Atılım Almanya
Almanya’nın Gelsenkirchen kentinde yer alan Horster Mitte Kültür Merkezi’nde MLPD (Almanya Marksist Leninist Partisi) tarafından düzenlenen “Türkiye’de Faşizme Karşı Ayaklanma” başlıklı panel etkinliği, Türkiye ve Kürdistan’daki gelişen direniş dinamiklerini odağına aldı.
Etkinliğe, Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK), Marksist Teori dergisi, PYD Kadın Meclisi, Kürt Özgürlük Hareketi temsilcileri, İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu (BİR KAR), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve MLPD’den konuşmacılar katıldı. Yoğun katılımla gerçekleşen programda, son dönemde artan faşist baskılar, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından gelişen halk ayaklanması, halkların birleşik mücadelesi ve uluslararası dayanışmanın önemi ele alındı.
ATİK Eşbaşkanı Süleyman Gürcan: “Faşizm sadece zora dayalı değil; din, milliyetçilik ve manipülasyonla işliyor”
ATİK (Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) Eşbaşkanı Süleyman Gürcan, konuşmasında Türkiye’deki faşizmin geçirdiği evrime ve bu sürecin toplum üzerindeki etkilerine dikkat çekti.
Gürcan, “Bugün Türkiye’de faşizm, eskiden olduğu gibi yalnızca ordu ve yargı yoluyla değil, özellikle dinî söylemler ve milliyetçi propaganda aracılığıyla işliyor. AKP-MHP bloğu, halkı bu söylemlerle etkileyerek baskıyı meşrulaştırmaya çalışıyor. İşçi sınıfı, Aleviler ve Kürt halkı bu baskıdan sistematik biçimde etkileniyor.” diye belirtti.
„Eskiden darbeler, yasalar ve silahlı kuvvetler kullanılırdı. Bugün ise sosyal medya manipülasyonu, dini liderlerin söylemleri, yasadışı yargı uygulamaları ve hedef gösterme politikalarıyla bir faşist kontrol mekanizması kurulmuş durumda” diyen Gürcan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik tutuklama sürecinin sadece bir şahsa değil, muhalefetin tümüne gözdağı olduğunu vurguladı.
“İmamoğlu hakkında yürütülen süreç, muhalefetin seçimlerdeki yükselişini bastırmak için yürütülen daha geniş bir baskı stratejisinin parçası. 2015’te Erdoğan’ın ‘bu bir Allah’ın lütfu’ dediği darbe sonrası ortamı nasıl kullandığını hatırlayalım. Şimdi yine benzer bir fırsat yaratılmak isteniyor. Bazı kendini sol olarak tanımlayan yapılar, AKP iktidarının din soslu milliyetçi faşizmini yeterince kavrayamıyor. Bu da, mücadeleyi zayıflatıyor. Görevimiz, bu sistemi doğru analiz ederek geniş halk kesimlerine ulaşmak, ortak bir mücadele hattı kurmak” diye belirtti.
Marksist Teori yazarı Arif Çelebi: “İki ülke, iki halk gerçeği ve kopukluk”
Marksist Teori dergisi yazarı Arif Çelebi, Türkiye’deki Türk ve Kürt halkları arasında oluşan farkındalık düzeyine dikkat çekti. “Türk halkı, Esenyurt Belediye Başkanı gözaltına alındığında sessiz kaldı, çünkü kent uzlaşısı nedeniyle Kürtler hedef alınmıştı. Ancak İmamoğlu için sokaklara döküldü, çünkü kendisi saldırıya uğradı. Bu, mücadelesin ne kadar parçalı olduğunu gösteriyor” dedi. Çelebi, özellikle genç devrimcilerin iddia ile mücadelenin merkezine geçmesi gerektiğini, ortak mücadele zemininin güçlenmesi gerektiğini vurguladı.
