Bugün faşist Bahçeli’yi iki hakikat konuşturuyor ve Türk sömürgeciliğini yeni saldırı ve savaş formları aramaya itiyor. Birincisi, Kürt ulusu ve bölgedeki devrimci öncüsü olan Kürt özgürlük hareketi çöktürme stratejisiyle yenilgiye uğratılamıyor. İkincisi, Körfez savaşı ortamında oluşan Başûrê Kürdistan gibi bir sürecin bu kez İran’da tekerrür etmesi ve İran’ın parçalanması sömürgeci Türk devletinin uykularını kaçırıyor.
Sömürgecilerin tokalaşmasının her an bir tokada dönüşebileceğini tarihten, teoriden ve pahallı deneyimlerden biliyoruz. Şimdilerde yaşayarak gördüğümüz budur. Tokalaşma için uzatılan el, şimdi sömürgeci faşist devletin Kürt halkının iradesine bir kayyum tokadı olarak iniyor.
Faşist MHP lideri Bahçeli, 1 Ekim’de TBMM’nin açılışında DEM Parti sıralarına giderek grup yönetimiyle tokalaştı. TBMM’de basına yaptığı açıklamayla, “Dünyada barış isterken ülkemizde barışı sağlamamız lazım” diyerek, “iç cephenin sağlamlaştırılması”ndan dem vurdu. Bu zehirli tokalaşmayla hedeflenen bir tartışma ve süreç yönetim algısının oluşmasıydı. Nitekim bu amaç hasıl olunca ülkücü ırkçı Bahçeli, saray rejimi adına ikinci sömürgeci psikolojik savaş adımını attı. 22 Ekim’de MHP’nin grup toplantısında durgun suyu daha da dalgalandıran ve sürecin algı yönetimini güçlendiren bir çağrı yaptı.
Politik islamcı faşist şefin yamağı, saray rejiminin ortağı ve kontrgerillanın en yüksek politik sözcülerinden biri olan MHP lideri söz konusu grup konuşmasında; Öcalan’ın meclise gelip DEM Parti grubunda konuşmasını, örgütüne silah bırakma çağrısı yapmasını teklif etti. Bahçeli faşisti, en kaba Türk ırkçılığı ve sömürgeci kibriyle Öcalan’a teslimiyet ve PKK’yi tasfiye karşılığında ‘umut hakkı’ndan yararlanma onursuz teklifini yaptı. Bu aşağılık faşist demagojik söylemle yeni bir psikolojik savaş sürecini devreye soktu. Sözü etkili ve inandırıcı kılmak için 44 aydır mutlak tecrit altında tutulan Kürt halk önderi Abdullah Öcalan, DEM Parti vekili Ömer Öcalan’la görüştürüldü. Bu süreçte HPG Ölümsüzler Taburu’ndan bir feda birimi Ankara TUSAŞ’ı vurdu. Saray rejimi ise önce Esenyurt Belediyesine ve ardından 4 Kasım’da Bakurê Kürdistan’da Batman, Mardin ve Halfeti belediyelerine kayyum darbesiyle saldırdı.
Bahçeli bu teslimiyet ve tasfiye söylemini 5 Kasım’daki grup toplantısında da sürdürdü. “Sözlerimin arkasındayım” diyerek bir süreç boyunca Türk sömürgeciliğinin Kürt halkına yönelik sürdüreceği yeni saldırı konseptinin karakterini açık etti. Böylece faşist saray rejiminin çöktürme stratejisinin yeni etabı somutlandı. Tokalaşırken tokatlamak… Başarısız kalan çöktürme stratejisini yeni biçimleriyle güncelleyip sürdürmek.
