14 Haziran 2025 Cumartesi - 22:06
DÖKÜMANLAR
Video Haberler
Haber Gönder
AVEG-KON
  • Languages
    • Deutsch
    • English
    • Français
Banner 2023 - copy
Banner 2023
  •  
  • GÜNCEL
  • EMEK
  • LGBTI+
  • KADIN
  • GENÇLİK
  • EKOLOJİ
  • KÜLTÜR-SANAT
  • DÜNYA
  • AÇIKLAMALAR
  • SEÇTİKLERİMİZ
  • TÜM HABERLER
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
  •  
  • GÜNCEL
  • EMEK
  • LGBTI+
  • KADIN
  • GENÇLİK
  • EKOLOJİ
  • KÜLTÜR-SANAT
  • DÜNYA
  • AÇIKLAMALAR
  • SEÇTİKLERİMİZ
  • TÜM HABERLER
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
AVEG-KON
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
Haber Gönder

Penny Papadopoulou’nun İbrahim Çiçek ile yaptığı röportaj

15 Mayıs 2025 Perşembe- 14:31
Rebellion, resistance, resilience: İbrahim Çiçek on Turkey’s crisis and the return of socialism
PaylaşTwitWhatsapp

  1. 1980’lerde büyürken Yunanistan, komünist rejimlerle (Yugoslavya, Bulgaristan, Arnavutluk) sınır komşusuydu ve komünizmin insanların yaşamları üzerindeki olumsuz etkilerini gördüm. Benim için komünizm, başka bir döneme ait bir şeydi. Ancak yakın zamanda bir ICOR web seminerine katıldım ve birçok gencin komünizm hakkında konuştuğunu, emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı mücadele ettiğini gördüm. Bu sadece MENA bölgesinde değil, aynı zamanda ABD ve Avrupa’da da oluyor. Bu yüzden sorum şu: Komünizm günümüzde özellikle genç nesiller için neden hâlâ güncel ve cazip?

Kişisel deneyiminizden ayrı olarak 1990’ların dünya tarihi bakımından önemli bir eşiği ifade ettiğini kuvvetle belirtmeliyim. Modern revizyonist SSCB’nin kendi içine doğru çöküp yıkılması, tam egemenliklerini ilan eden restorasyon güçlerinin sosyalizmin bütün kalıntılarını tasfiyeye girişmesi ve dünya kapitalist sistemiyle birleşerek birkaç on yıldır süren restorasyonu tamamlamaları sosyalist mücadele tarihinin önemli bir dönemecidir. Denebilir ki 1840’larda Marksizm ve Bilimsel Sosyalizmin kuruluşundan günümüze aşağı yukarı iki asırlık tarih boyunca görülmemiş bir gerici, tasfiyeci dalga gelişmiş, çok sayıda devrimci parti örgüt tasfiyecilik ve reformizm yoluna girmiş, kapitalist düzen içerisine çekilmiş ya da sistem içinde eritilmişlerdir. İnsanlık emperyalizmin kiralık kalemlerinin sevinçle “tarihin sonu”nu, liberal demokrasinin nihai zaferini ilan ettikleri bir zamandan geçti. Sosyalizmin saygınlık ve inandırıcılık kaybettiği bir dönemdi bu. Sosyalist hareketler ile işçi sınıfı ve ezilenler arasındaki bağların zayıfladığı yıllardı. Sosyalist hareketler içerisinde var oldukları bu dönemin devrimci önderlik ihtiyaçlarına yanıt veremiyorlardı. Evet dünya komünist hareketi yapısal bir kriz içerisindeydi. Bizde komünist hareketin yapısal krize yanıt olma, yeniden yapılanma çabası örneğin Marksist Leninist komünistler tarafından sistematik biçimde sürdürüldü. Ben de bu çabaların içerisinde yer aldım. Sosyalist hareket yapısal krizi halen aşabilmiş değil. Gençliğin, işçi sınıfı ve ezilen milyonların sosyalist düşüncelerden uzaklaştığı bir geçiş dönemidir bu. Öyle ki, on binler sosyal formlarda “bir başka dünya mümkün” diye bağırıyorlar ama bu “bir başka dünya”nın sosyalizm olduğunu (“ne olduğunu da”!) söyleyemiyorlardı. Ayaklanıp sarayların önüne kadar giden kitlelerin iktidarı alma girişiminde bulunmasına önderlik edecek öncüler henüz tarih sahnesine çıkmış değillerdi.

