Marksist Leninist Komünistlerin 30. Kuruluş kutlamaları kapsamında, 21 Aralık’ta Almanya’nın Wuppertal kentinde düzenledikleri festival başarıyla sonuçlandı. Festival program içeriği, bir yandan komünistlerin 30 yıldır ateş altında sürdürdüğü devrim ve sosyalizm kavgasının önemli tarihsel kesitlerini katılımcılara yansıtırken, diğer yandan da güncel siyasal gelişmeler ve devrimci görevler eksenini kapsadı.
Yaklaşık üç bin kişinin katıldığı festival, 10 Eylül’den itibaren başlayan ve çok farklı hazırlık çalışmalarını, kitle faaliyetlerini içeren bir kampanyanın amaç ve hedeflerine ulaştığını gösterdi.
Kuşkusuz her bir kampanyayı, çalışmayı kendi özgün koşulları, hangi politik süreçler içerisinde örgütlendiği gerçekliği içerisinde değerlendirmek bizi gerçeğe en yakın mesafede kalmaya götürür. Bu nedenle özellikle sömürgeci faşist diktatörlüğün “tek adam” rejim inşasını hayata geçirmesiyle birlikte, başta Kürt özgürlük hareketi, devrimci ve sosyalistler olmak üzere, bilumum farklı bir yaşam mücadelesi içerisinde olan politik öncüleri ezme, tasfiye ve yok etme saldırılarını en yüksek düzeyde örgütlediği bir süreçteyiz.
Bu süreç Türkiye ve Kürdistan’da katliamların artması, gözaltı, tutuklama saldırılarının, tasfiyeci saldırganlığın en üst aşamaya geçirilmesi biçiminde yansırken, yaşadığımız Avrupa ülkelerinde de kendi özgünlüğü içerisinde yansıdı, yansıyor. Faşizmin Avrupa’ya dönük saldırılarının kapsamı bir yandan devrimci, komünist öncülerin arama listelerine eklenmesi, istihbarı faaliyetlerin yoğunlaştırılması, Paris’te yaşandığı gibi öncülerin katledilmesi biçimini alırken, bir yandan da binlerce ilerici, devrimci bireyler memleket ziyaretlerinde siyasi faaliyetleri, sosyal medya paylaşımları vb. gerekçesiyle gözaltına alınması, tehdit edilmesi, yurtdışı çıkış yasakları, para cezaları biçiminde yaşandı. Emperyalistlerin iş birliği zemininde, diri güçlere karşı tasfiyeci politik saldırganlığını da buna eklemek gerekir.
Bu koşullar içerisinde büyük bir irade ve meşruiyet bilinciyle, yağmur-soğuk demeden yürütülen festival çalışmaları, festival alanına da devrimci coşku, enerji ve mücadeleyi geliştirme kararlılığı biçiminde yansıdı. Festival aracılığıyla bir kez daha görüldü ki, sömürgeci faşizmin ve emperyalizmin saldırıları devrimci iradeyi kıramadı.
Festival, bir yandan on yıllara varan mücadele deneyimi olanlarla geniş bir gençlik kesimini yan yana getirmiş olması, hem geleneğin sürdürüldüğü hem de bu geleneğin yeni güçlerce kaynaşarak daima ileriyi gözeten bir hatta durduğunun kanıtı oldu. Genç komünistler hem nitel hem de nicel olarak festival açılışından kapanışına kadar, teknik görsellerden sloganlara, devrimci coşkudan disipline festivalin can damarını oluşturdular.
Festival, ölümsüz ailelerinin, devrimci tutsak yakınlarının ve gazilerin yanı sıra önemli sayıda enternasyonal parti ve örgütlerden temsilcilerin katılımlarıyla onurlanırken, Avrupa’nın yedi ülkesinde yüzlerce kilometre yol kat ederek gelen binlerin partiye, devrim ve sosyalizme, ölümsüzlerimize bağlılığının nişanesi oldu.
Festival programında yer alan sanatçıların söylediği türkü ve marşlar ise hem sürecin içeriğine uygun seçimlerde bulunmaları, hem de festival coşkusunu artıran bir özellik taşımalarıyla atmosferin devrimciliğini yansıtmada önemli bir rol oynadı.
Parti konuşması, ölümsüz aileleri adına yapılan konuşma, devrimci tutsakların kendi seslerinden mesajları, Rojava’dan, Medya Savunma alanlarında gelen görüntülü mesajlar bir yandan festivalin ideolojik içeriğini güçlendirirken bir yandan da devrim ve sosyalizm mücadelesini ileri taşıma kararlılığını gösterdi.
Şimdi sıra hiç şüphesiz ki festivalden alınan coşku ve enerjinin önümüzdeki sürece yansıtılmasında… Bu süreç içerisinde şu veya bu düzeyde yüz yüze geldiğimiz kitleyle ilişkileri süreklileştirme, örgütlülüğü genişletip, bizi bekleyen politik gündemlere sarsılmaz bir enerjiyle yüklenmede.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 27 Aralık 2024 tarihli Perspektif köşesi