Çelebi konuşmasında, “Adaletsizliğe ve Yolsuzluğa karşı bir isyan var. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun tutuklanması bardağı taşıran damla oldu. Faşist şef kendisine rakip olabilecek hiç kimseye hayat hakkı tanımıyor. Mafyatik ve çetevari yöntemlerle burjuva muhalefeti dahi eziyor, bir çeşit padişahlık peşinde.” olduğunu belirterek, CHP kitlesi Saraçhane’ye gitti ama protestodan öteye geçmedi. İstanbul üniversitesi öğrencilerinin polis barikatını aşarak Saraçhane’ye yürümesi protestoyu bir isyana dönüştürdü. İsyan Türkiye’ye yayıldı.” vurgusunu yaptı.
Arıf Çelebi konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bu isyanla birlikte iki halk iki ülke gerçeği bir kez daha açığa çıktı. Saraçhane’de Türk ırkçısı milliyetçilerin sloganları öne çıktı. Kürt halkının değerlerine saldıran konuşmalar yapıldı. Aynı günlerde yapılan Newroz’da da Kürtler Özgür Özel’in mesajını protesto etti. Bu da iki halkın birbirinden ne denli koptuğunu gösteriyor.
“Oysa bu isyan halkları birbirine yakınlaştırmak ve mücadele birliğini sağlamak için önemli bir fırsattı. Türkiye’nin ilericileri, devrimcileri bu yakınlaşmayı ve birliği neden sağlayamadıklarının muhasebesini iyi yapmalıdır. Şovenizme karşı etkili mücadele yürütülmeden Türk halkı, işçileri devrimci mücadeleye kazanılamaz, halklar arasında mücadele birliği sağlanamaz.
“Kürt ulusal hareketi de bu isyanı bir fırsata çevirmeli, faşist şeflik rejiminin gerçek yüzünü ortaya çıkarmalı, her yerde isyana aktif ve kitlesel katılmalıydı.
“Devrimci, sosyalist, komünist öğrenciler daha ilk anda insiyatif alsalardı isyandaki ilerici devrimci etki daha güçlü olurdu. Bunun gerçekleşmemesinin asıl nedeni sayı yetersizliği değil, iddia eksikliği, öncülük yetersizliğidir.
“Dünyada, Avrupa’da yeni faşist hareketler güç kazanıyor ama aynı koşullar devrimcilerin de komünistlerin de güç kazanmasına olanak tanıyor. Dünya ezilenleri uçlara kayıyorsa, bunun bir ucu faşizmse diğer ucu komünizm olmalı, bu olanklıdır, daha cesur ve bilinçli, örgütlü ve iddialı olmalıyız.
“Rojava’da neler oluyor diye sormanın ötesinde Rojav’daki devrimi nasıl yaşatabiliriz, neler yapmalı, halkların dayanışmasını nasıl örmeliyiz diye tartışmalıyız. Rojava devrimi hepimizin devrimidir. “
PYD Kadın Meclisi: “Rojava’da her gün bombardıman”
PYD Kadın Meclisi temsilcisi, konuşmasında Rojava’da her gün devam eden bombardımanlara dikkat çekti. “Çocuklar, kadınlar hedef alınıyor. Türk devletinin saldırıları sadece Kürt halkını değil, tüm Ortadoğu halklarını etkiliyor” diyen temsilci, uluslararası kamuoyunun sessizliğini eleştirerek, kadın öncülüğünde örülen mücadelenin kararlılıkla sürdüğünü vurguladı.
MLPD Başkanı Gabi Fechtner: “Türkiye’deki faşist sistem, dünya çapındaki krizle doğrudan bağlantılı”
MLPD Genel Başkanı Gabi Fechtner, konuşmasında Türkiye’deki faşist baskıların yalnızca iç politik bir mesele değil, aynı zamanda küresel kapitalist krizle bağlantılı bir süreç olduğuna dikkat çekti.