2008 ekonomik mali krizi emperyalist küreselleşmenin olgunlaştığını aynı zamanda onun mezar kazıcılarını da harekete geçmeye zorladığını gördük. 2010 sonuna doğru patlak veren ve MENA’yı boydan boya dolaşan, dalgaları Suriye’ye ve 2013 yazında Türkiye’ye ulaşan kitle ayaklanmalarını hatırlayalım… Ve sonra Corona salgının öngününde 2019’da onlarca ülkede kitlesel başkaldırıların yeni bir baskısına tanık olduk. Genç nesiller için komünizmin “güncel ve cazip” hale gelmesi aynı zamanda bütün bu gelişmelerle bağı var. Yani durum değişiyor.

Tanık olduğunuz gerçeklik önemli. Haklısınız yalnızca “MENA bölgesinde değil, aynı zamanda ABD ve Avrupa’da” da “komünizm” yeniden en önce de gençlik arasında saygınlık ve prestij kazanıyor. Geçen yıl benim de editörleri arasında yer aldığım Marksist Teori dergisinin Almanya ve Türkiye’de düzenlediği Lenin seminerlerine gençliğin ilgisi yüksekti. ICOR’un düzenlediği benim de sunum yaptığım Lenin seminerine gençliğin katılımının yüksek olduğuna, çok değişik ülkelerden gençlerin katıldığına tanık oldum. Başta ABD gelmek üzere bütün Siyonist baskı ve teröre rağmen Almanya, İngiltere, Fransa ve diğer ülkelerde gençliğin enternasyonal dayanışmasını da hatırlayalım. Almanya önde gelmek üzere Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinde kitlesel ve güçlü sosyalist bir gençlik hareketinin gelmekte olduğunun verileri çoğalıyor, sosyalizme ilgi artıyor. Sırbistan’dan Kenya’ya durum böyle. Geride kalan Mart ayında Türkiye’nin son yarım yüzyıllık tarihinde ilke defa on binlerce üniversiteli genç “devrim, isyan, özgürlük”, “hükümet istifa” sloganlarıyla harekete geçti, polis barikatlarını yıkarak yüz binler ve milyonlarla sayılan büyük bir kitlesel ayaklanmanın önünü açtı. Gençlik emperyalist küreselleşme çağının kendisine bir gelecek vadetmediğini seziyor, görüyor ve sorguluyor. Kapitalizmin, tekelci kapitalizmin yani emperyalizmin onun “emperyalist küreselleşme evresi”nin en tutarlı, en kapsamlı, sonuna kadar devrimci eleştirisini yalnızca Marksizm geliştirebiliyor. Asla salt akademik bir eleştiri değil, öncü örgütlenmelerin giderek kitle arayışları ile buluşacağı bir yeniden kuruluş süreci bu. Marksist analiz ve eleştiri aynı zamanda komünizmin koşullarının oluştuğunu, toplumsal devrimin maddi toplumsal temelinin bütünüyle olgunlaştığını da gösteriyor. Yeni genç nesiller için komünizm yeniden güncel ve cazip hale geliyor.

  1. Öcalan’ın son açıklaması, PKK’nin ideolojik ve stratejik çerçevesiyle tutarlı mı? Ve kendisi (Sayın Çiçek), MHP’nin sürpriz bir şekilde tutum değiştirerek bir barış süreci başlatma girişimini nasıl değerlendiriyor?

