Atılım İsviçre
22 Kasım günü İsviçre’nin Lozan kentinde Kadınlara dönük şiddet ve ayrımcılık konulu bir halk konferansı düzenlendi. Kadınların yaşamın her alanında Cins şiddetine, toplumsal eşitsizliğe, ayrımcılığa uğradığı belirtildi.
İHD İstanbul Şube Başkanı, insan hakları aktivisti Av. Gülseren Yoleri’nin katıldığı konferansı Ligue Suisse Des Droits de l’Homme (İsviçre İnsan Hakları Ligi) öncülüğünde destek kadın örgütleri ve insan hakları kurumu tarafından gerçekleştirildi.
Gülseren Yoleri, 25 Kasım 1960 Dominik’te katledilen Mirabel Kardeşler, dün ve bugün mücadelede hayatını kaybeden Kürt ve dünya kadınlarını anarak konuşmasına başladı. 1961 Kolombiya Bogoto’da başlayan kadın mücadelesi 25 Kasım uluslararası kadına dönük şiddete karşı mücadele günü kabul edildi.
GÜLSEREN YOLERİ: BÜTÜN DÜNYADA KADINLARA DÖNÜK ŞİDDET, AYRIMCILIK VE CİNS AYRIMCILIĞI VARDIR
Bugün ortaya çıkan gerçek, bütün uluslararası istatistik, antlaşma, belge, bilgi ve dökümanlar göstermektedir ki bütün dünyada kadınlara dönük şiddet, ayrımcılık ve cins ayrımcılığı vardır ve bu kabul edilmektedir. Buna rağmen dün, bugün ve halen dünyada kadına dönük şiddet, ayrımcılık ve eşitsizlik devam ediyor. 2022 yılında dünyada 99 bin kadın öldürülmüş. Her dört kadından birisi aileden birisi tarafından öldürülüyor. Gazze’de İsrail Siyonizminin gerçekleştirdiği Filistin soykırımında bir yılda gerçekleşen sivil ölümlerinin %70’ini kadın ve çocuklar oluşturuyor. Kadınlara ve kız çocuklarına dönük pek çok olumsuz veri ve durum vardır. Kadınların yaşadığı bu cinsiyet eşitsizliği esas nedeni erkek egemen sistem ve kapitalizmdir.
Savaş ve yoksulluk kadına dönük şiddet ve ayrımcılıkta önemli bir yerde duruyor. Savaşlarda en çok kadın ve çocuklar ölüyor ve zarar görüyor. Şiddetin ve savaşın her türlüsüne karşı mücadele etmek gerekiyor.
Türkiye’de yaşanan durum bütün dünyada olan gerçeklerle daha katı bir şekilde uyuşuyor. Yönetme anlayışı ve kültürel kodlar biraz daha ağır işliyor. Türkiye’de kadınlara dönük kültürel kodlar “Kızını dövmeyen dizini döver; Kadının karnında sıpası ve sırtında sopasını eksik etmeyeceksin; Saçı uzun aklı kısa” gibi bakış açıları yön veriyor. Bugün de bunlar geçerlidir. Ataerkil normlar Türkiye’de sadece İslami bakış açısıyla yansımıyor. Toplumun bütünü tarafından her alanda içselleştirilmiştir.
Namus, şeref ve töre kavramları üzerinden kadınların her şeyi kontrol altında tutuluyor. Kızların okul ve iş yaşamına katılımı oldukça düşük. Eşit işe eşit ücret uygulanmıyor. Bu vb. sorunlara kadınların şiddet sarmalında kalmasını devam ettiriyor. Toplumsal cinsiyet rolleri çocuklukta öğretiliyor. Erkekler çalışır, okur; kadınlar ev işi yapar ve çocuk bakar gibi.
