Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu (AVEG-KON) 22 Şubat tarihinde Mülteciler Konferansı’nı başarıyla gerçekleştirdi. Konuya dair çalışmalarda bulunan kimi kurum ve bireylerin katılım gösterdiği konferansa, aynı zamanda Almanya’da göçmen kamplarında yaşamını sürdüren mülteci kadınlardan da katılımlar oldu. Somut yaşanmışlıklar üzerinde konuşmaların yoğun olduğu konferans, mültecilere dönük geliştirilen her türlü saldırı karşısında mücadele dinamiklerinin açığa çıkartılması ve somut bir plan dahilinde pratik mücadelenin yürütülmesi gerektiğinin altını çizdi.
Mültecilik ve genel olarak göçmenliğe yaklaşım olarak vurgulamak gerekir ki kapitalizmin varoluşsal bunalımının temel görünümlerinden biri, nüfus hareketindeki (göç) büyük ve yaygın artıştır. Emperyalist küreselleşmeyle beraber, sermaye hareketlerinin önündeki ulusal sınırlar kaldırıldığı, üretim ve işgücünün uluslararasılaştığı gibi, nüfus hareketi de benzer bir şekilde küreselleşti. Kapitalizmin doğuş yıllarında Avrupa’dan Amerika kıtasına olanlar bir yana bırakılırsa, nüfus göçü ağırlıklı olarak ulusal ekonomi sınırları içinde kırdan şehirlere akış biçimindeydi.
- Dünya Savaşını izleyen dönemde buna kapitalist sistemin merkez ülkelerine, en çok da Avrupa’ya akış eşlik etti. Günümüzde, emperyalist küreselleşmeyle hızlanan küçük üreticilerin mülksüzleştirilmesi ve sanayinin ucuz işgücü ülkelerine kayması sonucu geri kapitalist ülkelerde de kır nüfusunun kentlere yığılması ile birlikte artık iç göç pek çok bakımdan sınırlarına varmış, dış göç giderek ağırlıklı ve belirleyici bir hal almıştır. Dünden farklı olarak bugün, yoksul ve geri ülkelerden zengin ülkelere, emperyalist metropollere, daha iyi bir iş ve çalışma ortamının ötesinde, bir umut ve kurtuluş yolu olarak yoğun bir nüfus göçü yaşanmaktadır.
Dünyanın yoksul ülke ve bölgelerine hapsolan milyonlar emperyalist devletlerin koyduğu sınırları fiilen zorlayarak, ulusal devlet sınırlarını aşarak, bu ülkelerdeki zenginliklerden yararlanma istek ve çabalarını dramatik bir yolla da olsa gösteriyorlar. Bu bakımdan, göç akınları yoksulların, mağdurların ve ezilenlerin tümüyle haklı ve meşru bir eylemidir. Son dönemdeki büyük ve kapsamlı göçmen akınıyla birlikte bu ülkelerdeki yapısal bunalımlar ağırlaşmakta, yeni emperyalist ve ırkçı-faşist eğilimler göçmen düşmanlığı üzerinden gelişme olanağı bulmaktadır.
Hangi boyutta olursa olsun göç ve özel olarak da mültecilik sorunu siyasal bir sorunudur. Onu besleyen ve milyonlarca insanın yerini yurdunu terk ederek başka diyarları mesken tutmasının sorumlusu kapitalist emperyalist sömürü ve savaş sistemidir. Yerli halkın ekonomik durumunun kötüleşmesinin ya da yaşanabilecek kimi güvenlik sorunlarının sorumlusu mülteciler-göçmenler olmadığı gibi, faturanın bunlara çıkarılması da hedef şaşırtmaktır ve bu sınıf bilincini dumura uğratmaya yönelik bir kirli savaş taktiğidir, ırkçı ve faşist kitle tabanını genişletme amaçlı psikolojik savaşın bir boyutudur.
Dolayısıyla sonuç bildirgesinde formüle edildiği gibi mültecilere dönük saldırılara karşı bölünme ve ayrı durma çizgilerini aşmak, ortak mücadeleyi geliştirmek; konuya dair tüm sözleşmelerin eksiksiz uygulanması için kampanyalar düzenlemek; farklı kesimleri bir araya getirerek iletişimi geliştirme ve inisiyatif oluşturma; mülteci kadınlar ve LGBTİ+lara uygulanan şiddete karşı aktif dayanışma ağlarının örülmesi gibi konular kurumsal çalışmalarda önümüzdeki dönemde mutlaka dikkate alınması, hayata geçirilmesi gereken olgular olarak karşımızda duruyor.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 14 Mart 2025 tarihli Perspektif köşesi