Atılım-İsviçre
Aralık ayı katliamlarını protesto etmek için Cenevre BM’de Basın Konferansı ve mitingi düzenlendi. Birleşmiş Milletlere bağlı Cenevre Basın Kulübü’nde Maraş Katliamının tarihsel, siyasal ve çevresel faktörlerinin anlatıldığı bir basın konferansı MARDEF tarafından düzenlendi. Ardından yapılan açıklamada, yeni katliam ve işgal tehditlerine karşı özsavunma temelinde örgütlenmenin önemine işaret edildi.
19-26 Aralık 1978 tarihinde150-200’den fazla Maraşlının Türk Devleti, MİT, kontrgerilla ve CIA’nın planı ile faşistler tarafından katledildiği, Maraş Katliamı’nın 46. yılı vesilesiyle İsviçre’nin Cenevre kentinde bulunan Birleşmiş Milletlere bağlı Basın Kulübü’nde basın konferansı, ardından Nation Meydanı’nda katliamları protesto eden bir miting düzenlendi.
Konferansın Moderatörlüğünü Selda Kavak Torunoğlu yaptı. Konferansa Tarihçi ve Yazar Mehmet Bayrak, Av. İbrahim Sinemillioğlu, Gazeteci Elif Sonzamancı, Prof. Beyza Üstün, katliam tanıklarından Fidan Yıldırım ve MARDEF Eşsözcüsü Mehmet Üstek konuşmacı olarak katıldı.
LOZAN’IN BEDELİ KÜRTLERE ÖDETİLDİ
Konferans öncesi Maraş Katliamında ölümsüzleşenler anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Ardından sunumunu yapması için söz Mehmet Bayrak’a verildi. Bayrak, “Katliama Giden Süreç, Neden Maraş” başlıklı bir sunum yaptı. Osmanlının son döneminden Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar yaşananları kronolojik olarak sıralayan Bayrak, “Türkiye Cumhuriyeti kurulurken Kürtlerden yardım isteyen Kemalistler, sonra Kürtleri soykırımdan geçirdi. Lozan’ın bedeli Kürtlere ödetildi. 1967’de Elbistan’da ciddi bir katliam yapıldı. Çünkü artık Aleviler söz sahibi olmuştu. Daha sonra 1973’te Hatay’da ve Maraş merkezde, Malatya da 1975’te, 1996’da Gazi Gazi katliamı gerçekleşti. Ankara Gar Katliamı da bir Alevi katliamıdır. Birçok belgede Aleviliği yasaklayan kararlar var. Bütün baskıların altında devlet var. İster derin devlet deyin ister açık; Maraş Katliamını MİT planladı. Bunun belgesi de Ecevit’in arşivinde ortaya çıktı. Maraş Katliamı olurken ben TRT’de muhabirdim. Çok acı haberler geliyordu ama bu haberler verilmedi” dedi.
YAŞANANLAR KORKUNÇTU
Av. İbrahim Sinemillioğlu sunumunu, “19-24 Aralık 1978: Katliam ve Yaşananlar” başlığıyla yaptı. Katliamın ardından yaşadıklarını anlatan Sinemillioğlu, “İstanbul Barosu ve BM İnsan hakları komitesi adına başvuru yaptım. Sonra gözlemci olarak Maraş’a gittik. Yaşananlar korkunçtu. Ben sıkıyönetim komutanına hassas davranmasını söyledim ama komutan bana, ‘yaşlı bir kadını katledip tuvalet çukuruna kafa aşağı koyan bizi dinler mi’ dedi. Hamile bir kadını katledip karnını kesen ve çocuğu katleden bir zihniyet vardı. Resmi rakamlarda 111 kişinin yaşamını yitirdiği belirtilse de bazı gençlerin aileleri korkudan dolayı yaşamını yitirenleri açıklamadı” dedi. Maraş katliamı öncesi ve sonrası da halkların inançlarından dolayı baskı altına alındığına işaret eden Sinemillioğlu, “Çatısı altında olduğumuz BM’nin bu tarz olaylara karşı duyarlı olması gerekir” diye konuştu.
