Atılım Viyana
27 Şubat’ta Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı Heyeti aracılığı ile yapmış olduğu “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” sonrasındaki gelişmeler Viyana’da ADGB bileşenlerinin düzenlediği panelde tartışıldı.
Viyana’da düzenlenen panelde konuşmacı olarak Marksist Teori yazarı Arif Çelebi’nin yanı sıra ATİK ve ADHK temsilcileri de yer aldı.
Viyana Demokratik Haklar Derneği salonunda saygı duruşu ardından başlayan panelde ilk söz hakkını ATİK temsilcisi aldı.
ATİK temsilcisi, Türkiye’nin Kürt hareketine yaklaşımının temel olarak tasfiye etmeye yönelik olduğunu belirterek, Abdullah Öcalan’ın yapmış olduğu çağrıya dikkat çekti. Temsilci, İmralı heyetinin 28 Aralık tarihinden sonra ilk açıklamasında Öcalan’ın Bahçeli ve Erdoğan’ın paradigmasını desteklediğini ifade ettiğini, arından da 27 Şubat açıklamasında devlet kurma, kültürelcilik ve özerkliğin geçersiz olduğunu söylediğine dikkat çekti. “Türk devleti ile Kürt toplumunu bütünleştireceğiz, devlete karşı düzen dışı bir ihtiyaç yoktur” ifadelerinin, tarihsel direniş geleneğini inkâr anlamı taşıdığını belirtti.
Panelde, Kürt hareketinin tarihsel sürecine de vurgu yapıldı. ATİK temsilcisi, PKK’den önce de Kürtler arasında çeşitli direniş hareketleri ve örgütlerin bulunduğunu hatırlatarak, PKK’nin “reel sosyalizmin” etkisinde silahlı mücadeleye başladığını söyledi
1993’teki ateşkesin PKK’de ilk kırılmaya yol açtığını belirten temsilci, 27 Şubat açıklamasına kadar demokratik konfederalizm fikrinin savunulduğunu ancak bu paradigmanın mevcut koşullarda uygulanabilir olmadığını dile getirdi. “Faşist devlet ile bütünleşme politikası, demokratik toplum yaratma iddiasının çelişkisi olarak karşımıza çıkıyor” ifadelerini kullandı.
Panelde ayrıca, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkına vurgu yapıldı. ATİK temsilcisi, “Kürt ulusu ayrı bir devlet kurabilir ve bu hak savunulmalıdır. Bir ulus ayrılma hakkını savunuyorsa bunu koşulsuz desteklemeliyiz” dedi.
Son olarak, sosyalist hareketlerin bu süreçteki rolüne de değinen temsilci, “Seçme ve seçilme hakkını bile hiçe sayan bir sistemde demokratik yolların tıkandığını görmeliyiz. Sosyalistlere düşen görev, halkların özgür ve demokratik bir gelecek yaratma mücadelesini büyütmektir” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
“SİLAHLI DİRENİŞ BASTIRILAMADI, ROJAVA DÜŞMEDİ”
Marksist Teori yazarı Arif Çelebi, Türk devletinin on yılı aşkın süredir ABD ve NATO desteğiyle, KDP işbirliğini de arkasına alarak yürüttüğü saldırılara rağmen silahlı direnişi bastıramadığını ifade etti. Bunun yanı sıra, Rojava devriminin yok edilemediğini, işgal saldırıları, suikastlar ve Arap halkını devrimden koparma çabalarının sonuçsuz kaldığını dile getirdi. Türkiye’deki demokratik muhalefetin de tüm baskı ve tutuklamalara rağmen etkisizleştirilemediğine dikkat çeken Çelebi, inkâr ve imha politikalarının ulusal bilinci güçlendirdiğini belirtti.
“AKP-MHP BLOKU TELAŞ İÇINDE”
Çelebi, Kürt hareketinin CHP ile kurduğu ittifakın pek çok belediyeyi CHP’ye kazandırdığını ve bu durumun iktidar blokunda ciddi bir tedirginlik yarattığını ifade etti. Türkiye’nin Gazze, Lübnan ve Suriye eksenindeki gelişmelere bağlı olarak Kürtlerin bölgesel bir aktör haline geldiğini belirten Çelebi, Türk devletinin yayılmacı hedeflerini sürdürebilmek için Kürt desteğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğunu söyledi.
