6 Şubat depreminin 2. yılında burjuva devlet azami kâr hırsı nedeniyle halklarımızın canını almayı sürdürüyor. Geride kalan bu zaman diliminde halen yüz binlerce insan depremin sonuçlarını acı bir şekilde yaşamak zorunda bırakıldı. Irkçı-rantçı saray rejimi tarafından satılan çadır ve konteynerlere mahkûm edilen emekçi halkımız sefalet ve yoksullukla her gün yüz yüze bırakıldı. İnsana değer vermeyen ve azami kâr peşinde koşan burjuvazinin medya üzerinden pompaladığı ‘yaraları sarıyoruz’ yalanının bir aldatmaca olduğunu deprem bölgesinde yükselen acı feryat teşhir etti.
Deprem mağdurlarına yardım ulaştırmayan, ilk günden itibaren yardıma koşan devrimcileri, sosyalistleri engellemeye çalışan devlet tam bir sömürgeci akıl ile kolluk kuvvetlerini halkın üzerine saldı. Halkın dayanışması ile ulaştırılan yardımlara el koydu. Kayyumlar atayarak halkın afetin yaralarını sarmak için oluşturduğu öz örgütlenmelere saldırdı. Deprem bölgelerindeki öfkenin devlete karşı gelişmesini engellemeye çalıştı. Suçun örtbas edilmesini ‘teröristler’ demagojisi ile sağlamaya çalıştı.
Depremin sonuçları, sonraki dönemde faşist saray rejimi tarafından bir boyun eğdirme, oy şantajı haline getirildi. ‘Bize oy vermezseniz, hizmette yok’ diyen yaklaşım halka değer vermeyen, acılar üzerinden kurulacak ranta ve şantaja işaret oldu. Şimdi özellikle Kürdistan’da halkın iradesi ile seçilmiş belediyelere kayyum atama ve gasp etme saldırıları saray rejiminin pervasızlığını bir kez daha günyüzüne çıkarıyor.
6 Şubat depreminde hayatını kaybedenlerin sayısı resmi rakamlara göre 50 bin 783 olarak açıklandı. Ancak gelişmeleri yakından takip eden herkes gerçek rakamların resmi verilerin en az birkaç kat daha fazlası olduğunu biliyordur. Mevcut iktidar depremin ilk anından itibaren gözlerimizin içine bakarak yalan söyledi. 1999’dan beri toplanan deprem vergilerini kişisel menfaatları için kullananlar, rant sağlayanlar, siyasi çıkarları için kullananlar depremde hayatını kaybeden her insanımızın yaşamından sorumludurlar. Yıkılan her evde saray faşizminin imzası vardır. Her ölümden rejim sorumludur. Çünkü kapitalist sistem ve mevcut iktidar yalan, demagoji ve hırsızlık temellerinde kurulmuş, çürümüşlüğü devletin tüm kademelerine yansıtmıştır. Sınırdan geçen tırı durdurup deprem bölgesine yollanan ayakkabılara el koyan sınır memurundan, eşya çalan polisinden, deprem eşyalarını çalıp satan devlet memurundan bu kokuşmuş ve çürümüş sistemin tüm kirli yönleriyle halkımız karşılaştı.
21 Ocak Kartalkaya otel yangını; Kapitalist rant düzeni can almaya devam etti!
Bolu Kartalkaya’da Grand Kartal Otel’de meydana gelen ve en az 78 kişinin yaşamını yitirmesine sebep olan yangın, bir “kaza” olarak yansıtılsa da ayan beyan belli olan bir katliamdır. Otelin yangın güvenliği sistemlerinin eksik olması, denetimsizliğin ve kâr hırsının bir sonucudur. Otelde duman dedektörleri, otomatik yangın söndürme sistemleri ve acil durum çıkış ışıkları gibi en temel güvenlik önlemlerinin dahi bulunmaması, bu facianın göz göre göre geldiğini göstermiştir. Patronlar daha fazla kâr etmek için en temel güvenlik harcamalarından kaçınırken, denetim mekanizmaları ise işlevsiz bırakılmış, halkın can güvenliği piyasanın insafına terk edilmiştir. Bu cinayetin sorumluları, yalnızca otel sahipleri ya da yöneticiler değil, bu denetimsizliği teşvik eden, burada çalışan emekçilerin ve halkın yaşamını sermayenin çıkarlarına feda eden rantçı saray rejimidir.
Halkın güvenliğini değil, sermayedarların kârını önceleyen bu sistem, işçi cinayetleriyle, depremlerde yıkılan binalarla, yangınlarda kül olan hayatlarla defalarca teşhir olmuştur. Bugün insan hayatını hiçe sayan faşist rejimin binbir türlü katletme politikaları ve saldırılarına karşı ezilen tüm kesimlerin birleşik mücadelesi etrafında bir araya gelmeliyiz. Rantçı-ırkçı faşist şefliğe karşı mücadelemizi yaşam Özsavunması olarak bir direniş mevzisine dönüştürelim!
Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu (AVEG-KON)