ÇOCUKLUĞUMU ÇALDILAR
Fidan Yıldırım ise, katliam sırasında henüz çocuk olduğunu belirterek, şunları anlattı: “Komşumuz olan dönemin CHP milletvekili adayı Musa Funda, eşi ve çocuklarıyla birlikte bize sığınmıştı. Mahalle güvenli olmaktan çıkmış, her yandan saldırılar başlamıştı. Bir gece Musa Sunaların evi basıldı. Silah sesleri ve çığlıkları duyuyorduk. Musa Funda, komşulara yardım etmek için ölüme koştu. O evde Musa Funda ile birlikte yedi kişi öldürüldü. Hamile olan Esma Suna adlı kadın da karnındaki bebeğiyle birlikte vahşice katledildi. Sokaktaki askerlere sığındık. Askerler bizi adliye binasına götürdüler. Adliye binasına da saldırılar başlayınca askerler bizi güvenlik amacıyla askeri kışlaya götürmeye karar verdi. Sıra halinde yürütülüyorduk ama yine de saldırılar devam ediyordu. Can havliyle kışlaya doğru koştuk. Kışlada herkes perişandı. Bir kadın ağıt yakıyor, herkes ağlıyordu. Kaçıncı gündeydik bilmiyorum, zaman kavramı karışmıştı. Maraş yanıyor, tam anlamıyla bir savaş yaşanıyordu. Katliamın son gününde bizi bir otobüse doldurup köylere götürdüler. Her yerde insan feryatları ve çaresizlik vardı. Biz sağ kurtulmuştuk ama birçok yakınımızı kaybetmiştik. Maraş artık bizim için yoktu. Bir süre sonra Pazarcık, Narlı, Antep, Mersin gibi şehirlere dağıldık. Yıllarca Maraş’a dönemedik. Zamanla unutmaya çalıştık ama unutmak mümkün değil.”
EKOLOJİK KIRIMIN NEDENİ ÖZSAVUNMANIN OLMAMASIDIR
Prof. Beyza Üstün, “Demografik Değişimin Tamamlanma Süreci: Ekolojik Kırım” başlıklı sunumunda, toplumda özsavunmanın eksik olmasından dolayı kapitalizmin kar hırsıyla her şeye el koyduğuna işaret etti. Beyza Üstün, şöyle konuştu: “Yaşamın yeniden örülmesi gerekir. Toplumun yok edilen özsavunmasının yeniden örgütlenmesi gerekir. Kapitalizm günümüzde kendini “yeşil kapitalizm” olarak tanımlıyor. Ancak bunu yaparken kar hırsından vazgeçmiyor. Devlet doğayı tahrip ederek insansızlaştırıyor. Mezopotamya coğrafyasını barajlarla geri dönülemez hale getiriyorlar. Dünyayı yorumlamak yeterli değil, değişim yaratmak gerekir.”
DEVLETİN İNSANSIZLAŞTIRMA POLİTİKALARI SÜRÜYOR
Gazeteci Elif Sonzamancı ise, katliam sonrası Maraş’ta yaşanan göç üzerine konuşarak, “Maraş, katliamdan sonra çok yoğun göç verdi. Bu veriler resmi değil ama 50 bin ile 80 bin arasında olduğu varsayılıyor. Devlet bilerek göçü teşvik ediyor. Pasaport vererek bir nevi coğrafyanın insansızlaşmasını sağladı. Yine Suriye’deki savaştan kaynaklı gelen göçmenlere Terolar köyünde 27 bin kişilik kim olduğu bilinmeyen insanların konulduğu bir kamp kurdular. Alevi köylerin ortasına Selefi insanların yerleştirilmesi korkuyu ve göçü tetikledi. En son 6 Şubat depreminde binlerce insanımız yaşamını yitirdi. Yurtdışında binlerce Maraşlı var. Göç politikaları devam ediyor. Bu yeni bir politika değil. Ancak Maraş Katliamı ile başlayan insansızlaştırma politikaları devam ediyor. Depremde bile yardım götürülen köylerde Alevi-Kürt-Sünni diye ayrımcı politikalara tanık olduk” ifadelerini kullandı.
