CHP’li İstanbul belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’nun üniversite diploma iptali ve sonrasında da değişik iddialarla gözaltına alınması sonucu oluşan kitle hareketi devam ediyor. Faşist şeflik rejiminin hukuksuzluk ve adaletsizliğe karşı başlayan eylemler, işçi ve emekçilerin, özellikle üniversite gençliğinin kendi özgün sorun ve talepleriyle, genel özgürlük talebiyle birleşerek Türkiye’nin onlarca kentinde milyonları kapsayan eylem biçimine dönüştü.
İlk başta CHP inisiyatifiyle başlayan eylemler zamanla onu da aşarak antifaşist bir nitelik kazandı. CHP’nin ortaya konan tepkiyi Saraçhane’ye hapsetme istemi, Gezi direnişinin temel sloganı olan “her yer Taksim, her yer direniş” sloganıyla birlikte emekçi semtlere, üniversite kampüslerine, değişik kent merkezlerine taşındı.
Faşist şeflik rejiminin tahmin etmediği boyutlara sıçrayan görkemli kitle hareketi, bir yandan tarihi boyunca kendi gerçek işlevi gereği sokaktan korkmuş, uzak durmaya çalışmış, seçim sandıklarını yegane yol olarak öğütlemeye çalışan CHP’yi zorlarken, farklı kisveler altındaki ulusal faşistlerin de harekete “ulusal” gömlek giydirmeye çalışmalarını şu ana kadar boşa çıkartmış durumda.
Kitle hareketi devam ederken radikalleşme eğilimiyle birlikte, faşist kolluk kuvvetlerinin şiddeti de gittikçe dozajını arttırıyor. Binlerce insan şu ana kadar gözaltına alınmışken, faşist rejim temsilcilerinden gelen tehditlerin bini bin para.
Genel olarak rejimi destekleyen şirketlerin, TV kanallarının boykot edilmesinin yanı sıra, “Genel grev genel direniş” sloganı gittikçe daha fazla emekçiler tarafından dillendirilir oldu. Üniversite öğrencilerinin okul boykotu, kimi KESK ve DİSK gibi sendikaların üretimden gelen gücü kullanma eğilimini besliyor, güçlendiriyor.
Kürt halkının Newroz etkinliklerini de kendi mecrasında akan bir kulvar olarak söz konusu direnişin bir parçası olarak ele alacak olursak, doğru bir önderlikle faşist şeflik rejiminin ayakta kalmasının koşullarının daha da zorlaşacağı aşikar. Her ne kadar faşist diktatörlüğün emekçi sol hareket üzerinde yıllardır uyguladığı tasfiyeci saldırılar belli oranda bu hareketlerde güç yetersizliğine yol açmış olsa da, doğru sloganlar, talepler ve örgütlenmelerle, aynı hareket tersinden devrimci, sosyalist hareketin gelişiminin zemini de pekala olabilir.
İlk günden itibaren Türkiye’de gelişen kitle hareketiyle dayanışma etkinlikleri birçok Avrupa ülkesinde gerçekleştirildi. Avrupa’da faaliyeti bulunan tüm demokratik kitle örgütleri, Alevi kurumları, devrimci sosyalist parti ve güçler bulundukları bölgelerde bu eylemlerin örgütlenmesinde belli derecede rol aldı.
Her ne kadar şu ana kadar Gezi döneminde ortaya çıkmış kitlesellik oluşmasa da, kitle hareketinin merkezde devam ettiği koşullarda Avrupa’daki eylemlerin kitleselleşeceğini öngörmek gerekir. Burada esas handikaplardan birisinin CHP ve kimi kitle örgütlerinin ilerici ve devrimci yapıları kısıtlayıcı, pankartsız ve bayraksız eylem önerileri bir handikap olarak karşımızda dursa da, eylemde birlik, ajitasyonda-propaganda da serbestlik ilkesini her durumda tartışmak ve uygulamak gerekir. Zira hareket gerçek anlamda demokratik olacaksa, ırkçı, faşist ve gerici kuvvetler dışındaki tüm yapıların, kesimlerin kendilerini özgürce ifade etmeleri gerekmektedir.
Avrupa’da süreklileşen politik kitle çalışmasının bugüne kadar merkezinde durmuş olan devrimci kurumların, birleşik mücadele platformlarının inisiyatif alarak seyredicilikten çıkarak, örgütleyici konumuna gelmesi günün ertelenemez devrimci görevidir. Yerli antifaşist, antiemperyalist güçlerin desteğini de alarak geniş bir direnişi ortaya çıkarmak pekala mümkün.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 28 Mart 2025 tarihli Perspektif köşesi