Kapitalizmin varoluşsal bunalımının temel görünümlerinden biri, nüfus hareketindeki (göç) büyük ve yaygın artıştır. Emperyalist küreselleşmeyle beraber, sermaye hareketlerinin önündeki ulusal sınırlar kaldırıldığı, üretim ve işgücü uluslararasılaştığı gibi, nüfus hareketi de benzer bir şekilde küreselleşti. Kapitalizmin doğuş yıllarında Avrupa’dan Amerika kıtasına olanlar bir yana bırakılırsa, nüfus göçü ağırlıklı olarak ulusal ekonomi sınırları içinde kırdan şehirlere akış biçimindeydi.
- Dünya Savaşını izleyen dönemde buna kapitalist sistemin merkez ülkelerine, en çok da Avrupa’ya akış eşlik etti. Günümüzde, emperyalist küreselleşmeyle hızlanan küçük üreticilerin mülksüzleştirilmesi ve sanayinin ucuz işgücü ülkelerine kayması sonucu geri kapitalist ülkelerde de kır nüfusunun kentlere yığılması ile birlikte artık iç göç pek çok bakımdan sınırlarına varmış, dış göç giderek ağırlıklı ve belirleyici bir hal almıştır. Dünden farklı olarak bugün, yoksul ve geri ülkelerden zengin ülkelere, emperyalist metropollere, daha iyi bir iş ve çalışma ortamının ötesinde, bir umut ve kurtuluş yolu olarak yoğun bir nüfus göçü yaşanmaktadır.
Nüfus göçü, ekonomik ve toplumsal olarak kapitalist üretimin ve gelişmenin doğal ve kaçınılmaz bir sonucudur. Emperyalizm bir dünya sistemi olarak geliştiği ve giderek emperyalist küreselleşmeye dönüştüğü ölçüde dış göç hem yaygınlaştı ve hem de kapsamlılaştı. Nüfus göçü özellikle emperyalist ülkelerde süreç içerisinde büyük oranda bir göçmen kitlesinin oluşmasına yol açtı. Artık göçmenlik geçici, yerel ve bölgesel bir sorun olmanın ötesinde uluslararası bir karakter kazanmıştır.
Dünyanın yoksul ülke ve bölgelerine hapsolan milyonlar emperyalist devletlerin koyduğu sınırları fiilen zorlayarak, ulusal devlet sınırlarını aşarak, bu ülkelerdeki zenginliklerden yararlanma istek ve çabalarını dramatik bir yolla da olsa gösteriyorlar. Bu bakımdan, göç akınları yoksulların, mağdurların ve ezilenlerin tümüyle haklı ve meşru bir eylemidir. Son dönemdeki büyük ve kapsamlı göçmen akınıyla birlikte bu ülkelerdeki yapısal bunalımlar ağırlaşmakta, yeni emperyalist ve ırkçı-faşist eğilimler göçmen düşmanlığı üzerinden gelişme olanağı bulmaktadır.
Hangi boyutta olursa olsun göç ve özel olarak da mültecilik sorunu siyasal bir sorunudur. Onu besleyen ve milyonlarca insanın yerini yurdunu terk ederek başka diyarları mesken tutmasının sorumlusu kapitalist emperyalist sömürü ve savaş sistemidir. Bu sorunun tabii ki doğru yönetilmesi gerekir. Büyük dramlar yaşamış bu insanların yeni acılara maruz kalmasına asla göz yumulamaz, sessiz kalınamaz. Emperyalist yağma, işgal ve savaş mağduru bu büyük mülteci kitlenin kendi başına bırakılması asla kabul edilemez.
Yerli halkın ekonomik durumunun kötüleşmesinin ya da yaşanabilecek kimi güvenlik sorunlarının sorumlusu mülteciler-göçmenler olmadığı gibi, faturanın bunlara çıkarılması da hedef şaşırtmaktır ve bu sınıf bilincini dumura uğratmaya yönelik bir kirli savaş taktiğidir, ırkçı ve faşist kitle tabanını genişletme amaçlı psikolojik savaşın bir boyutudur.
Bu nedenle Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu’nun (AVEG-KON) 22 Şubat tarihinde Almanya’da gerçekleştireceği Mülteci Konferansı, mültecilere dönük saldırıların bugün Avrupa’nın tüm ülkelerinde ayyuka çıktığı bir süreçte, hem mültecilerin günlük yaşadıkları sorunların ve çözüm perspektiflerinin açığa çıkartılması, hem de kapitalist devletlerin ikiyüzlü mülteci düşmanlığına ve gelişmekte olan ırkçı-faşist harekete karşı birleşik mücadelenin olanaklarını ortaya koymak bakımından önemli bir yerde durmakta.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 24 Ocak 2025 tarihli Avrupa Gündemi köşesi