Yeni bir 25 Kasım’a yürürken, bir kez daha, sınıflı bir toplum olarak kapitalizmdeki erkek egemen anlayışı ve bunun bir tezahürü olarak kadınların cins olarak en ağır sömürüye tabi tutulmasını teşhir masasına koymak, kadına yönelik şiddet gibi hem şiddetin uygulandığı kadını köleleştiren hem de şiddeti uygulayan erkeği insanlıktan uzaklaştıran; tekil olmaktan sınıflı toplumların ortaya çıkışıyla birlikte çıkmış ve genelleşmiş can alıcı konuyu kapitalizme karşı sosyalizm savaşımının, politik özgürlük ve kadın özgürlük mücadelesinin temel bir öğesi olarak öne çekmek durumundayız.
Kapitalist ataerkil toplumda kadının bir cins olarak ezilmişliğinin devamını sağlamanın ve erkeğe egemenlik alanı açma olarak yansıyan kadına yönelik şiddet, toplumsal çürüme derekesine çoktan çıkmış durumda. Her ülkede son iki yıl içerisinde yapılmış olan tüm araştırmalar göstermektedir ki, erkek egemen kapitalizm koşullarında artan yoksullaşma, işten atılma, artan alkol vb. kullanımı erkeğin kadına dönük uyguladığı şiddet oranlarının da tavan yapmasını beraberinde getirdi.
Erkek egemen kapitalist toplumdaki artan kadına yönelik şiddete karşı en başta kadın kitleleri güçlü bir mücadele veriyorlar. Fransa’dan İngiltere’ye, Türkiye’den Almanya’ya kürtaj haklarının savunulmasından kadın katliamlarına karşı sokakların tutuşturulmasına, İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkılmasından imzacı ülkelerin antlaşmayı tam olarak uygulamaya zorlanmasına birçok konuda kadınlar öncü birlikler şeklinde, yer yer de kitlesel ses çıkartıyor, direnişi büyütüyorlar. Tam da 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Gününe giderken, şiddete karşı temel özne konumundaki sosyalist kadınların en geniş kadın kitlelerinde erkek şiddetine karşı oluşan öfkeyi açığa çıkartacak ajitasyon ve propagandayı geliştirmesi, saflarında yeni kadınları örgütleme ve kadın kazanımlarını koruma kararlığını birleşik bir tarzda kitleselleştirme perspektifiyle hareketi önemlidir.
Ancak kadına yönelik şiddet ve dolayısıyla kadının toplumsal yaşamda kölelik koşullarına zorlanması asla sadece kadınların görevi ve sorunu değildir. Kapitalist egemenliğin aracı ve uygulayıcısı haline gelen, getirilen erkekler de, özellikle insanlaşma yolunda adım atmanın güncel gerekliliklerinden birisi olarak kadına yönelik şiddete en güçlü bir biçimde karşı çıkma, erkek ve kadın kitleleri arasında yürütülecek aydınlatma ve pratiğin geliştirilmesi çalışmalarında aktif yer alma görevleriyle yüklüdür. Bu, erkek egemen şiddete karşı tavır almada, işçi sınıfının erkek bölümünün geçmesi gereken demokrasi okulunun en önemli derslerinden biridir.
Nihayetinde ataerkiyle kaynaşmış sermaye düzeninde kadın hem ücretsiz ev hizmetçisi, hem ücretli işçi, hem de genelleşmiş bir meta olarak sömürülüyor. Onun kendi bedeni, cinselliği ve emeği, ilişkileri ve tercihleri yaşam ve giyim tarzı üzerindeki karar hakkına erkek cinsi tarafından pranga vuruluyor. Erkek, kazanılmış haklardan fiilen yararlanmaya girişen eşini, sevgilisini, kızını, annesini, kızkardeşini şiddetle ve katlederek engellemeye kalkışıyor. Ve erkek, tanıdığı veya tanımadığı ama cinselliğinin genelleşmiş bir nesnesi olarak gördüğü herhangi bir kadına tacize ve tecavüze yelteniyor. Yani, erkek cinsinin kadın cinsinin toplumsal ve siyasal kazanımlarına karşı yürütmekte olduğu aşağılık bir savaş bu.
Bu savaşta erkek komünistler güncel görev olarak 25 Kasım yaklaşırken kadınlar arasında 25 Kasım duyurusunun yapılması, eylemlere kadın kitlelerinin taşınması, kurumların veya evlerin çocuklar için kreş haline getirilerek çocuk bakımının üstlenilmesi, SKB duyuru ve çağrılarının en geniş kadın kitlelerine ulaştırılması, en az 5 adet SKB bülten dağıtımının gerçekleştirilmesi gibi daha da genişletilebilecek pratik görevleri mutlaka omuzlamalıdırlar. Toplumsal çürümeyle, kendi erkekliğiyle yüzleşerek, erkek egemenliğine karşı savaşı pratik düzeye çıkarmalıdırlar.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 8 Kasım 2024 tarihli Perspektif köşesi