“UZLAŞMA ARAYIŞI, MİNİMUM TAVİZLERLE GELİYOR”
Türk devletinin Kürt hareketine yönelik uzlaşma çabalarının temelinde ulusal hakların değil, sınırlı bireysel düzenlemelerin yer aldığını belirten Çelebi, bu sürecin 1919-1923 dönemindeki yaklaşımla benzerlik taşıdığını ifade etti. Çelebi’ye göre, Kürt hareketi, Bakur’daki demokratik mevzilerini korumak ve Rojava’daki kazanımlarını güvence altına almak adına bu sürece destek veriyor. Ancak bu destek verilmezse Türkiye’nin topyekûn bir saldırı gerçekleştirebileceğini, Bakur’daki demokratik mevzilerin yok edilmesi ve Rojava’nın ortadan kaldırılmasının hedeflenebileceğini belirtti.
“FAŞİST EGEMENLİK YIKILMADAN DEMOKRATİKLEŞME GERÇEKLEŞEMEZ”
Çelebi, mevcut sistemde demokratik uzlaşmanın mümkün olmadığını, faşizmin ve sömürgeciliğin sürdüğü koşullarda her türlü mücadele biçiminin geçerliliğini koruduğunu dile getirdi. Demokratik hak ve özgürlüklerin ancak faşist egemenliğin yıkılmasıyla güvence altına alınabileceğini belirtti. Ulusal demokratik taleplerin aşırı milliyetçi savrulmalar olarak değerlendirilmesini de eleştiren Çelebi, ezilen ulusların bağımsızlık, federasyon ve özerklik gibi taleplerinin meşru olduğunu ve bu kararın tamamen Kürt halkına ait olduğunu söyledi.
“TÜRK DEVLETİ, UZLAŞMA SÜRECİNİ PSİKOLOJİK SAVAŞ ARACI OLARAK KULLANIYOR”
Çelebi, Türk devletinin bu süreci, Kürt halkına “mücadelenin anlamsız olduğu” fikrini aşılamak ve “devlete boyun eğmekten başka seçenek olmadığı” algısını yaratmak amacıyla bir psikolojik savaş aracı olarak kullandığını ifade etti. Bu bağlamda, esas meselenin yalnızca silahların bırakılması değil, Kürt halkının umutlarının kırılması olduğunu vurguladı.
“DEVRİMCİ GÜÇLER TARAFSIZ KALMAMALI”
Son olarak, devrimci güçlerin bu süreçte tarafsız kalmaması gerektiğini belirten Çelebi, ulusal hak eşitliği ve kaderini tayin hakkı temelinde Kürt özgürlük hareketiyle dayanışmanın önemine dikkat çekti. Türk işçi ve emekçileri arasında şovenizme ve sosyal şovenizme karşı mücadele edilmesi gerektiğini söyleyen Çelebi, Türk devletinin inkârcı ve sömürgeci politikalarının teşhir edilmesi gerektiğini vurguladı.
Son olarak, bu sürecin “barış” ile sonuçlanma ihtimalinin “savaştan” daha düşük olduğunu belirten Çelebi, mücadele saflarının güçlendirilmesi gerektiğini ve daha büyük çatışmalara hazırlıklı olunması gerektiğini ifade etti.
“KÜRT ULUSUNUN DEMOKRATİK TALEPLERİNİ DESTEKLEMELİYİZ”
Panelde son olarak ADHK temsilcisi söz aldı. Yaptığı konuşmada Kürt ulusunun demokratik taleplerinin desteklenmesi gerektiğini ifade etti. Uluslararası komünist hareketin tarihinden örnekler veren konuşmacı, yapılan son açıklama ile Öcalan’ın 2. Enternasyonal dönemin de Otto Bauer’in savunduğu reformist çizgiye yaklaştığını ifade etti. Sonuçta Kürt ulusunun özgürlük sorunun bir sınıf mücadelesi sorunu olduğunu ele alarak, bu alanda devrimci örgütlerin daha fazla yoğunlaşması gerektiğini dile getirdi.
Dinleyicilerin düşünce ve sorularını yönelttiği bölümdeki canlı tartışmalar ardından panel sona erdi.