AP seçimlerinde ırkçı, sağcı partilerin oy artışı, İtalya’da Meloni’nin göçmen düşmanı, neo-liberal politik programı, Fransa’da Le Pen’in Ulusal Birlik Partisi’nin yükselişi, Almanya’da AfD’nin Doğu Almanya eyaletlerinde “birinci parti” çıkması, İngiltere’de pogromlara varan yeni faşist hareketin kitle mobilizasyonu kuşku yok ki yeni dönemde Avrupa’da sertleşen politik saflaşma tablosunun belirgin yönlerini teşkil etti.
Emperyalist küreselleşme kapitalizminin çıkmazları ve yapısal krizi, insanlığı gün geçtikçe yıkımın eşiğine sürüklüyor. Hızlı yoksullaşma dalgası Avrupa’daki emekçilerin de hayatlarını belirler duruma geliyor. Dünya’yı yeniden paylaşımında emperyalistler arası çelişkiler boyutlanıyor, bölgesel savaşlar, yeni bir dünya savaşının emarelerini gün yüzüne çıkarıyor. Bu sertleşen ve kaotikleşen politik panorama içerisinde emekçilerin düzene, onun politikasına güveni zayıflıyor, siyasi uçlaşma eğilimi gelişiyor. Çürüyen burjuva parlamento ve politika yeni faşist hareketlerin gelişiminin serası oluyor.
Tekelci burjuvazi, faşizmi bir rejim biçimi ve siyasi yönetim modeli olarak henüz devreye koymasa da yeni faşist hareketlerin gelişimine zemin sunuyor. Parlamento – Kitle Hareketi – Paramiliter Gruplar üçgeninde gelişen yeni faşist hareketler, bir tarafta düzene öfkeli emekçilerin düzen içi tutulmaları, nesnel olarak sertleşen emek-sermaye, devlet-halk çelişkisinin gerici bir saflaşmayla (Batılı-göçmen vb.) dumura uğratılması için işlevli kılınırken, faşizm sopasıyla ve tehdidiyle sol liberalizmin yelkenleri şişiriliyor.
Yeni faşist hareketlerin temel siyasi argümanı göçmen düşmanlığıdır. Sertleşen bu siyasi saflaşma tablosu içerisinde “olağan burjuva politika” da sağa kayıyor, sermaye programını göçmen düşmanı politikalar ile besliyor. Bu “birleşik gelişme”, yeni faşist hareketler ile egemen politik yönetim biçimleri arasındaki ayrışmayı da flulaştırıyor.
Yeni faşist hareketlere karşı halk hareketi de aynı koşullar altında oluşuyor ve gelişiyor. Fransa’da Yeni Halk Cephesi’ne kitle desteği, İngiltere’de pogromlara karşı Özsavunmayı da içeren karşı-eylemliliği yeni dönemin antifaşist görevlerine dair birçok veri içerdi-içeriyor.
Faşizme karşı mücadele ancak yeni faşist hareketlerin gelişimine zemin oluşturan koşullara karşı mücadeleyi içerdiği, yoksullaşmaya, artan hayat pahalılığına ve emperyalist saldırganlık-savaşçılığa karşı devrimci argümanlar geliştirdiği ölçüde etkili bir yol alabilir. Dar pratikçi, sınırlı antifaşizm pratiğinin son yıllardaki “bunalımı”nın temel kaynağı bu argümanı geliştirememesidir. Faşizme karşı mücadeleyi baştan sosyal bir zeminden kuran komünistler, yeni faşist hareketlere karşı etkili bir mücadele hattının örülmesinde belirleyici olacaklardır.
Göçmen düşmanlığı ve yeni faşist hareketlerin gelişimiyle oluşan politik iklimde göçmen emekçiler ile yaşadıkları ülkelerin işçi, emekçi, kadın ve gençleriyle birleşik mücadelelerinin gelişimi kuşku yok ki kritik bir yerde duruyor. Zira bu toplumsal gerici saflaştırmayı ancak bu birleşik antifaşist hareket kırabilir. Sokakta ve çeşitli antifaşist-antiemperyalist ittifak ilişkileri kurularak-genişletilerek, göçmen emekçileri yaşadıkları ülkelerde faşizme karşı mücadeleye kanalize ederek birleşik mücadele yükseltilebilir. Kuşkusuz bu görev de her şeyden önce Marksist Leninist Komünistlerin omuzlarındadır.
Avrupa’da siyasi saflaşmalar giderek sertleşiyor ve yeni faşist hareketler bu setleşmenin hem bir sonucu, hem de etkeni oluyor. Tek tek Avrupa ülkelerindeki özgünlükler ve yeni faşist hareketlerin ayırıcı yönleri dikkate alınarak faşizme karşı mücadelenin acil görevlerine eğilmek, “göçmen emekçiler adına” harekete geçmek ve özneleşmek marksist leninist komünistlerin politik mücadeledeki temel görevlerinden biri olarak öne çıkıyor.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 13 Eylül 2024 tarihli Perspektif köşesi