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın son açıklamasına geçmeden önce “PKK’nin ideolojik ve stratejik çerçevesi”nin birçok kez değiştiğini, PKK’nin birçok kez yeniden yapılandığını hatırlatmak isterim. İlki 1990’ların girişinde SSCB’nin dağılmasının akabinde gerçekleşti.  Daha sonra uluslararası komplo ile Sayın Öcalan’ın Türk burjuva devletine teslim edilmesinden sonra da bir paradigma değişikliği oldu. 2013 “çözüm süreci”nde PKK taleplerini demokratik özerklik eksenine çekti. PKK önderinin İmralı’dan yaptığı son açıklama dolaysız biçimde ulusal demokratik talepleri formüle etmiyor. Ancak “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ve keza “Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür” diyerek ulusal demokratik talepler için mücadelenin süreceğini bildiriyor. Sosyalizm ve Marksizmin dünya siyasetinde “muhalif” hareketleri içerisindeki hegemonyasının sarsıldığı, etkisinin azaldığı koşullarda özellikle ulusal hareketlerde eklektik teori ve ideolojilerin geliştiğine tanık olduk. Güncel anarşizmden etkilenmiş (bütünlüklü bir düşünce sistemi oluşturmayan) eklektik ideolojiler, teoriler ulusal hareketlerin reformist evriminde önemli bir rol oynuyorlar. Siyasal strateji ve taktiğe uygun ideolojiler “geliştiriliyor”, reel politikalar teorize ediliyor.

MHP’nin tutumunun kendi tarihi, ideolojik ve siyasi karakteri ve programı ile bakarsanız sürpriz olduğu doğrudur. Mümkün olsa idi Devlet Bahçeli ve MHP PKK’yi son ferdine kadar yok ederdi. Fakat siyasal mücadelenin yasaları işliyor. Türk işbirlikçi tekelci burjuvazisinin belli başlı bütün partileri savaş hükümetlerinde yer alarak Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesini ezmek iddiasıyla Kürt özgürlük gerillasına karşı yok edici savaşın yürütücüleri oldular.  2013-2015 çözüm sürecinden sonra 20 Temmuz 2015’de Suruç katliamıyla savaşın yeni bir baskısını başlattılar. MHP son on yıllık süreçte AKP’nin ortağıdır. Bu dönede “çöktürme planı” adı da verilen savaş Medya Savunma Alanlarında gerillayı yok etmek, Rojava Devrimini-Kuzey ve Doğru Suriye Özerk Yönetimi’ni tasfiye etmek, Türkiye’de ulusal demokratik siyasi örgütlenmeleri dağıtma, Ulusal demokratik hareketin bütün kazanımlarını tasfiye etme, bütün mevzilerini yok etme keza Türkiye’de devrimci hareketi benzer şekilde tasfiye etme amacıyla yürütüldü. Türk burjuva devleti bazı başarılar kazandı ama temel amaçlarına ulaşamadı. Gerillanın iradesi kırılamadığı gibi askeri bir zafer de kazanılamadı. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi yaşamaya devam etti ve git gide siyasi bakımdan önem kazandı. HDP-DEM partiye yönelik aralıksız süren faşist devlet terörüyle yüzlerce ve binlerce parti yöneticisi ve üyesi, eş belediye başkanları, halk vekilleri, parti eş genel başkanları tutuklanmasına ağır hapis cezalarıyla yargılanmasına rağmen siyasi örgütlenmelerini dağıtmayı da başaramadı. MHP’nin girişiminin birinci nedeni bu gerçekliktir, sorunun savaş ile çözülememesi, büyük Kürt halk direnişinin kırılamamasıdır.

Diğer yandan inkarcı sömürgeci Türk burjuva devleti ve partileri uluslararası gelişmelere çok duyarlıdır. “Demir Kubbe” efsanesinin 7 Ekim’de delinmesinden sonra İsrail’in Filistin halkına karşı giriştiği soykırım savaşı bölgedeki koşulları ve güç ilişkilerinin değişmesine yol açtı. Bunlar Suriye’de Şam-Bass yönetiminin savaşı kaybetmesini de getiren gelişmelerdi. Bütün bölge ülkeleri oluşan yeni durum nedeniyle strateji ve taktiklerini gözden geçirme, revize etme ihtiyacı duydular. Bu koşullar ve kuvvet ilişkilerinin Türk Burjuva devletinin “bekasını” tehdit ettiğini tespit eden Devlet Bahçeli ve MHP “iç cepheyi kuvvetlendirme” önceliğine dikkat çekerek harekete geçti. Kuşkusuz Devlet Bahçeli ve MHP’nin faşist sömürgeci karakteri değişmiş değil. Ama karşısındaki kırılmaz özgürlük direniş ve oluşan-değişen koşullar onları İmralı’ya Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ayağına gitmeye mecbur etti.

