Sivas’ta bundan tam 32 yıl önce 2 Temmuz günü Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılan 33 aydın ve alevi emekçi kaldıkları otel olan Madımak’ta yakılarak katledildi. Politik islamcı gericiliğin bir vahşeti olan Sivas katliamı sonrasında, Türkiye, Kürdistan toprakları sayısız kez katliamlara tanıklık etti. Gazi katliamından, Suruç’a, Ankara gar katliamından, Taksim’e defalarca kez halklarımız ölümle ve vahşetle sınandı.
Anadolu topraklarında eşitlik ve özgürlük isteyen halklara ve inançlara yönelik kıyım politikaları uygulayan devlet geleneği iktidarlardan veya isimlerden bağımsız olarak süreklilik kazanmıştır. Sömürgeci, mezhepçi Osmanlı’dan, 1993 yılında hükümette olan SHP-DYP’ye, bugün faşist şeflik rejimine, devletin kurucu kodlarına işlenmiş tekçi gelenek devam ettiği sürece katliam politikaları da devam edecektir.
Sivas katliamı, ezilen ve yok sayılan Alevi inancından olan insanların yüzyıllardır yaşadığı haksızlıkların devam ettiğinin kanıtıdır. Alevilerin varlığı ve hakları için yürüttükleri mücadele tekçi rejimi her dönem rahatsız etmiş, onun kuruluş kodlarına aykırı sayılmıştır.
Sivas katliam davası, suçu işleyen veya suça göz yumarak ortak olan rejimin kendi mahkemelerinde nasıl aklanılacağını göstermiştir. Ölümle sonuçlanan suçlarda uluslararası hukuka göre zaman aşımı yokken, katledilen Aleviler olduğunda zaman davada aşımı mümkün oluyor. Katiller bir bir dışarı salınırken, gerçek adalet ve eşitlik isteyenlerin her türlü saldırıya uğradığını da tüm katliam davalarında gördük. Katillere dava açılmaması, katillerin aranmaması, tutuklandığı taktirde ise salıverilmesi, katliamdan sorumluluk taşıyanların mecliste olması yeni saldırıların önünü açmakta ve hatta teşvik etmektedir.
Bu nefretin arkasında yalnızca münferit faşist gruplar değil, bu zihniyeti besleyen iktidar politikaları ve cezasızlık düzeni vardır. Toplumun inançsal ve kültürel çeşitliliğini tehdit olarak gören bu anlayış, bugün yalnızca Alevilere değil, Kürtlere, kadınlara, göçmenlere ve işçilere yönelen baskının da mimarıdır.
Tüm yaşanan haksızlıkların sonucu Alevilere yeni saldırılar örgütlenmesi, kendi öz örgütlenmelerinin sınırlandırılması ve temsilcilerine davalar açılması, tutuklanması ve evlerinin işaretlenmesi tarihi düşmanlığın devam ettiğini gösteriyor. Geçtiğimiz aylarda aynı tekçiliğin Suriye’de alevi halkımıza yönelik gerçekleştirdiği katliamların sonuçları henüz ortaya çıkıyor. Politik islamcı bir çete örgütlenmesi olan HTŞ’nin binlerce aleviyi katlederek toplu mezarlara gömdüğü, yerinden sürerek göçe zorladığı, kadınlara cinsel şiddet saldırıları gerçekleştirdiği bu tekçi-faşist saldırganlık emperyalistlerin izni ve onayıyla gerçekleştirilmiştir.
Sivas katliamında gerçek adalet sağlanması, ezilen ve yok sayılan tüm kesimlerin birleşik mücadelesi ile olanaklı olacaktır. Faşist rejimin baskı ve şiddeti altındaki tüm kesimler birleşik ve kararlı bir mücadelede ortaklaşmadıkça devlet katliamlarının hesabı sorulamayacaktır.
Sivas katliamının başta ezilen alevi inancından göçmenler olmak üzere, faşist devletin gadrine uğramış tüm ezilenler, işçi ve emekçiler olarak sokakları tutarak hesabını sormak zorundayız.
Katliamın 32. yılında, tekçi-sömürgeci faşist devlete karşı ortak mücadeleyi güçlendirme zamanı.
2 Temmuz, yalnızca yas günü değil, aynı zamanda isyanın, yüzleşmenin ve örgütlü mücadeleyi büyütmenin günüdür. 2 Temmuz günü, katillerin yakalarını elimizden kurtaramayacaklarını gösterelim, hesap soralım!
Madımak Yanmasın, Devlet Yargılansın!
Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu (AVEG-KON)