KENDI TOPRAKLARIMIZA DÖNMEK İSTIYORUZ
MARDEF (Maraş Demokratik Dernekler Federasyonu) Eşsözcüsü Mehmet Üstek, gecikmeli de olsa bir çağrı yapmak için BM binasında olduklarını söyleyen Üstek “Biz burada çatısı altında bulunduğumuz BM’ye ve onun çatısı altında olan uluslararası kurumlara çağrı yapmak istiyoruz. İnsanlarımız katliamdan geçirildi. Kalanların da göçmesi sağlandı. İşte Suriye’de Esad sonrası iktidara gelenler, Alevi toplumuna soykırım uyguluyor. Alevi katliamına karşı herkes tavır almalıdır. İşte Maraşlılar dünyanın her tarafında var. Biz geri dönmek için koşulların yaratılmasını, geri dönecek insanlarımızın güvenliklerimin sağlanmasını istiyoruz” dedi.
BASIN KONFERANSINDAN SONRA BM ÖNÜNDE MITING VE AÇIKLAMA YAPILDI
Konferansın katılımcı ve konuşmacıları, daha sonra BM Cenevre Ofisinin önündeki Nation Meydanı’nda bir açıklama yaptı. Maraş Katliamında yaşamını yitirenlerin fotoğraflarını taşıyan kitle adına basın açıklamasını MARDEF Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Torun yaptı. Gazeteci-yazar Hüseyin Torun, Türkiye’de Aralık ayında yapılan katliamlara değinerek, “Bugün Maraş katliamı nedeniyle buradayız. 19 Aralık 2000’de 20 zindana yapılan katliam, 28 Aralık 2008 Roboskî Katliamının da yıl dönümündeyiz. Biraz önce BM basın bürosunda bir sunum yapıldı. Bu katliamların tarihsel, siyasal ve çevresel faktörleri anlatıldı. Bizim bu katliamlarla hesaplaşmamız hâlâ gerçekleşmiş değil. Her yeni gün yeni katliamlarla karşılaşmak zorunda kalıyoruz. Yine güncel olan Rojava’ya dönük saldırılar, Kobanê’ye dönük saldırılar, Nusayrilere ve Êzidîlere dönük saldırılar, bize sorumluluk kuşanıp mücadele etmemiz gerektiğini gösteriyor. Eğer biz bu yaşanan katliamların hesabını sormazsak, bu devletler ve anlayışlar her gün bize katliamı dayatacaklar. Ve biz daha çok katliamla karşı karşıya kalacağız.
Önümüzde bir görev duruyor. Birleşmemiz gerekiyor, birleşerek örgütlenmemiz gerekiyor. Birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Maraş Katliamında özsavunma ve örgütlülükten dolayı devlet ve kontrgerilla yapmak istediği büyük katliamı başaramadı. Bunun bilinmesini istiyorum. Eğer o katliam amacına ulaşmış olsaydı, şimdi on binlerin ölümünde bahsedecektik. Bundan söz etmiyorsak Yörük Selim ve Karamaraş mahallelerinde devrimcilerin, Alevilerin ve Kürtlerin ortak bir örgütlülüğe sahip olması sayesindedir. Devlet bu örgütlü güç sayesinde istediği katliamı yapamadı. Buradan yola çıkarak bizim katliamlara karşı ve devletin bize dayattığı politikalara karşı örgütlü olmamız, birlikte ve ortak mücadele etmemiz gerekir” dedi.