Şimdi sanırım şunu vurgulamanın yeridir. Aşağı yukarı yarım yüzyıldır süren bir savaş gerçeği var. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), NATO’nun ikinci en büyük ordusu Kürdistan özgürlük gerillasını yenemedi. Gerilla da TSK’nın ve Türk burjuva devletinin savaşma iradesini kıramadı. “Pata” dediğimiz bir çeşit denge durumu oluştu. Özetle savaşın tarafları amaçlarına ulaşamadılar fakat savaşma iradeleri de kırılmadı. Gelinen durumda iki tarafın da bir uzlaşma ihtiyaç ve arayışı içinde olduklarını görmek gerekiyor. Devlet Bahçeli’nin “beklenmedik çıkışı”, Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile onu yanıtlaması ve bunları izleyen gelişmeler, tarafların uzlaşma arayışlarını doğruluyor. PKK’nin uzlaşma arayışındaki kararlılığını olduğu gibi devletin o kadar da kararlı olmadığını hatta kendi içinde çelişkiler ve sorunlar yaşadığını, değişik hile ve oyun (“Osmanlı da oyun çoktur!”) hesapları olduğunu da dikkat çekmek isterim.

  1. İnsanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye, yani zulme, kovuşturmaya ve işkenceye ilk elden maruz kalmış biri olarak, kendisinden Türkiye’deki mevcut gelişmeler hakkında yorum yapmasını rica ediyorum.

Son haftalarda Türkiye’de gündemin merkezinde iki konunun durduğunu söylemek yanlış olmaz. Birincisi, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrıyla başlayan süreçtir. O konuyu yukarıda konuştuk. Diğeri ise 19 Mart’ta patlak veren halk isyanıdır.  19 Mart’ta iki temel unsurun, iki farklı niteliğin iç içe geçtiğini görüyoruz. İlki faşist şef Erdoğan’ın en yakın rakibi İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve “ana muhalefetin” işini bitirmek için harekete geçmesidir. Saraydaki politik İslamcı faşist cunta İmamoğlu’nun üniversite diplomasını iptal ettirdi. Bunlar CHP için değilse de gençlik ve halk için bardağı taşıran son damla oldu. Üniversiteli gençliğin böylesine kitlesel harekete geçmesi son 30-40 yıldır ilk defa gerçekleşiyor. Kitlesel boykot üniversitelere geri döndü. Gençlik hem polis barikatını yıktı hem de halk isyanının önünü açtı; gençlik, “Hükümet istifa”, “İsyan, devrim, özgürlük”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “Direne direne kazanacağız”, “Faşizme karşı omuz omuza” gibi sloganlarla kendi geleceği için olduğu kadar ülkenin geleceği için de inisiyatif aldı. Yüzbinler ve milyonlar harekete geçti diktatörün yasaklarını tanımadı, açıkça çiğnedi. Değişik kentlere yayılarak günlerce süren halk isyanı diktatörün oyununu bozdu, İstanbul belediyesine kayyum atanmasını önledi.

Diktatör yüzlerce gence sokakta işkence yaparak, tutuklayarak, yasaklarla ve faşist terörle halk isyanını bastırmaya çalıştı. Fakat başarılı olamadı. Dokuz güne uzatılan bayram tatili, hareketi bir ölçüde soğuttuysa da, halkın faşist rejimin adaletsizliğine, faşist baskı ve teröre karşı öfkesi dinmiş değil. Katlanarak süren yoksulluk krizi, hayat pahalılığı git gide emekçilerin yaşamını çekilmez hale getiriyor. Halk adaletsizliğe isyan halinde, faşist zorbalık halkı korkutmuyor, yıldırmıyor. Halk isyanın yeni bir baskısı çok uzakta değil.

Halen özgürlük, adalet ve demokrasi için isyan eden ve öfkesi dinmeyen halk hareketinin en önemli sorun devrimci bir önderlikten yoksun olması. Reformist, sosyal şoven partiler CHP’nin kuyruğuna takılmış görünüyorlar. Devrimci örgütlerin ise hareket üzerindeki etkisi zayıf, politik bir merkez de oluşturabilmiş değiller.