Peki sömürgeci savaşın sorumlusu ve halk düşmanı ülkücü faşist Bahçeli’yi böyle konuşturan nedir? Bahçeli, kimin adına ve hangi amaçla rol alıp konuşuyor, neyi amaçlıyor? Bu sorulara anlamlı bir yanıt üretmek, devrimci analizle gelişmelerin yönünü ve ufkunu berraklaştırmanın ilk koşuludur. Buradan bakarsak; her şeyden önce yaşadığımız bir sömürgeci savaş gerçeği olduğunu asla unutmamalı, görmeli ve bütün politik analizlerin başat zemini ve ana parametresi olarak değerlendirmeliyiz.
Sömürgeci işgal savaşı halihazırda Başûrê Kurdistan’da, Medya Savunma Alanlarında (MSA) amansızca sürüyor. Irkçı Türk sömürgeciliğinin çöktürme stratejisi hala devrededir. Rojava’ya soykırımcı savaş saldırıları mütemadiyen devam ediyor. Yeni bir işgal savaşı için faşist sömürgeci Türk burjuva devleti hazırda bekliyor, elverişli bölgesel koşullar ve uluslararası destek ve ittifak imkanı oluşmasını bekliyor. Fırsat kolluyor. Faşist saray rejimi ABD başkanlık seçimlerinin sonuçlarını ve siyonist İsrail’in yeni bölgesel savaş hareketini hesaba katan bir politik doğrultuda yürüyor.
Hiç kuşku yok ki, bugün Devlet Bahçeli’yi konuşturan temel neden savaş gerçeğidir. Kürt halkının teslim alınamayan ve bastırılamayan ulusal özgürlük iradesidir. Başka bir anlatımla, inkarcı sömürgeciliğin çöktürme stratejisinin gelip dayandığı yeni limittir. Bahçeli’nin sahte barış ve kardeşlik nutuklarının yalan perdesini yırtan TUSAŞ eylemi, bu anlamda sömürgeci faşist rejimle Kürt özgürlük hareketi arasında süregiden amansız savaşı bütün boyutlarıyla Türk halkına gösterdi, hatırlattı. Eylem, aynı zamanda diyalog ve müzakereye dönük oluşturulan bilinç bulanıklığını bir asit gibi çökelten ve savaş olgusunu saydamlaştıran bir işlev gördü.
Bugün faşist Bahçeli’yi iki hakikat konuşturuyor ve Türk sömürgeciliğini yeni saldırı ve savaş formları aramaya itiyor. Bu bağlamda süreci iki ana parametreyle ele almak ve kavramak gerekiyor. Birincisi, Kürt ulusu ve bölgedeki devrimci öncüsü olan Kürt özgürlük hareketi çöktürme stratejisiyle yenilgiye uğratılamıyor. Faşist Türk sömürgeciliği ABD, NATO ve İsrail’in gücünü arkalayarak dokuz yıldır aralıksız biçimde Medya Savunma Alanlarını tüm savaş yöntemleriyle vuruyor, kimyasal bombalar yağdırıyor. Şengal’i, Maxmur’u ve Süleymaniye’yi bombalıyor, İHA ve SİHA’larla ulusal demokratik mücadelenin kadrolarına suikastlar düzenliyor. Aynı soykırımcı savaş konseptini Rojava’da sürdürüyor.
Politik islamcı faşist şeflik rejiminin önderliğindeki Türk burjuva devleti, dokuz yıldır kesintisiz biçimde sürdürdüğü savaşta istediği mutlak hedeflere ulaşamıyor. Rojava’da halkçı devrimci iktidarı yok etmek için tüm verili gücünü kullanıyor ama başaramıyor. MSA’daki Kürt devrimci önderlik ve savaş gücünü tasfiye etmek için her yolu deniyor ama amacını gerçekleştiremiyor. Şengal’deki demokratik halkçı yönetimi ortadan kaldırmaya, Maxmur kampını dağıtmaya, Başûrê Kürdistan’da özgürlük hareketini sınırlamaya tüm gücüyle yükleniyor, işbirlikçi KDP ve Irak hükümetini de yanına alıp savaşıyor ama yine galip gelemiyor. Bakurê Kürdistan’da Kürt halkının özgürlük iradesini kırmak ve köleci barışla teslim almak istiyor ama Kürt halkının örgütlü ve teslim olmaz iradesini geçemiyor. İmralı adasında mutlak tecrit işkencesi altında tuttuğu Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın kapısını aşındırıyor. Çaresizlik içinde teslimiyet ve tasfiye rüyaları görüyor. Çeyrek asırdır tecrit altında rehin tuttuğu Kürt halk önderi eliyle Kürt halkının devrimci kazanımlarını tasfiye etme aymazlığına girişebiliyor.
