Faşist Devlet Bahçeli, adeta saray rejiminin asıl sözcüsü gibi konuşuyor. Bu durum, işbirlikçi Türk burjuva faşist devletinin dönemsel yönetim pratiğinde saray rejimi içinde yeni bir politik rol paylaşımı olduğunu gösteriyor. Bu kez faşist şef Erdoğan, helva dövücünün hık deyicisi gibi Bahçeli’nin söylediklerini onaylıyor.
Faşist MHP lideri Devlet Bahçeli, 1 Ekim’de TBMM yasama yılı açılışında ansızın DEM Parti grubuna giderek tokalaştı. ‘Barış’ ve ‘iç cepheyi’ sağlamlaştırma vurgulu söylemlerle yeni bir politik konjonktürün açılışını yaptı. Faşist Bahçeli, 22 Ekim’de asıl sürpriz ve sıra dışı önerisiyle siyaset sahnesine çıktı. İmralı’da 26 yıldır siyasi rehine olarak mutlak tecrit altında tutsak edilen Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın TBMM’de DEM Parti grubuna gelip konuşmasını ve silahlı mücadeleye son verme çağrısı yapmasını teklif etti. Bahçeli faşisti siyasal gündemi sarsan ve belirleyen bu atraksiyon serisini ve politik ısrarını sonraki haftalarda da sürdürdü.
4 Kasım’da aynı mevzi ve kürsüden Öcalan’la ilgili teklifini yineledi. 26 Kasım’daki son grup toplantısının hemen öncesinde HDP eski milletvekili Ufuk Uras’la görüştü. Faşist MHP lideri Devlet Bahçeli, PKK’nin kuruluşunun yıl dönümü arifesinde -26 Kasım- TBMM’de yaptığı grup toplantısı konuşmasını bir kez daha Kürt halk önderi Öcalan ile DEM Parti denklemi üzerine kurdu. Kelimenin gerçek anlamıyla bir hikmet-i hükümet sözcüsü olarak konuştu.
Devlet Bahçeli bu kez Öcalan’ın TBMM’ye gelip DEM Parti grubunda konuşması önerisini revize etti. Saray rejiminin biçimlendirdiği besbelli olan bir formülasyonla DEM Parti ile Öcalan’ın temasının sağlanmasını istedi. Bu gelişmenin akabinde DEM Parti eşbaşkanları İmralı’da Öcalan’la görüşmek için başvurdu. Devlet aklının görüşme izni vereceği kesin gibi görünüyor.
Geride kalan süreçte faşist Devlet Bahçeli’nin devlet adına bir inisiyatif aldığını ve hikmet-i hükümet sözcülüğünü yaptığını görebiliyoruz. Hikmet-i hükümet ya da devlet aklı, devletin bir kriz sürecinde veya olağanüstü koşullar ve meydan okumalarla yüz yüze olduğu hallerde uygulanan bir siyasal yönetim tarzıdır. Devletin bekasını kurtarma prosedürü olarak özetleyeceğimiz hikmet-i hükümet aynı zamanda devletin kendi rutininden ayrılmasını ve olağandışı pratikler geliştirmesini ifade eder. Geçtiğimiz yüzyılda İttihat ve Terakki iktidarının soykırımcı pratikleri böyle bir devlet aklını ve yönetme tarzını somutlar. M. Kemal, ittihatçılığın bu yönetme tarz ve aklını yeni devlet inşasına dahil etti ve kullandı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi M. Kemal’in şefçiliğiyle birlikte aynı zamanda kerameti kendinden menkul hikmet-i hükümet yönetim tarzını kurumsallaştırdı.
Enver-Cemal-Talat troykası liderliğindeki İttihat ve Terakki iktidarı hikmet-i hükümet siyasetini Ermeni ulusuna uyguladı. Devletin bekası Ermeni ulusunun ‘büyük felaket’iyle yani soykırımla çözüldü. Hikmet-i hükümet siyaseti, maksada ulaşmak için hasmını tuzağa çeker, her türlü aldatma ve hileyi kullanır. Hasmını zayıf ve güçsüz hale getirmek için özel taktikler uygular. İttihatçılar önce Ermenileri ittifak gücü haline getirip ardından en ağır biçimde imha etti. Tek parti rejimi ve M. Kemal’in şeflik yönetimiyle karakterize olan kemalist iktidar dönemi ittihatçıların ‘meseleyi halletme’ yöntemini Kürt ulusuna karşı inkar ve imha siyaseti olarak kullandı. Bu ittihatçı gelenek, sömürgeci faşist Türk burjuva devletinin temel ve ayrılmaz niteliğidir. Tüm tarih boyunca mütemadiyen müracaat edilen soykırımlar, faşist askeri darbeler, sömürgeci işgal savaşları ve ilhaklar bu ‘devlet aklı’ siyasetinin birer ürünüdür.
Kabul edelim, bugün sıra dışı bir durumla karşı karşıyayız. Şimdiye değin faşist şef Erdoğan’ın bütün politik pratiğini onaylayıp meşrulaştırmada faşist Bahçeli’nin rolü ‘helva dövücünün hık deyicisi’ydi. İstisnasız faşist şef Erdoğan’ın tüm politikalarının arkasında duruyor ve saray rejiminin belirlediği patikada yürüyordu. Oysa bugün başka bir durum görüyoruz. Faşist Devlet Bahçeli adeta saray rejiminin asıl sözcüsü gibi konuşuyor. Bu durum, işbirlikçi Türk burjuva faşist devletinin dönemsel yönetim pratiğinde saray rejimi içinde yeni bir politik rol paylaşımı olduğunu gösteriyor. Bu kez faşist şef Erdoğan helva dövücünün hık deyicisi gibi Bahçeli’nin söylediklerini onaylıyor. Saray rejiminin dönemsel ve stratejik Kürt politikasını bütünlüyor.
