Erken genel seçimlerden yaklaşık 2 ay sonra Fransa’da yeni kabine açıklandı.
Bilindiği gibi erken genel seçimler sürecinde ilk turda faşist Ulusal Birlik Partisi’nin oy oranını ciddi biçimde yükselterek birinci parti durumuna gelmesi üzerine, ikinci tur öncesinde çeşitli sol parti ve oluşumlar Yeni Halk Cephesi ismiyle birlikte seçime girmiş ve sandıktan birinci parti olarak çıkmayı başarmıştı.
Mevcut durumda Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron‘un merkezde konumlanan partisi Rönesans ve ortakları Fransa Ulusal Meclisi’ndeki 577 koltuktan yalnızca 165’ini alırken, sol ve çevreci ittifak niteliğindeki Yeni Halk Cephesi 193. Radikal sağcı Marine Le Pen ve ortaklarının Ulusal Birlik Partisi 142, Başbakan Barnier’nin muhafazakar Cumhuriyetçileri ise 47 koltuğa sahip.
Hiçbir partinin tek başına gerekli çoğunluğu elde ederek hükümeti kuramadığı Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, erken genel seçimlerin galibi sol ve çevreci ittifak Yeni Halk Cephesi’nin (NFP) adayı Lucie Castets yerine, merkez sağcı Cumhuriyetçiler’den (LR) Michel Barnier’yi hükümeti kurmakla görevlendirdi.
Oysa ki “demokratik” teamüller gereği ilk olarak birinci parti durumunda olan Yeni Halk Cephesi’ne hükümeti kurma görevinin verilmesi, bu başarılamazsa ve hükümeti kurabilecek yeni bir ittifak öngörülemezse yeniden erken seçime gidilmesi beklenmekteydi.
Demokrasi yerine “istikrar”ı öne çıkartan Macron ise, Yeni Halk Cephesi’nin güven oyu alamayacağını, bu yüzden yeni kurulacak hükümetin bir uzlaşı hükümeti olacağını ilan etmişti. Ancak Barnier’in oluşturduğu ve Macron tarafından da onaylanan yeni kabine, eskisinden daha sağcı bir niteliğe sahip. “Solcu” olarak kabul edilen tek isim olan Adalet Bakanı dışında tüm bakanlar, merkez ve aşırı sağcı; faşist, ırkçı-gerici, göçmen karşıtı, işçi, kadın, LGBTİ+ ve doğa karşıtı isimlerden oluşuyor.
Daha önce Yunanistan’da SYRYZA hükümetinin Avrupa burjuvazisi tarafından nasıl bir ekonomik abluka içerisine alındığını da hesaba katarsak, Fransa gibi emperyalist bir ülkenin “sosyal demokratlar” tarafından dahi yönetilmesine burjuvazinin tahammülü olmayacağı ve bunu engellemek için her yolu deneyeceği elbette ki tahmin edilebilirdi. Marks’ın “en demokratik burjuva cumhuriyetin bile, burjuvaziye işçi sınıfını bastırmasını sağlayan, bir avuç kapitaliste emekçi yığınları ezmeyi sağlayan bir aygıttan başka bir şey olmadığı” tespitini hatırlayarak devam edelim:
An itibariyle yeni kabinenin sağcı niteliği ile faşist Ulusal Birlik Partisi’nden -şu an için net bir açıklama olmasa da- güvenoyu alabileceğini ve Yeni Halk Cephesi’nin “mağduriyet politikası”nın da etkisiyle, en azından bir süreliğine kalıcı olabileceğini hesaba katmalıyız.
Artık, Macron iktidarında yoğunlaşan işçi sınıfının kazanımlarına ve sosyal haklara saldırılar, eğitim, göçmenlik, kadın, LGBTİ+, doğa ve ilkim, savaş sorunlarında gerici, ırkçı, faşist, cinsiyetçi, kapitalist ve militer politikaların katlanarak devam edeceğini söylemek pekala mümkün.
Ancak, gerek şimdiye kadar gerçekleşen saldırılara karşı emekçi kitleler ve ezilenlerin öfkesi ve verdiği tepkiler dikkate alındığında, gerekse de Macron’un seçim hilesi ile esasında kendi iktidarını sertleştirerek sürdürmeye çalışması karşısında başta Paris olmak üzere Fransa’nın çeşitli kentlerinde sokaklara dökülen yüzbinlerin tepkisi dikkate alındığında önümüzdeki süreçte direnişin de katlanarak büyüyebileceğini öngörmek gerekiyor. Ve elbette ki ezilen göçmenler, emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, doğa ve yaşam savunucusu enternasyonalist devrimciler olarak mücadele içindeki yerimizi almak önem taşıyor.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 27 Eylül 2024 tarihli Avrupa Gündemi köşesi