Halk isyanı CHP’yi bir ölçüde değiştirdi. “Aman ha sokağa çıkmayın”, “seçimleri bekleyin” diyen CHP sahneden çekildi. Kitle hareketini bir kaldıraç gibi kullanıp seçimleri kazanmayı hedefleyen bir CHP var. İsyan eden halk özgürlük, demokrasi, adalet-eşitlik, insanca bir yaşam talep ediyor. CHP ise faşist şeflik rejimine karşı kızgın ve öfkeli halkı İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı seçilmesi ve CHP’nin hükümete gelmesi için bir kaldıraç olarak kullanmaya çalışıyor.

  1. Bu, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin sonu mu? Eğer cevap evet ise, bu neyin başlangıcı?

Türk burjuva devleti ve PKK bir uzlaşma arayışı içindeler. Bir uzlaşmaya varmalarının, bir anlaşma yapmalarının tamamen imkansız olduğu da söylenemez. Fakat bunun çok zor olduğunu, özellikle devletin değişik hesap ve oyun planları olduğunu da görüyoruz. Varsayalım ki, sürecin devamında bir uzlaşma oldu, bir anlaşma yapıldı. Bu Kürt ulusal sorununun çözümü anlamına gelmeyecek, ama Kürt ulusal sorununun çözümü için mücadele politik sistem içi kabul edilecek, bunun “hukuki ve siyasi” koşulları oluşturulacaktır. Bu Kemalist cumhuriyetin keza günümüzde Türk faşist şeflik rejiminin değişimi anlamını içermektedir. Ama nasıl ve ne kadar bir değişim bunu görmek gerekir! Bu “modern Türkiye Cumhuriyeti’nin sonu” olmaz, en fazla tarihi boyunca hiçbir zaman “demokratik” olamamış Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratikleşmesi yönünde önemli bir adım olabilir.

  1. Kendini bir gün Türkiye’ye dönerken hayal ediyor mu? En çok neyi özlüyor?

Biz devrimciler her zaman biraz mülteci, biraz da sürgünüzdür! İşkence ve hapislik de hiç uzak değildir bize. Özlemler sarmalar mülteci yaşamı. Sürgünlük içerisinde yetiştiğiniz toplumsal kültürel iklime, coğrafi mekana hasretliktir biraz da! Lakin tutku ve adanmışlık varoluşsal hamurudur devrimcilerin. Ol sebepten zafere açılır ufuk penceremiz. En ateşli özlemim işbirlikçi tekelci Türk burjuvazisinin faşist diktatörlüğünün yıkılması ve politik özgürlüğün kazanılması, Türkiye ve Kuzey Kürdistan birleşik devriminin zaferidir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan devrimcileri, işçi sınıfı ve halklarımız on yıllardır büyük bedeller ödediler. Muazzam deneyimler kazandılar, zaferi hak ettiğimize inanıyorum.

Size bir sır vermek isterim… Ama iyi bilinen bir sır bu. Türkiye’de ve Kuzey Kürdistan’da gazeteci olabilmek ve gazetecilik yapabilmek için devrimci olmak gerekiyor. Eğer gazeteci halka gerçekleri söyleyecekse bunun bedelleri gerçekten çok ağır. Cumhuriyet tarihi boyunca işkenceli gözaltılar, hapis cezaları, gözaltında katletme, kaçırarak kaybetme, faili devlet cinayetleri yüzlerce yıla varan ağır hapis cezaları hiç eksik olmadı. Fakat 1984’de Kuzey Kürdistan’da gerilla savaşının başlamasından sonra bütün bunlar misliyle ağırlaştı. Özellikle de Kuzey Kürdistan’da gazetecilik mesleği çok riskli hale geldi. Çünkü gazeteci ya iliştirilmiş, yandaş gazeteci oldu ve mesleğine ihanet etti ya da gerçeğin sözcüsü oldu, dahası gerçeğin savaşçısı olmak zorunda kaldı. Hatta bu gazete dağıtıcıları için bile geçerliydi. İşte bu nedenledir ki, bizde gerçekten gazeteci olabilmek devrimci olmayı gerektiriyor. Ancak gerçeğin, hakikatin savaşçısı olanların gazetecilik yapabildiği bir ülkeden söz ediyoruz. Gazetecilerin hep gizli örgü üyesi, gizli örgüt yöneticisi oldukları suçlamasıyla yargılandıkları bir ülkeden söz ediyoruz… Burjuva basın, ana akım medya, faşizmin mahkemeleri bizim için onlar gazeteci değil, militan diyor!… Doğrudur, bundan onur duyuyoruz!