Bugün Devlet Bahçeli, Kürt ulusal meselesinde özel bir rol alıyor ve yeni bir süreci başlatma girişiminde bulunuyor. Faşist saray rejimi ve Türk sömürgeciliği adına beka sorunundan dem vuran Bahçeli, Kürt meselesi için bir ‘hal yolu’ döşemeye çalışıyor. Faşist Devlet Bahçeli TBMM’deki son grup konuşmasında sömürgeci, inkarcı Türk burjuva devletinin bir beka sorunuyla karşı karşıya olduğunu söylüyor. Bu durumu koşullayan tüm etmen ve dinamikleri bir 3. dünya savaşı analiziyle betimliyor. Özellikle Rusya Devlet Başkanı Putin’in, Ukrayna’nın Rusya’ya ATAMCS füzeleriyle saldırısı sonrası yaptığı, ‘savaşın küresel nitelik kazandığı, Rusya’nın kendisine karşı silah kullanan ülkelerin askeri tesislerine karşı silah kullanma hakkına sahip olduğu ve nükleer silah kullanabileceklerini’ açıklaması, Bahçeli’nin beka sorununu depreştirmiş görünüyor. “Dünyanın tamamı korku tünelindedir. Putin’in söylemi 3. dünya savaşı ihtimalini gün ışığına taşımıştır. Geçen yüzyılda yaşanan iki dünya savaşının en ağır sonuçları ile yüzleşen Türk milletidir. Barışı sağlamak, müzakere arayışında olmak stratejik önceliğimiz olmalıdır”… “Durum ciddi ve kritiktir. Füzelerin ateşlendiği, nükleer başlıklı füzelerin bekletildiği karanlık görüş açımıza perde çekmiştir. Dünya, ölümcül meydan okumaların sahnesine, kanlı vuruşmaların sahasına dönüşmüştür. Askeri basınçtaki yükseliş patlama seviyesine ulaşmıştır. Şiddetin pek çok varyantı tedavüle çıkmıştır. Türkiye hazır olmalıdır” diyen Bahçeli, 3. dünya savaşına göre bir vaziyet almayı ve savaşa hazırlanmayı gündemleştiriyor.
“Kırılgan bir devletin zorlu sınamalarda kazasız belasız çıkması”nın “kolay” olmadığını vurguladıktan sonra alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete, faslına geliyor. Türk sömürgeciliğinin bekası için Kürtlere rol biçiyor. Kürt ulusunu hiçleştiriyor. Kürtleri Türklük sözleşmesine bağlamak için ‘devlet aklı’nı bir kez daha devreye sokuyor. Kürt ulusunun kendi geleceğini belirleme ufkunu kapatarak, bölge ve uluslararası politik koşulların sunacağı imkanlardan yararlanmasını önlemeye çalışıyor. Olası ve adım adım yaklaşan 3. dünya savaşında Kürt ulusunu yanına ve yedeğine almayı hikmet-i hükümet stratejisi olarak kurguluyor.
Irkçı faşist Devlet Bahçeli’nin sömürgeci Türk burjuva devleti adına serimlediği politik analizin desenlerine baktığımızda tıpkı ittihatçıların ve kemalistlerin yayılmacı-sömürgeci vizyonunu görüyoruz. Bahçeli, Kürtlere el uzatırken, sömürgeci amacını da gizlemiyor aslında. “Kızılelma rotasından ilerlemek milli ülküdür, ant olsun vakti geldiğinde gerçekleşecektir” demekten geri durmuyor. Hatta, “Erbil, Kerkük Türk kentleridir” sömürgeci söylemlerini yineliyor. Bir yandan faşist sömürgeci vizyonunu betimliyor, bir yandan sömürgeci ilhak ve işgal savaşı yürütüyor, diğer yandan İmralı’yla görüşmeyi önerebiliyor. “Terör, çıkmaz sokaktır. Kürt kardeşlerimizin terör örgütleri ile ne ilgisi, ilişkisi vardır. Yeterince çile çekildi, yeterince acı yaşandı. Silah seçenek değil, kucaklayıcı siyaset hedefimizdir” ucuz demagojisiyle Kürt halkı ve Türk emekçilerini faşist ‘devlet aklı’na örgütlemeye çalışıyor. Kürt ulusu ve özgürlük hareketine sıkılı yumrukla tokalaşmayı, başka bir ifadeyle köleci bir barış dayatmış oluyor.
Bahçeli’nin serdümenliğini yaptığı bu sömürgeci devlet politikası, Kürt özgürlük hareketinin verili durumunu sınamayı, İmralı üzerinden ortamı yumuşatmayı, direnme gücünü zayıflatmayı, Kürt direnişini tasfiye için elverişli koşulları hazırlamayı amaçlıyor. Devrimci sosyalistler ve tüm emekçi sol hareket, bu devlet aklı politikasını bir politik mücadele konusu haline getirmelidir. Faşist Bahçeli’nin politikasını deşifre etmelidir. Kürt ulusunun taleplerini kendi çözüm programı ve görüş açısıyla en geniş kitlelere taşımalıdır. Sömürgeci devletin Başûrê Kürdistan’da sömürgeci işgal savaşını durdurması, çöktürme planı stratejisine son vermesi, Rojava’ya yönelik işgal hazırlığından vazgeçilmesi, İmralı tecridinin son bulması, kayyumların geri çekilmesi, siyasi kırım operasyonlarının durdurulması, Kürt halk önderi A. Öcalan’ın siyasal muhatap alınması taleplerini en geniş kitlelere taşıyan eylem ve ajitasyon çalışmalarını yükseltmelidir.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 29 Kasım tarihli 195. sayısında yayımlanan başyazısı.