Direnç mevsimindeyiz. Ve açarken bir bir çiçeklerimiz, ne de çabuk sıraya giriyorlar o güzel gülüşlü suretleriyle duvarlarımızdaki boşlukları doldurmak için. Biri bir pankart oluyor esiyor köprülerde salına salına. Biri kaçaktan ve fakat ille de kavga diyen bir duvar yazısı oluyor patlıyor katillerin suratlarında, dosta güven düşmana korku vererek. Biri elde resim, havada yumruk ve dillerde slogan olarak kesiyor hayata umarsızca akan trafiğin önünü. Biri uğruna canını verecek kadar sevdiği topraklarda yükselirken göğe silah arkadaşlarının, yoldaşlarının omuzlarında, diğerleri kadın özgürleşmesinin yanına ne de güzel oturtuyor kadın komutanlaşmasını. Belli ki ant içmişler yeniliklerin partisinde yeniler yaratmaya, direniş geleneğine feda ruhunu katmaya.
Bir bir düşerken kavgada en iyilerimiz, onların ölümsüzleşmesinde doğru anlamı yakalamak ve onlara layık olma görevi, biz geride kalanlara inkar edilmez, asla unutulmaz sorumluklar yüklüyor. Onları anmak, resimlerini duvarlarımıza asmak ilk adımsa; onların yitirilişine alışmamak, katil sürülerinden hesap sorma bilincini kuşanarak bıkmadan, usanmadan binbir yol ve yöntemle kitlelere onları taşımak, onları anlatmaktır ikinci ve esas adım.
Tarih tanıktır, ancak bu gerçeği kavrayanlar, açığa çıkaranlar yürürler bahara kendinden önceki çiçekler gibi; o çiçeklerin tohumlarını sel olup, yağmur olup, rüzgar olup dağıtırlar coğrafyanın dört bir köşesine. Ve hazırlarlar hesaplaşma gününü ilmek ilmek, kan-ter içinde uslanmaz gülücüklerle; alırlar feda bölüğü mevsiminin çiçeklerini kendilerine rehber ve yürürler küçük ve soyut sorunları eze eze ille de yoldaşlaşma, ille de kolektif yaşam diyerek.
Kolektifin, Partinin 30 yıllık tarihinin de en direngen yapıcıları şüphesiz ki sonsuzluğa uğurladığımız ölümsüzlerimiz oldu. Partiyi parti yapan nedir sorusunun belki de ilk akla gelenleri onlar. İdeolojik, politik, örgütsel katkılarıyla günümüze katkı sunan onlar. Yaşam tarzlarıyla, devrim ve sosyalizm mücadelesinin amansız militanı olma kararlılıklarıyla, mücadelede asla geriye düşmeme, düştüğünde yeniden ayağa kalkmanın adıdır onlar.
Evet şimdi yoldaşlardan, direnç çiçeklerimizden, moral kaynaklarımızdan öğrenme zamanı. Ne kadar öğrendiğimize, onları ne kadar anladığımıza, onlar için düzenlediğimiz etkinliklerimize bakarak tartabiliriz kendimizi. Eğer görev savıcı bir tarzla, içerikten yoksun bir şekilde ele almışsak bu etkinlikleri; eğer rutini bozarak farklı eylem biçimleriyle kitlelere taşımamışsak yoldaşları, kurmamışsak doğru bir bağlantı ölümsüzleşenlerimiz ve devam eden mücadelemiz arasında; işte buralarıdır kendimize dönmemiz ve vurmamız, biçimsellikten kurtulmamız gereken yerler.
Kitlelere giderken çalışmanın önemini, ciddiyetini götürürüz zira. Kendi çalışmasını ciddiye alan bir kuvvet, muhatap olduğu kitlelere de aynı ciddiyeti, aynı motivasyonu yansıtır. Kendi çalışmasına gerekli ciddiyeti ve önemi göstermeyen bir öznenin, karşısındaki işçi ve emekçilerde bir değişim yaratması da bir o kadar zorlaşır. Kısacası siz ne kadar ciddiyseniz, kitleler de sizi o kadar ciddiye alır.
Şimdi yeni bir Kasım ayı yaklaşırken ölümsüzlerimizi daha fazla kitleye taşıma ve onlarla buluşturma amacına uygun ön hazırlıklar tüm kolektifleri ve tek tek komünistleri bekleyen görevler dizilimini oluşturuyor. Ölümsüzlerimizin aileleriyle, gazilerimiz ve tutsak yakınlarımızla bir araya geleceğimiz yemekli toplantılar, salon veya mezar başı anmaları, yazılamalar gibi değişik biçimlerle ölümsüzlerimizden devraldığımız mücadele kararlılığını 30. yıl coşkusuyla harmanlama Kasım ayının bizden beklentisi.
Ölümsüzlerimizin uslanmaz gülüşleri ve adanmışlıkları bizlere eşlik etsin…
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 25 Ekim 2024 tarihli Perspektif köşesi