Etiketler: ibrahim çiçekPenny Papadopoulou

İlgili İçerikler

Ulm’da Açlık Grevi eylemcileri Info Standı açtı 

Ulm’da Açlık Grevi eylemcileri Info Standı açtı 

14 Haziran 2025 - 18:37

Atılım Ulm   AVEG-KON'a bağlı AGİF Ulm ve Stuttgart tarafından Kuyu Tipi Hapishanelerin kapatılması talebiyle 13 Haziran'da başlatılan üç günlük dayanışma...

Brüksel’de Dayanışma Açlık Grevi sürüyor – FOTO GALERİ

Brüksel’de Dayanışma Açlık Grevi sürüyor – FOTO GALERİ

14 Haziran 2025 - 17:56

Atılım Belçika  Türkiye’de kuyu tipi Y S ve Yüksek Güvenlikli hapishanelerin kapatılması ve yeni yapım projelerin kapatılması amacıyla Avrupa kentlerinde...

Leipzig’de YS Dayanışma Açlık Grevinde 

Leipzig’de YS Dayanışma Açlık Grevinde 

14 Haziran 2025 - 08:25

Atılım Almanya Türkiye’deki “Kuyu Tipi” hapishanelerin kapatılması için Açlık Grevinde olanlarla ve Macaristan’da Açlık Grevinde olan Alman antifaşist Maja ile...

Kuyu tipi hapishanelere karşı Ulm’da da açlık grevi başladı 

Kuyu tipi hapishanelere karşı Ulm’da da açlık grevi başladı 

13 Haziran 2025 - 19:20

Türkiye’deki S ve Y tipi hapishane uygulamalarına dikkat çekmek amacıyla 3 günlük bir dayanışma açlık grevi başladı. Grev öncesinde düzenlenen...

10.⁠ ⁠festivalin ardından – Atılım Avrupa / Perspektif*

10.⁠ ⁠festivalin ardından – Atılım Avrupa / Perspektif*

13 Haziran 2025 - 12:39

10.⁠ ⁠Ivana Hoffmann festivali, 7 Haziran tarihinde Almanya’nın Duisburg kentinde gerçekleştirildi. Hava muhalefetine rağmen son yılların en coşkulu festivallerinden biri...

Daha fazla yükle
Sonraki yazı
Berlin’de Nakba’nın yıldönümünde yasaklar sökmedi

Berlin’de Nakba’nın yıldönümünde yasaklar sökmedi

Haber Takvimi

Mayıs 2025
P S Ç P C C P
 1234
567891011
12131415161718
19202122232425
262728293031  
« Nis   Haz »

ÖZGÜR HABER

ÇOK OKUNANLAR

  • Brüksel’de Dayanışma Açlık Grevi sürüyor – FOTO GALERİ

    Brüksel’de Dayanışma Açlık Grevi sürüyor – FOTO GALERİ

    0 paylaşım
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Leipzig’de YS Dayanışma Açlık Grevinde 

    0 paylaşım
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Ulm’da Açlık Grevi eylemcileri Info Standı açtı 

    0 paylaşım
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Kuyu tipi hapishanelere karşı Ulm’da da açlık grevi başladı 

    0 paylaşım
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Siyasi kültür, mücadele yoldaşlığı ve birleşik mücadele – Atılım Başyazı*

    0 paylaşım
    Paylaş 0 Tweet 0

Okumak için tıklayınız

  • ANASAYFA
  • İLETİŞİM
  • DÖKÜMANLAR
  • DATENSCHUTZERKLÄRUNG
avegkon.com

by©2020D

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
  •  
  • GÜNCEL
  • EMEK
  • LGBTI+
  • KADIN
  • GENÇLİK
  • EKOLOJİ
  • KÜLTÜR-SANAT
  • DÜNYA
  • AÇIKLAMALAR
  • SEÇTİKLERİMİZ
  • TÜM HABERLER

by©2020D