Geçtiğimiz cumartesi günü Fransa’nın yaklaşık 140 merkezinde yüzbinlerce işçi ve emekçi Emmanuel Macron’un seçim sonuçlarını tanımayan darbesine karşı sokağa çıktı. Gösterilerde “demokrasi inkar edildi”, “Macron istifa” ve “çalıntı seçim” gibi sloganlar öne çıktı.
Perşembe günü Macron’un başbakan adayı olarak öne sürdüğü kişi seçimlerde en çok oy alan Yeni Halk Cephesi adayından ziyade Cumhuriyetçi Michel Barnier oldu. İngiltere ile Brexit müzakerelerini yürüten eski Avrupa Komisyonu Üyesi olan Barnier, ırkçı ve muhafazakâr bir kişilik.
2021’de sağın cumhurbaşkanı adayı olmak için yarışırken, Avrupalı olmayan göçmenlere üç ila beş yıllık oturum hakkının sınırlanması ve Fransa’da halihazırda bulunanların aile birleşim hakkının ortadan kaldırılmasını savundu. Ayrıca seçmenlerden, anayasal değişiklikleri onaylamalarını isteyen bir referandum yapılmasını ve parlamentonun her yıl göçmen kotaları belirleyebilmesinin propagandasını yaptı. Aynı Barnier 1981’de de eşcinselliğin suç olmaktan çıkarılmasına karşı oy kullanmıştı.
Başbakan olduktan sonra verdiği ilk röportajda Barnier, geçen yıl kitlesel grevlere ve milyonların sokaklara dökülmesine neden olan emeklilik yaşının yükseltilmesini iptal etmeyeceğini söyledi. Ve daha da ırkçı göçmen karşıtı önlemler alma taahhüdünde bulundu.
Birbirleriyle doğrudan iş birliği içinde görünmenin ne Macron’un ne de faşist RN’nin işine gelmediği bir sır değil. Macron’un seçimlerde RN’ye karşı “faşizmin önündeki engel” olarak poz vermesi ve RN’nin ise daha yoksul insanlardan destek toplamak için Macron kişiliği üzerinden elit kesimi eleştiriyor görünmesi, Barnier üzerinde ortaklaşmalarının önüne geçmedi. Zira hem egemen sınıflar bakımından hem de faşist RN açısından Barnier faydalı köprü konumunda.
Faşistlerin iktidara gelmelerinin engellenmesi için Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Yeni Halk Cephesi’nin (NPF) de oylarını alan Macron, hükümet seçimlerinde birinci parti olarak çıkan NFP’ye tokat atmış oldu. Daha liberal cumhuriyetçileri bile aday göstermeyen Macron, faşistlerin reddetmeyeceği Barnier’i başbakan olarak atamış oldu. Zira aynı gün faşist RN lideri Marine Le Pen “Michel Barnier hükümetine katılmayacağız” şeklinde bir tweet atarken ona karşı bir güvensizlik oylamasını da desteklemeyeceklerinin mesajını verdi.
Gelecek haftalarda ne olursa olsun, tıpkı Almanya’da olduğu gibi Fransa’da da burjuva siyaset gittikçe daha fazla istikrarsızlaşıyor. Faşist RN söz konusu bu kaos ortamında ve egemen sınıfların açık temsilcilerine karşı büyüyen tepkileri sömürmek hedefiyle hareket edecek gibi görünüyor.
Barnier’nin önümüzdeki ay sunacağı bütçenin, Macron’nun kararnamelerle daha da antidemokratik bir yönetime başvurmadığı sürece nasıl kabul edilebileceği belirsizliğini koruyor. Bu koşullarda CGT sendikası, 1 Ekim’de “güçlü bir grev ve gösteri günü” çağrısında bulundu ve amacını “emeklilik yasasının iptali, maaş ve emekli maaşlarında artış, kadın-erkek eşitliği ve kamu hizmetlerinin güçlendirilmesi” olarak belirledi.
Fransa parlamentosu 1 Ekim’de bütçeyi görüşmeye başlayacak. Dolayısıyla CGT’nin eylem ilanı işçi ve emekçilerce memnuniyetle karşılanırken, Macron darbesinden haftalar sonrası gerçekleşecek olması ve sadece bir günle sınırlı tutulması egemen sınıflar üzerinde yaratacağı etkinin de sınırlı olacağının ilanı gibi durmakta. Egemen sınıfların ekonomik ve demokratik haklara dönük darbe niteliğindeki saldırılarına karşı kitlesel, süreklileşen sokak eylemlerine; genel grev, genel direnişe ihtiyaç var.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 13 Eylül 2024 tarihli Avrupa Gündemi köşesi