Alman istihbarat servisi Verfassungsschutz, Hitler faşizminin geleneğinde Batı Almanya’da ABD gözetiminde kurulan Gehlen grubunun bir devamcısı olarak her şeyden önce antikomünizmi devraldı. Almanya Federal Cumhuriyeti Anayasası ve daha genelde BM’nin oluşturucu insan hakları ve demokrasi ölçütlerinin başında gelen basın ve ifade özgürlüğü de SB’nin varlığı koşullarında ve İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası yayılan halkçı-demokratik-ulusal kurtuluş devrimlerinin etkisiyle genelleşti, kabul edildi, burjuva demokrasinin bir koşulu oldu.
Ne var ki başta sosyalist basın ve yayınlar gelmek üzere burjuva ideolojiyle, verili ülkenin politik yönetim tarzı ve biçimiyle, yapısıyla çelişen kitle iletişim araçları ve haber ağları, ajitasyon-propaganda araçları sansürün ve engellemelerin hedefi olmuştur.
Almanya’da Junge Welt gazetesi emekçi sol hareketin reformist kanadının derli-toplu “tek” öne çıkan günlük gazetesi olarak Alman devletinin, istihbaratının hedefi olmuştur.
Gizli yönleri bir yana, Junge Welt gazetesi istihbarat raporlarında “gözetim altında” olan aşırı sol kuruluşlar içerisinde yer almaktadır. Buna karşı Junge Welt gazetesi mahkeme karşısında itiraz etti. Yazılı karar üç ay sonra açıklandı. Buna göre istihbarat servisinin raporunda jW’nin adının geçmesi yasal.
jW’nin “klasik Marksist anlayışa göre anayasa karşıtı sosyalist-komünist bir toplumsal düzen kurmaya” çalıştığına dair “çok sayıda ve yeterince yoğunlaştırılmış kanıt” bulunduğunu ileri süren yargıcın ana referans noktası, gazetenin “Lenin’i ve teorisini desteklemesi” ve mahkemenin bunu “tek parti diktatörlüğünün getirilmesi” olarak özetlemesi.
Yargıç kararında, “gazetenin propagandasıyla aydınlanan okur kitlesinin (…) Lenin’in ruhuna uygun olarak sosyalist devrimi zorla ya da siyasi suçlarla başlatılması jW’nin yararınadır” sonucuna varıyor.
Kuşku yok ki Alman devleti ve siyasi geleneğinde antikomünizmin güçlü bir damarı var. Fakat güncel bakımdan da sol-sosyalist basına, parti ve örgütlere baskıların politik bir anlamı ve kapsamı var.
jW’nin mevcut yayın yönetmeni Nick Brauns’a göre “Alman hükümeti ülkeyi her alanda savaşa hazır hale getirmek istiyor”. Ukrayna savaşının patlak vermesi ve 7 Ekim’in ardından İsrail-Filistin savaşının giderek bölgesel bir savaşa doğru evrilmesi burjuva devletlerin, özelde de Batılı emperyalistlerin kendilerini, ülkeyi, orduyu ve kitleleri, halkı savaşa göre yeniden şekillendirme yönelimine itti. Bu yüksek dozajda emperyalist demagoji, ideolojik bombardıman ve dezenformasyon da gerektiriyor.
Özellikle de basın alanında “aykırı” seslerin kısılması, kriminalize edilmesi, Batı lehine “tekyanlı gerçeğin” egemen kılınması öne çıktı. X’de sol-sosyalist basın hesapları veya “Rus yanlısı” haber ajansları engellendi, yasaklandı. Almanya’da yüksek tirajlı çıkan günlük gazeteler içerisinde Filistin soykırımına karşı çıkan tek gazete olarak jW’nin “gözetlenmesi” de bu siyasi sürecin önemli bir bileşenidir.
Verili koşullarda basın özgürlüğünü, gerçeği, halkın doğru haber alma hakkını emperyalist demagojiye ve antikomünist jargona karşı savunmak, sol-sosyalist basın ile dayanışmayı güçlendirmek giderek daha da önemli oluyor.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 1 Kasım 2024 tarihli Avrupa Gündemi köşesi