Bir 8 Mart daha yaklaşırken komünistlerin, özellikle erkek komünistlerin toplumsal erkeklikle mücadele ve yüzleşme konusunda bir kez daha düşünme ve pratiklerinin süreklileşen bir unsuru haline getirme görevini dikkat çekmek gerekiyor.
Tarih boyunca sınıflı toplumların hepsine içerilmiş olan erkek egemenliği, hele de modern kapitalist toplumda en ileri derecede, bütün toplumsal kültürü, geleneği, alışkanlığı, duyguyu, düşünüşü, psikolojiyi ve zihniyeti şekillendirdiği içindir ki, komünistleşen birey kapitalizmi yıkma mücadelesine adım attı diye onun varoluşunda bir çırpıda ortadan kalkmış olmaz. Erkek egemenliğinin en iri ayrıcalıklarına mesafeli durmak, komünist erkekleri, toplumsal düzlemdeki her türlü cinsel ayrıcalıktan derhal azade kılmaz.
Buradan şu sonuç çıkar ki, bir erkeğin kendisini cinsiyetçilikle, tartışma konumuz somutluğundaysa kadına yönelik şiddetle alakasız görmesi, gerçekliğin tersyüz edilmiş bilincinin bir ifadesi olduğu kadar, egemene has kibrin erkek cinsindeki bir türevidir de.
Komünist erkekler olarak cins egemenliğiyle ne kadar hesaplaşıldığının ölçülerinden ilki, hem toplumsal hem de örgütsel zeminlerde cinsel ayrıcalıklarla malul düşünüş ve davranış biçimlerimizi öz sorgulama pratiğimizde, ama bir yandan da, işçi, emekçi ve ezilen hemcinslerimizi bu sorgulamaya ortak etme pratiğimizde verilidir. Komünist erkekler, emekçi erkekleri öğretilmiş erkeklikle yüzleşmeye ve hesaplaşmaya, kadına yönelik şiddete karşı tutum almaya yöneltmek için yapacağı her somut çalışma, aynı zamanda bizzat kendini devrimci dönüşüme uğratacağı, kendini kadın devrimi çizgisinde konumlandıracağı bir eylemdir.
Peki, komünist erkekler işçi, emekçi ve ezilen hemcinslerini toplumsal erkek egemenliğiyle yüzleşmeye, toplumsal cinsiyet ilişkileri alanında eşitlikçi ve demokrat davranmaya, kadın özgürlük mücadelesinin yanında saf tutmaya yöneltmek için neler yapabilir?
Emekçi erkekler nezdinde, faşist saray zevatının, bilumum tüm emperyalistlerin ve yeni faşist hareketlerin “kadının ihtiyacı eşitlik değil adalettir”, “kadın-erkek eşitsizliği fıtrattandır”, “kadının yeri ailedir”, “kadının görevi anneliktir” gibi cinsiyetçi ideolojik argümanlarını çürütebiliriz.
Emekçi erkeklere, ataerkil faşist şeflik rejimine ve emperyalizme karşı kadın özgürlük mücadelesinden yana olma, kadınların taleplerini destekleme, mesela İstanbul Sözleşmesi’nde tanımlanmış hakları kayıtsız şartsız savunma çağrısı yapabiliriz.
Emekçi erkekleri, kadın katliamları başta olmak üzere toplumda kadına yönelik şiddetin her biçimine karşı durmaları, polisin ve yargının şiddet faili erkeklere her arka çıkışını kınamaları, bu tavırlarını aile, işyeri, sokak, sosyal medya gibi bütün ortamlarında yansıtmaları gerektiğine ikna edebiliriz.
Her emekçi erkeği, fiziksel şiddetle işlenen açık suçlar bir yana, sevgilisine, eşine, kızına, kızkardeşine, annesine, kadın arkadaşına ya da kadın meslektaşına yönelik davranışlarına sirayet etmiş psikolojik şiddet unsurlarını düşünüp sorgulamaya, yüzleşme ve hesaplaşmaya teşvik edebiliriz.
Bütün emekçi erkeklere, aileleri içinde örnek düzeyde eşit ve demokratik ilişkiler geliştirme, çocuklarını cinsler arası ilişkiler konusunda demokratik kültür aşılayarak yetiştirme, ev içi cinsiyetçi işbölümü normlarını reddetme, ev işlerini ortakça gerçekleştirme, ailedeki kadınların toplumsal ve siyasal hayata daha fazla katılmalarına imkan sunma, mesela eşlerinin siyasi toplantılara katılmaları için çocukların bakımını üstlenme sorumluluğunda olduklarını kavratmaya girişebiliriz.
Komünist erkekler, tüm bunları, aile çevrelerindeki, iş ve yaşam alanlarındaki erkeklerle sürdürülen ilişkilerde, siyasal ve örgütsel çalışmalarda temas edilen erkeklerle diyaloglarda, emekçi erkeklerin katılımıyla düzenlenecek özgün kitle toplantılarında pekala gündemleştirebilir, böylelikle kitleler içindeki ideolojik ve politik faaliyete konu edebilirler.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 14 Şubat 2025 tarihli Perspektif köşesi