Bahçeli faşistini konuşturan ikinci temel parametre, siyonist ve emperyalist blokun bölgede boyutlandırdıkları bölgesel savaş gerçeğidir. Bölgeselleşen savaşın Lübnan’dan sonra İran’ı hedefleyeceği bir sır değildir. Körfez savaşı ortamında oluşan Başûrê Kürdistan gibi bir sürecin bu kez İran’da tekerrür etmesi ve İran’ın parçalanması sömürgeci Türk devletinin uykularını kaçırıyor. Faşist Bahçeli’nin iç cepheyi sağlamlaştırma ve Türk-Kürt kardeşliği çağrılarının arka planını tam da bu bölgesel savaş dinamiği oluşturuyor. İran-İsrail savaşı ya da siyonist ve emperyalist koalisyonunun İran’ı işgal olasılığını yakın bir tehlike olarak kavradığı anlaşılan sömürgeci Türk egemen sınıfları, bölgedeki Kürt dinamik ve odaklarını kendi hamiliğinde ve yedeğinde tutma stratejisiyle hareket ediyor. Olası bir İran işgal savaşında el mahkum biçimde NATO, ABD, AB ve siyonist İsrail yanında saflaşacak olan Türk sömürgeciliği, Kürt ulusu üzerindeki sömürgeci ilişkisini bir biçimde sürdürebilmenin koşullarını da bugünden kurguluyor.
İç cepheyi sağlamlaştırma, faşist saray rejiminin güncel politik ihtiyacını karşılamak için formüle edilmiş manipülatif bir söylemdir. Bu söylem, Türk sömürgeciliğini dışarıda emperyalist bir güce karşı savaşıyormuş gibi gösteriyor. Oysa inkarcı Türk sömürgeciliği içeride ve dışarıda sadece Kürt ulusuna ve özgürlük hareketine karşı savaşıyor. Başûrê Kürdistan’daki MSA işgal savaşından, Şengal’e, Rojava’dan Bakurê Kürdistan’daki kayyum darbelerine değin tek bir cephe vardır. Mazlum Kürt halkı ve inkarcı sömürgeci Türk burjuva devleti. Bahçeli faşistinin tüm söylemleri aynı zamanda AKP-MHP faşist blokunun iktidar konumunu garantileme ve sürdürme siyasetini realize ediyor.
Geride kalan yerel seçimlerde CHP-DEM Parti uzlaşısı ve zımni bloklaşmasının yarattığı tablo AKP-MHP faşist blokunun gerilemesini çarpıcı biçimde açığa çıkardı ve yeni bir durum yarattı. Bahçeli, AKP-MHP faşist blokunun gerileyen durumuna da bu sahte Kürt açılımı söylemiyle müdahale ediyor. Kürt hareketini yararak yeniden AKP tabanı olarak konsolide etmek istiyor. Nitekim şapkadan tavşan çıktı. Bahçeli, Türk-Kürt kardeşliği teranesiyle yarattığı politik etkiyi getirip faşist şef Erdoğan’ın yeniden seçilmesi hedefine bağladı. Kayyum darbelerine karşı yaygın, kitlesel, militan ve yüzünü serhildanlara dönen direnişler, bize çöktürme stratejisinin yeni saldırı konseptine karşı halklarımızın mücadeleye hazır olduğunu söylüyor. Kayyumlara karşı birleşik halk direnişlerini büyütmek günün devrimci görevidir.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 08 Kasım tarihli 191. sayısında yayımlanan başyazısı.