MARAŞ’TAN ROBOSKİ’YE KATLiAMLARI UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ
20 Aralık günü Almanya’nın Rheinfelden şehrinde Maraş katliamının 46. Yılında Alevi Kültür Merkezinde bir anma gerçekleştirildi. Yüzden fazla insanın, katliam tanıkları ve yakınlarının katıldığı anmada Alevi pirler ve ozanlarla birlikte konuşmacı olarak gazeteci-yazar Hüseyin Torun katıldı. Açılış ve çerağ uyandırmanın ardında ölümsüzleşenler anısına saygı duruşunda bulunuldu.
Hüseyin Torun tarafından yapılan sunumda, niçin Maraş bağlamında, Maraş katliamının hangi tarihsel koşullarda yapıldığını anlatırken, esasında Türkiye’deki devrimci gelişmeyi boğmak için ve kriz içinde bulunan ülkeyi bir darbeye götürmek için yol taşlarının döşendiğini belirtti. Maraş’ın seçilmesindeki amacın devletin tarihsel olarak Türkleştirilmiş ve Müslümanlaştırılmış bir Türkiye yaratma stratejisini uygulamak için Kürt Kızılbaş Alevileri ve sosyalistleri yok etmek hedef aldığını dile getirdi.
Torun, Maraş katliamının devlet, CIA ve kontrgerilla tarafından bir tarihsel süreç içinde stratejisine bağlı olarak dönem dönem farklı uygulamalarla ve ilçelerde gerçekleştirilmeye çalışıldığını vurguladı. Bazen koşulların elvermediğinden dolayı katliam yapmanın ertelendiğini en uygun koşulların 19-26 Aralık haftasında yakalandığını dile getirdi. Ancak Maraş’ın bir soykırım stratejisi için de farklı katliam, asimilasyon, Kürtlerin ve Alevilerin yaşadığı toprakları insansızlaştırma, topraksızlaştırma ve Müslümanlaştırma projeleri kapsamında devlet tarafından halen sürdürülmektedir. 27 bin kişilik Selefi Arapların yerleştirildiği Terolar kampı, Çimento fabrikaları, en verimli arazilerin üzerine kurulan organize sanayi bölgeleri ve göçertme senaryoları bu stratejinin parçası olarak uygulanmaktadır.
Bugün ortaya çıkan verilerle bakıldığında devlet olmadan bu derece planlanmış bir katliamın devlet, ordu, güvenlik güçleri ve istihbarat örgütleri olmadan hayata geçirmenin mümkün olmadığı dile getirildi. Devlet 12 Eylül darbesinden sonra katliamı devrimcilerin üzerine yıkmak için en vahşi işkenceleri uyguladı. Yapılan yargılamalarda katliam yargılaması yapılmadı. Katliamın sorumluları açığa çıkarılıp hesap sorulamadı. Birçok yeni delile rağmen yeniden yargılama sürecini engellemek için Maraş dava dosyası Genelkurmayın tozlu raflarına alınarak devlet sırrı zırhına büründürüldü.
Hüseyin Torun, Maraş katliamında devlet hedefine ulaşamadı dedi. Esas saldırının hedefindeki Yörükselim ve Karamaraş mahallelerine katliamcı güruhlar giremediler. Buralarda devrimcilerin örgütlü olması ve katliam sürecinde sınırlı olanaklarıyla halkla birlikte özsavunma harekete geçirildiği için faşist saldırı ve katliam püskürtüldü. Katliam esas olarak bize bir şey olmaz, örgütlü mücadeleye mesafeli olan Kızılbaş Alevi ve Kürtlerin t ek tek yaşadıkları yerlerde gerçekleştirildi. Maraş katliamında çıkarılan dersler sonucu Çorum, Sivas ve Gazi’de hedeflenen katliamlar hedefine ulaşamadı. Bundan dolayı örgütlenmek, birlikte mücadele etmek ve direnmenin hayat kurtardığına işaret edildi.
Program, soru cevap bölümü, katliam tanıkları ve mağdurlarının anlatımları ve deyişlerle sona erdi.