Her yıl LLL-Yürüyüşü (Luxemburg, Liebknecht, Lenin) adı altında Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen Almanya merkezli anma yürüyüşü bu yılda on binlerce kişinin katılımı ile gerçekleşecek. Alman işçi sınıfı hareketi ve uluslararası komünist hareketin en önde duran önderlerinden olan Rosa ve Karl için yapılacak kitlesel yürüyüş gelenekselleştiği üzere Berlin’in Frankfurter Tor meydanından anıtmezara doğru yapılacak yürüyüşe sahne olacak.
Birinci Emperyalist Dünya Savaşı, Avrupa’yı olduğu kadar Almanya’yı da kasıp kavurmuştu. Şüphe yok ki savaş Alman toplumuna ölümle birlikte açlık, hastalık, yıkım ve bunalım getirmişti. Ne var ki 1914 ile 18 arasında cereyan eden bu amansız kırım, kendi bağrından iki büyük devrimin doğmasına da engel olamamıştı. Bu devrimlerden ilki Rusya’da gerçekleşen 1917 Bolşevik devrimiydi. Bir yıl sonra gelen Alman devrimi ise Rus işçilerini selamlamıştı.
Rosa ve Karl, bu iki dağ kartalı, bundan 104 yıl önce Sosyal Demokratların işbaşında olduğu bir dönemde bu hükümetin silahlı güçlerince, Noske ve ortakları tarafından barbarca katledildiler. Yıl 1918’i gösterdiğinde Almanya derin bir devrimci kriz içindeydi. Dış koşulların zorlayıcı baskısıyla içteki kriz hızla ve akıl almaz çabuklukla derinlik ve genişlik kazanmıştı. Böylesi bir ortamda işçiler ve sokak ayağa kalkmıştı.
Kasım 1918 yılında Berlin’de sosyalist cumhuriyet ilan edildi. Sosyal demokratlar her zamanki gibi devrime ihanet ederek sosyalist cumhuriyetin karşısında yer aldılar. Karl ve Rosa’nın başını çektiği Komünist Partisi işçilerin bütününü yönetecek durumda değildi ve ancak aralık ayında Alman Bağımsız Sosyal Demokrat Partiden kopabilmiş ve kongrelerini yapabilmişlerdi. Rosa ve Karl olgunlaşan devrimci duruma, tarihin akışının yarattığı bu elverişli ve ideal koşullara, elverişli ve ideal olmayan bir partiyle müdahale etmek zorunda kalmışlardı.
On binlerce devrimci işçi ayaklanmıştı. Ayaklanan işçiler burjuvazinin acımasız vahşeti ve kurduğu tuzaklarla kitleler halinde katledildiler. Parti henüz oportünizmden yeni kopmuş ve güçsüzdü, genç ve deneyimsizdi. Bu durum Karl ve Rosa’nın önderlik ettiği Komünist Partisi’nin en zayıf yanıydı. Ne ki işçiler sokağa inmişti bile.
Uygun olmayan öznel koşullarına karşın, devrim onları hareketin başına geçmeye zorladığında bunda tereddüt etmediler ve “buna cesaret ettim” sloganları eşliğinde devrimin başına geçtiler. Karşıdevrimin azgın saldırıları ve sosyal demokratların burjuva ihanetiyle komünist önderler katledildi ve bedenleri Berlin kanallarına atıldı.
Ancak bıraktıkları onurlu miras; Rosa’nın “vardık, varız, var olacağız” sloganı bugünde burjuvazinin temel korkusu olmaya devam ediyor. Lenin’in “sosyalist kartal”ı Lüksemburg ve Alman işçi sınıfının baş eğmez önderi Liebnecht devrimci proletaryaya bugün de yol göstermeye devam ediyor. Tüm burjuvazinin, özelde de Alman burjuvazinin bu gelenekten duyduğu korku, anma etkinlikleri üzerinde her yıl estirdiği devlet terörü bunun itirafıdır.
Dünyada yeniden keskinleşen emperyalist rekabet ve hegemonya mücadelesinin Ukrayna’da olduğu gibi emperyalist savaşları gündeme getirdiği, Ortadoğu’da daha yoğun savaş koşullarının her gün biraz daha pişirildiği günümüz koşullarında Rosa, Karl ve Lenin’i anmak ve emperyalist savaşlara karşı devrim ve sosyalizm bayrağını dalgalandırmak için 12 Ocak tarihinde Berlin’e akmak devrimci ve komünistlerin tutacağı halkalardan biridir.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 10 Ocak 2025 tarihli Avrupa Gündemi köşesi