Sosyalist gençliğin antifaşist kampanyasının başlangıç duyurusunun yapıldığı, gazetemizin 17 Ocak tarihli Perspektif köşesinde şu sözlere yer verilmişti: “Faşist paramiliter çetelerin henüz ortalıkta öyle yaygın kol gezmemeleri, bunların politik mücadelelerdeki sertleşmeye bağlı olarak yayılıp güçlendirilmeyeceklerinin kanıtı asla olamaz.”
Tam da bahsi geçen bu faşist paramiliter çeteler, bir ay önce yayımlanan bu yazıyı kanıtlarcasına, geçtiğimiz Pazar günü gün ortasında Paris’te “kol gezdi”, AVEG-KON’a bağlı ACTIT derneğimizde sosyalist gençliğin etkinliğine bıçak, pala ve sopalarla en alçak biçimde saldırarak bir yoldaşımızı bıçak darbeleriyle yaraladı. Günde sayısız kez sirenlerini çalarak sokakları turlamalarına karşın, yaklaşık 30 kişilik faşist grubu fark edip harekete geçen de polis değil komşular oldu. Mesele göçmen semtlerinde devrimcilere yönelik faşist saldırılar olunca, Fransız polisinin ne kadar “işlevsiz” kaldığını Paris katliamlarından biliyoruz. Oysa Fransız polisinin kaybettiği o “işlevi”, Alman meslektaşları Köln’de saldırıya karşı sokağa çıkan sosyalist gençlere karşı çok da güzel ilişkileniyor. Bir yanda Paris’in ortasında ellerinde sopa ve bıçaklarla dernek basan 30 kişilik bir faşist çete, polisin radarından hızlıca kaybolurken, diğer yanda “faşist saldırı cevapsız kalmasın” diyerek sokağa çıkan gençler, ters kelepçeyle yerlerde sürükleniyor. Aradaki fark, kuşkusuz Fransız polisinin “beceriksizliğine” karşın Alman polisinin “üstün kabiliyeti” değil, tam tersine iki polis gücünün de üstlerine düşeni harfi harfine yerine getirmeleri: faşiste dayanak, devrimciye tutanak.
Aldığı tutumla polis, kendi doğası ve işlevine uygun hareket ediyor. Toplum içinde siyasi uçlaşma eğilimleri keskinleşirken, halk gençliği arasında faşizmin yörüngesine girme eğilimi kadar düzene karşı mücadele ve ayaklanma eğilimi de güçlenirken, egemen sınıfların maşası burjuva devlet ve polis, düzen karşıtı her türden eğilimi ezmek adına faşist güçlerin önünü açmaya severek razı geliyor. Dışta savaşa hazırlanırken, içte işçiyi, genci, kadını, göçmeni susturacak “vurucu kuvvetlere” ihtiyacı olacağını çok iyi biliyor. Halihazırda çürüyen ve gün geçtikçe parça parça çözülen burjuva demokrasisini, en ufak bir devrimci patlama anında güverteden atmaya kendini bugünden hazırlıyor. Burjuva siyaset, belki de en net biçimiyle Fransa’da çökerken, Macron’un atadığı hükümetler birer birer düşerken, bu siyasal tablodan kazançlı çıkan faşist Ulusal Birlik oluyor. Faşistler parlamentoda koltuk ve nüfuz kazanırken, sokakta özgüven ve olanak kazanıyor.
Yazının en başına dönersek, “politik mücadelelerdeki sertleşmeye bağlı olarak faşist çetelerin yayılıp güçlenmeleri” sorunu, içinden geçtiğimiz saflaşma döneminin, yani yakın bir geleceğin değil tam da bugünün sorunudur. YS’ye yapılan saldırı da bu bağlamda ele alınmalıdır. Politik mücadelede saflaştırıcı öncü bir rol oynama iddiasıyla hareket eden ve bu iddia temelinde Avrupa çapında antifaşist bir kampanya yürüten YS, her ne kadar bugün saldırının özel hedefi olduysa da, asıl hedef antifaşist hareketin bütünü ve devrimci gençlik hareketidir. Saldırıdan sonra farklı kurum ve örgütlerden gelen güçlü dayanışma dalgası, Viyana’dan Londra’ya, Berlin’den Basel’e, Hamburg’dan İzmir’e ve daha birçok şehirde örgütlenen dayanışma eylemleri ve Paris’te Gare de l’Est önünü zapt eden binler, saldırının anlamının geniş antifaşist çevrelerde kavrandığının bir işareti oldu.
Tam da şimdi antifaşist tepkiyi örgütlü bir güce dönüştürme zamanı. Tam da şimdi antifaşist saflarda kenetlenme zamanı. Cumartesi günü Paris’te gerçekleşecek Avrupa çaplı eylemi, faşizme karşı kitlesel bir meydan okumaya dönüştürelim!
“Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
“Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
“Safları sıklaştırın çocuklar,
“bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.“
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 21 Şubat 2025 tarihli Avrupa Gündemi köşesi