“Bugün dünyada yeni bir faşist eksen oluşuyor: Trump, Modi, Erdoğan gibi liderler, yükselen emperyalist kriz dönemlerinde halkı bastırmak için otoriter yöntemleri meşrulaştırıyor. Türkiye, bu sürecin öncülerinden biri haline geldi.” diyen Fechtner, kadınların ve gençlerin mücadelenin ön cephesinde olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Gaziantep’ten Soma’ya kadar işçi sınıfı mücadele içinde. Kadın hareketi ise yüz binleri sokağa dökebilecek kapasiteye ulaşmış durumda. Gençlik, Boğaziçi Üniversitesi’nde olduğu gibi, otoriterliğe karşı büyük bir direnç gösteriyor. Türkiye’deki bu dinamikler, devrimci bir dönüşüm potansiyelinin varlığını gösteriyor.”
Stefan Engel: “Türkiye emperyalist sistemin stratejik taşlarından biri”
Etkinlikte konuşan MLPD’nin eski başkanı ve devrimci yayıncı Stefan Engel, Türkiye’nin dış politika pozisyonuna ve emperyalist düzen içindeki rolüne dikkat çekti:
“Türkiye, bir yandan NATO üyesi ve Batı’nın müttefiki olarak konumlanıyor, diğer yandan Çin ve Rusya ile Şanghay İşbirliği Örgütü üzerinden ilişkiler kuruyor. Bu çift yönlü pozisyon, Türkiye’yi savaş üretiminde ve bölgesel krizlerde aktif bir oyuncu haline getiriyor.”
Engel, Türkiye’nin büyük savaş hazırlıkları yapan ülkeler arasında yer aldığını vurgulayarak “Yeni emperyalist Türkiye bugün sadece Ortadoğu’da değil, Ukrayna, Sudan ve Gazze gibi pek çok bölgede aktif. Silah sanayiinde devasa yatırımlar yapılıyor. Rheinmetall gibi Alman şirketleriyle işbirlikleri var. Bu durum içerdeki baskıyı artırıyor çünkü savaş politikaları ancak içeride halkı bastırarak sürdürülebilir.” dedi.
Engel ayrıca AKP hükümetinin açık bir anti-komünist çizgide olduğunu ve Türkiye’deki PKK düşmanlığının özünde tüm devrimci, ilerici hareketlere yönelik olduğunu belirterek, “PKK üzerinden yürütülen propagandalar sadece Kürt hareketine değil, dünya çapındaki devrimci mücadelelere yöneliktir. Bu yüzden devrimciler arasında sınırsız bir dayanışma inşa edilmelidir.” vurgusunu yaptı.
BİR KAR: “Sokak gücü en büyük dönüştürücü”
BİR KAR temsilcisi ise 18 Mart’ta İstanbul Üniversitesi’nin bazı akademisyenlerinin diplomalarının iptal edilmesinin, İmamoğlu’nun tutuklanmasından bile önce gelen bir operasyonun başlangıcı olarak tanımladı. “İnsanlar tutuklamaya tepki gösterdi ama öncesindeki hukuk ihlallerine ses çıkarmadı. Bu tepkisizlik, sistemin gücünü artırıyor” dedi. Ayrıca gençliğin üniversitelerde sürdürdüğü direnişe ve YÖK boykotlarına dikkat çekti. Gelişen hareketin en önemli eksikliğinin işçi sınıfının zayıflığı olduğunu tarif etti.
TİP: “Toplum isyanın eşiğinde”
TİP temsilcisi, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasını ve muhalefete dönük baskıları “bir darbe süreci” olarak tanımladı. “Halk artık nefes alamıyor. Toplumsal öfke büyüyor. Bu isyanı örgütlü bir mücadeleye dönüştürmek bizim görevimizdir” dedi. TİP, aynı zamanda Can Atalay, Selehattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ gibi siyasi tutsaklara da özgürlük talebinde bulundu.
Etkinlik, Türkiye’de faşizme karşı verilen mücadelenin sadece ulusal değil, uluslararası boyutta da önem taşıdığına dikkat çekti. Serbest kürsü ile devam eden tartışma, işçi sınıfı, kadınlar, gençlik ve halkların birleşik devrimci hareketini büyütme çağrısı yaparak, antifaşist mücadelede enternasyonal dayanışmanın altını çizdi.