Sömürgeci faşist rejim Kürdistan’a dönük yeni bir saldırı konsepti başlattı. Bu konsepte başta KDP gibi işbirlikçi güçler olmak üzere, Irak ve İran gibi bölgedeki gerici devletleri de katma uğraşı içerisinde olan sömürgecilik, özellikle KDP ile uzun süredir sürdürdüğü siyasi ve ekonomik ilişkiler, Irak hükümetiyle de son yaptığı görüşmelerle ilerleme sağlamış gözüküyor. Her ne kadar Irak hükümeti durumu yalanlasa da, hem bölgede kamuoyuna yansıyan bilgiler hem de faşist rejimin bölgeye yaptığı askeri sevkiyatın hızlanarak devam etmesi, durumu net bir şekilde gösteriyor.
Bu tabloda en açık pespaye tutum içerisine giren KDP, Medya Savunma Alanları dahil, Amediye gibi tarihi Kürdistan kentlerini tamamen sömürgeci faşist rejime bırakmış olması; bölgeye gönderilmiş sömürgeci ve işgalci Türk ordusunu korumak için peşmergenin görevler edinmesi, saldırı durumunda aktif hale geçeceği kuşku götürmeyen Roj Peşmergeleriyle vs. kardeş Kürt kanı dökmekten imtina etmeyeceğini göstermiş bulunuyor. Zaten uzun süredir gerilla alanlarına dönük kontrolleri arttırmakla gerilla olanaklarını olabildiğince kısıtlamaya çalışan işbirlikçi KDP, faşist rejimle ekonomik, siyasi ve askeri iş birliğinde olabildiğince derinleşmiş durumda. Ve tüm bunlar Kürt aydınlarının, bölgede etkili Kürt aşiretlerinin, bölgedeki değişik halklardan antifaşist, antisömürgeci güçlerin çağrılarına rağmen devam ediyor.
Siyasi ve ekonomik kriz içerisinde debelenen sömürgeci faşist rejimin Kürdistan’a dönük politikası hem toplam bu krizlerin kaynaklarından biri durumundayken, fakat aynı zamanda kriz yükü altında öfke biriktiren geniş işçi ve emekçilerin şovenist duygularla uyuşturulmasının bir aracı olarak hep kullanılageldi. Tekçiliği ülkenin kuruluş kodlarında kazılı olan faşist rejim tarafından 50 yıllık mücadele sonrası gelişen Kürt ulusal bilinçlenmesinin önüne geçmek, Kürt halkının kolektif siyasi haklara sahip olmasının her yol ve yöntemle engellenmesi stratejik beka sorunun bir parçası olarak ele alınmaya devam ediliyor. Başta gerilla alanları olmak üzere, Rojava devrimine saldırılar, Kuzey Kürdistan’da DEM partide bulunan belediyelere kayyumlar, Parti kapatma tehditleri, gözaltı ve tutuklamalar, tüm hepsi ulusal hakları için ayağa kalmış olan Kürt halkının özgürlük iradesini kırmaya dönük hamleler olarak karşımızda vuku buluyor.
Son yerel seçimlerin de gösterdiği gibi gittikçe kan kaybeden AKP-MHP faşist bloğu Kürdistan’a dönük yeni bir kara harekatı için uzun süredir can atıyor. Tüm uluslararası zirveleri, görüşmeleri bu amaçla değerlendirmeye çalışan faşist şeflik rejimin, emperyalistlerden ve bölgedeki gerici devletlerden harekata onay almak için, vermeyeceği hiçbir ödünün olmayacağını Irakla ilişki tablosundan, Esad’a yaptığı çağrılardan görebiliyoruz.
İşgal savaşının bu son safhası Türk burjuva ordusu için bir final savaşı olarak açıklanıyor. Medya Savunma Alanlarına pençe atıp tutunmayı hedefleyen sömürgeci savaşın ilk aşaması, 2015’ten bu yana pek çok kez Başûr’a yönelik işgal savaşı olarak ifade buldu. Ancak çok iyi biliyoruz ki, sömürgeci Türk burjuva devleti Başûrê Kürdistan’a yönelik pençe adlı işgal savaşı dizilerinden murat ettiği sonucu alamadı. Özellikle Gare hezimet yenilgisi ve geçtiğimiz yılın kışında Metîna- Zap yenilgisi sömürgeci faşist savaş canavarının pençelerini kırdı. Bugün de her cephede sömürgeci işgal saldırılarına karşı direniş sürüyor.
Faşist rejimin yeni bir kara hakekatı konseptini derinleştirdiği bugün, tüm antifaşist, antisömürgeci, devrimci ve sosyalistlerin bu saldırganlığa karşı sokakta güçlü direnişi örmeye dönük hazırlıklar içerisinde olması, sömürgeci faşist rejime karşı her düzeyde mücadele dinamiklerini açığa çıkartacak, Avrupa’da da sokakları tutacak bir hattan ilerlemek günün can alıcı görevi olarak karşımızda duruyor.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 26 Temmuz 2024 tarihli Perspektif köşesi