Kadınlar yaşamın her alanında ayrımcılık, eşitsizlik ve şiddete maruz kalıyorlar. Yasalar var ancak devletler erkeği koruduğu için uygulanmıyor. Türkiye OECD ülkeleri arasında kadına dönük şiddet konusunda, kadın cinayetleri ile %38’le birinci, %36 oranıyla fiziki şiddet, %44 oranıyla psikolojik şiddet, %11 ile cinsel şiddete maruz kalıyor TÜİK verilerine göre. İstanbul Sözleşmesi’nden çekildikten sonra kadına dönük şiddette ciddi artışlar yaşandı ve halen de yaşanıyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından yapılan açıklamaya göre Türkiye’de 2021 yılında 471, 2023 yılında 582, 2024 yılının ilk on ayında 357 kadın cinayeti işleniyor. 2024 yılında öldürülen kadınların 198’i silahla ve 77’si kesici aletlerle öldürülmüş. Öldürülenlerin ortalama yaşı 35 gibi genç bir yaş olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye’de 100 bin, Avrupa’da 10 bin nüfusa bir kadın sığınma evi belediyeler tarafından açılıyor. Türkiye’de 2023 yılında 150 kadın sığınma evi vardır. Bunların kapasitesi ise 3-4 bin kadındır. Kadınlar buralarda 6 ay kalabiliyor. 6 aydan sonra korumasız bir şekilde sokağa bırakılıyorlar. Buralarda hedeflenen amaca uygun olarak devlet bilinçli olarak hiçbir şey yapmıyor. Bu sığınma evleri gizli tutuluyor, kadınların ulaşması zorlaştırılıyor. Ayrıca kadınların sığınma evleri politikasına itirazları da vardır. ‘Biz niye sığınma evlerine kapatılıyoruz, gizleniyoruz, izole ediliyoruz? Bu uygulamayla baştan suçlu ilan ediliyoruz. Erkekler niye izole edilmiyor ve koruma altına alınmıyorlar?’
Ev içi emeğin ücretlendirilmesi pek çok şiddetin önünü alabilir deniliyor, ancak ev içi emeğin ücretlendirilmesi kadını eve hapsetmiyor mu? Kadına dönük şiddet ve ayrımcılığın önlenmesi kadın haklarını genişletmeden ve kadın özgürlüğü toplumsallaştırılmadan mümkün değildir. Bunun için daha geniş bir toplumsal mücadeleye ihtiyaç vardır.
Hapishanelerde kadınlara dönük çok ciddi hak ihlalleri vardır. Çıplak arama, tuvalet ve duşlarda kameraların oluşu, cinsel taciz ve tecavüzlerin oluşu yaşanıyor. Hapishanelerde hijyen, beslenme için kadınların paraya ihtiyacı var. Çünkü mahpuslar bunları parayla alabiliyor. Yoksulların buna erişimi zor. Adli mahpuslar için bunlar daha zor. Bunun için emek sömürüsü ve istismarlarla yüz yüze kalıyorlar.
İstanbul Sözleşmenin ve 6284 sayılı yasanın kaldırılması kadınların tamamen şiddete teslim edilmesi demektir. İstanbul Sözleşmesi, cinsel eşitsizlik, şiddet ve ayrımcılık karşısında önemliydi. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak mülteci kadınlar ve LGBTİ+’lar için tamamen ağır sonuçlar doğuruyor. Kadına dönük şiddetin uygulanmasında dininde etkisi vardır. Bu sadece AKP ile olan bir durum değildir. M. Kemal yaşadığı dönemde de var. Şu anda siyasallaşan İslam’ın kadına bakışı en fazla öne çıkmıştır. Barış küresel ve herkesi ilgilendiren bir sorundur. Sadece kadınları değil bütün insanlığı tehdit ediyor. Bunun için barışı bir temel hak olarak görmemiz gerekiyor. Barış için hepimiz çalışmalıyız. Savaşların önlenmesi için bütün dünyada bir örgütlenmeye ihtiyaç vardır.
“KAYYUM SALDIRISI EN BAŞTA KADINLARA VE KADIN KAZANIMLARINADIR”
Bu sene güncel anlamda AKP-MHP iktidarının kayyum politikasıyla Kürdistan’da en önemli saldırısı kadınlara ve kadın kazanımlarınadır. Toplumun yarısı olan kadınların kendilerini temsil etmesini kabullenmiyorlar. Bu saldırı eşbaşkanlık ve kadın kurumlarına dönüktür.
Türkiye’de güçlü bir kadın ve feminist hareket var. Kadınların geleceklerine ve kazanacaklarına dair güçlü umutları da vardır. İslamcılar da dahil İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesine karşı kadınlar bir araya geldiler. 25 Kasım ve 8 Mart’ta kadınlar bütün engellemelere rağmen kararlı bir biçimde sokağa çıkıyorlar. Kadınların güçlü bir mücadelesi ve direnişi var. Bütün toplumsal sorunlar mücadelesinde kadınlar umutvardırlar. Rejimin sokakta çekemediği tek toplumsal güç kadınlardır.
Konferans soru-cevap bölümünün sonunda verilen aperatifle sona erdi.