmeyeceğinin açık kararlılığı sergileniyor. Hiçbir saldırı bu kararlılığın önüne geçemiyor.
Yerel seçimlerle birlikte yükselişe geçen ezilenlerin mücadelesi, “Suruç için adalet, herkes için adalet” şiarıyla sokak ve meydanlarda güç topluyor. Uyuyanları yeniden uyarıyor, direnme kudreti aşılıyor. Marksist Leninist komünistlerin ve sosyalist gençliğin yılların birikimi politik mücadele deneyimi, genel hareketin yolunu bir kez daha açıyor. Öncü parti gerçekliği bir kez daha kendini gösteriyor.
Suruç eylemleri deyim yerindeyse yaz sürecinin kapısını mücadele birikimiyle aralıyor. Ve bu sürecin hemen sonrasında yeni gündemler kapımızı çalacak. Farklı coğrafyalar, farklı ağırlaşan sorunlar biçiminde ilerlese de, zorluklarla birlikte olanakların da bir o kadar yeni sürecin içerisinde yeşerip büyümekte olduğunun işaretleriyle dolu.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da faşist rejim işçi sınıfı ve ezilenlere, onların politik öncülerine dönük saldırılarını yeni dönemde daha da azgınca yürüteceğinin işaretlerini vermeye başladı. Rojava ve gerilla alanlarının aralıksız bombalanması, sınır ötesi operasyon için askeri sevkiyatın son hız devam etmesi, işçi sınıfı eylemlerine azgınca saldırı, başta sosyalistler olmak üzere faşizmi alaşağı etmekte kararlı güçlere dönük işkence ve tutuklama terörünün egemenlerin kendi hukuk sistemlerini tanımaz halde uygulanması bütün döneme yayılma eğiliminde.
Ancak geride kalan azgın tasfiyeci saldırılarda olduğu gibi, yeni dönemin saldırılarında da faşist rejimin gayesine ulaşamayacağı direngen kuvvetlerin ortaya koyduğu baş eğmez tutumdan, açlık ve yoksulluğa mahkum edilen, ulusal ve inançsal soykırım yaşatılan milyonların derinleşen öfkesinden görülüyor.
Yaşadığımız emperyalist Avrupa ülkelerinde de durum pek farklı değil. Derinleşen emperyalist rekabet ve hegemonya mücadelesinin yerli işçi ve emekçilerin, göçmenlerin günlük yaşamları üzerindeki olumsuz etkileri, Ukrayna savaşıyla birlikte çok daha net bir biçimde görüldü. Günlük zamlarla birlikte yaşam standartları alabildiğine geriledi. Açlık ve yoksulluk tehlikesi Avrupa halklarını da tehdit eder hale geldi. Yaşanan enerji ve gıda kriziyle, pahalılıkla birlikte gelecek ay ve yılların, milyonlarca emekçinin daha da yoksullaşması anlamına geleceği çok açık.
Bu durumu hali hazırda kabul etmeyen öncü işçiler ve kimi mücadeleci sendikalar kapitalist devlet ve şirketlere karşı iş yavaşlatma, durdurma, grev ve lokavt gibi yöntemlerle üretimden gelen güçlerini harekete geçiriyor, direniş örgütlüyorlar. Artık Almanya’dan Fransa’ya, Belçika’dan İngiltere’ye birçok ülkede günlük mücadele örneklerine tanık oluyoruz.
Hiç şüphesiz saydığımız tüm bu gelişmeler Avrupa’daki Marksist Leninist komünistlerin temel politik mücadele gündemleri arasında yer alacak. Ancak yeni dönemin ağırlaşan görev yükünü omuzlamak, egemenler karşısında zaferler elde etmek çok daha fazla kararlı ve emekçi bir hatta durmayı koşulluyor. Özellikle başta Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmenler olmak üzere, yerli işçi ve emekçilerle temas noktalarını ve anlarını çoğaltmak, kitle çalışmasını daha enerjik ve eksiksiz yerine getirme çabasında olmak, geleceğe daha emin ilerlemenin yolunu döşeyecektir.
Suruç için adalet eylemlerindeki öncü ve birleşik çıkışa yaslanarak geleceği örelim.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 19 Temmuz 2024 tarihli Perspektif köşesi