Kapitalist sistemin varoluşsal krizinin derinleştiği ve emperyalistler arası rekabette üçüncü dünya savaşına doğru zorunlu bir yürüyüşün yaşandığı bir dönemde, gençler bu durumdan en çok etkilenen kesimdir.
Geçen her yıl sömürüyü katmerleştiren ve boyutlandıran sistem artık gençlere savaş, yoksulluk ve geleceksizlikten başka bir seçim sunmuyor. Örneğin 2020 yılında AB’de yoksulluk ya da sosyal dışlanma riski altında olan 15-29 yaş arası gençlerin oranı %25,4’tür ve bu oran yaklaşık 18,1 milyon gence karşılık gelmektedir. Aynı zamanda, psikolojik hastalıklar da yaygınlaşmaktadır.
18-24 yaş arası gençlerin %32’si ruh sağlığı sorunu yaşamaktadır ve bu oran genel nüfusa göre 11 puan daha fazladır ayrıca intihar, gençler arasındaki üç ana ölüm nedeninden biridir. Tüm intiharların yaklaşık %14’ü 15 ila 24 yaşları arasında gerçekleşmektedir.
Aynı zamanda, özellikle Filistin’e destek eylemlerinden bu yana, gösterilerde sayıları giderek artan ve üniversitelerdeki mücadelelerde daha kararlı olan genç kadınlar ve LGBTİ+ bireyler başta olmak üzere, gençlerin her yerde giderek daha fazla siyasallaştığına tanık oluyoruz. Gençler, militarizasyona yatırım yapmak için üniversite, eğitim, sağlık ve sosyal yardım bütçelerinde kesintiye giden hükümetlerin saldırılarıyla giderek daha fazla yüzleşmek zorunda kalıyor.
Türkiye’deki öğrenci eylemlerinde gençlerin sokaklarda olduğunu gördük çünkü “artık kaybedecek bir şeyleri yoktu” ama faşist saray rejimine ve Erdoğan’a karşı harekete geçerek kazanacakları çok şey vardı. Farklı derecelerde de olsa aynı aşamada olduğumuz açık.
Genç devrimcilerin rolü, siyasi tartışmanın kutuplaşmasına girmek ve genç kitleleri örgütlemektir, ancak bunu yapmak için kendimize doğru soruları sormalıyız.
Bugün, mevcut durumda kendimize sormamız gereken soru şudur: Sistem gençlere en çok nerede saldırıyor? Birçok cevap verilebilse de gençlerin en çok karşılaştığı sorunların, yoksullaşma, cinsiyetçilik ve militarizasyon olduğu söylenebilir.
Bugün, kapitalist-emperyalist sistemi ezerek geleceğimizi kazanmaktan başka kaybedecek bir şeyimiz yok. Seyirci rolünü geride bırakarak ve tarihsel deneyimlerimize dayanarak güçlü bir mücadele hattı geliştirmeliyiz. Nerede olursak olalım başkaldırının çağrısına yanıt vermeli ve gençler olarak temel harekete geçirici güç olmalıyız. Dolayısıyla tarihimizi onurlandırmanın ve onu ileriye taşımanın zamanı gelmiştir. Gençlerin özlem ve taleplerine yönelik ilgide, siyasete daha derin bir yaklaşımda, hazırlık ve birikimin geliştirilmesinde bir atılımın zamanı gelmiştir.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 25 Nisan 2025 tarihli Avrupa Gündemi köşesi