Filistinli örgütlerin 7 Ekim direniş saldırısı sonrası on yıllardır uygulaya geldiği soykırım ve etnik temizlik saldırılarını topyekûn savaş düzeyine çıkartan Siyonist İsrail, dünyanın gözü önünde katliamlarına devam ediyor. Çocuk yaşlı, kadın erkek demeden tümden Gazze’yi denizden, karadan ve havadan bombalayan Siyonistler, tüm Filistin halkını yok etmek, bölgeden yeni bir Nakba saldırısı ile silmek istiyorlar.
Şüphesiz ki Siyonist İsrail devletinin gerçekleştirdiği bu katliamların tek suçlusu kendisi değil. Filistinli çocuk ve yaşlıların, erkek ve kadınların oluk oluk akan kanlarından, Siyonist devletin koşulsuz arkasında duran, askeri, politik ve ekonomik olarak onu destekleyen; saldırıların planlanmasından hayata geçirilişine, uluslararası düzeyde meşruiyet kazandırma çabasından, burjuva siyasetçileri ve egemen sınıfların borazanı medyaları aracılığıyla gerçekleri tersyüz etme ve dünya halklarının gözünde katili mağdur gösterme çabasına; tüm batılı emperyalistler de sorumlu.
Öyle ki bu saldırganlıkla, hiç değilse 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan ve kapitalistlerle dönemin sosyalist SSCB’si arasında bir mutabakat metni olarak gündeme gelen Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ve bu beyanname etrafında çizilmiş uluslararası hukuk ve kuralların –egemenlerce ’90 sonrası zaten paçavraya çevrilmişti- tabutuna çiviyi çakmış oldular. En basitinden sivillerin toplu olarak bulunduğu alanların bombalanması, topluca bir halkın açlığa, susuzluğa mahkûm edilmesi, kimyasalların ve savaş dışı sivillere zarar veren her türlü silahın yasak olması vb. gibi kurallar bugün aleni bir şekilde ayaklar altına alındı. ABD’nin başını çektiği, İngiltere ve AB’nin içinde yer aldığı Batı emperyalist bloğu, bölgedeki jandarması Siyonist İsrail’in elini soğutmamak için her türlü ateşkes çağrısını reddediyor.
Bununla da yetinmeyen emperyalistler, Filistin halkına karşı uygulanan Siyonist soykırımın başta bu ülkeler olmak üzere, dünyanın değişik bölgelerindeki halklar, işçi sınıfı ve ezilenler tarafından görülmesi ve protesto edilmesinin önünü almak için ifade özgürlüğü, gösteri özgürlüğü gibi temel insan haklarını da ortadan kaldırarak, halkların Filistin halkıyla dayanışmasının önünü almaya çalışılıyorlar. Zaten birer polis devletine dönüşmüş olan bu devletler, yasaklar cenderesini bayrak, kefiye vb. gibi Filistin’i simgeleyen her şeye doğru genişleterek, tüm halkların sesini, soluğunu kesmeye çalışıyor. Polis, jandarma şiddeti ve terörü en üst düzeye çıkartılarak insan vicdanı ve aklıyla hareket etmek isteyen tüm toplumsal kesimler kriminalize edilmeye, ölüm sessizliğine itilmeye çalışılıyor.
Kuşkusuz emperyalistlerin halklardaki bu dayanışma ruhuna saldırısı tek başına Filistin’de gerçekleştirilen katliamlarla ilişkilendirilemez. Onlar; içerde de sıktıkları kapitalist sömürü zincirine, emperyalist politikalarının tam karşısında konumlanan her türlü dayanışma fikrini teslim alarak ancak devam edebileceklerinin pekâlâ farkındalar. Bunun için içerde ve dışarıda şiddet, terör, saldırganlık siyaseti izliyorlar.
Ancak görünen o ki halkların vicdanı kolay teslim alınmıyor. Tüm emperyalist metropollerde irili, ufaklı –bazen yüz binlerin katıldığı eylemlerle, bazen 10 kişilik gruplar halinde gerçekleştirilen şimşek eylemleriyle- halklar Siyonist soykırımı ve emperyalist saldırganlığa boyun eğmiyor, Filistin halkının özgürlüğünü talep ediyor.
Son olarak Global Sumud Flotilla insanlığın vicdanı olarak Siyonizmin Gazze’ye dönük uyguladığı ablukayı parçalamak, soykırıma ses çıkarmak için, yeni gemi seferleriyle dünya halklarına İsrail saldırganlığına son vermek için hamleler gerçekleştiriyor. Siyonistlerin bu hamleye karşı gösterdiği tutum yine tehdit ve gözaltı oldu. Siyonist hapishanelerde tutulan tüm tutsakların serbest bırakılması için sosyalist gençlik örgütü Young Struggle’ın (YS) öncülüğünde gerçekleştirilen açlık grevleri ise bir yandan tutsakların serbest bırakılmasını talep ederken, bir yandan da Filistin halkıyla dayanışmayı süreklileştirme hamlesi anlamına geliyor.
Dolayısıyla gençliğin başlatmış olduğu bu hamleyi tüm komünistlerin güçlendirmesi, Filistin halkının özgürlük mücadelesini bulunduğumuz tüm alanlara yaymak günün ihmal edilmez devrimci görevidir. Gerek Filistin halkının katledilmesinin önüne geçmek, emperyalist-Siyonist yayılmacı politikaları teşhir etmek-durdurmak, gerekse halkların mücadeleleri arası köprü kurmak ve buradan doğru özgür, demokratik, sosyalist bir Ortadoğu’nun kapısını aralamak için Filistin mevzisini güçlendirelim.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 10 Ekim 2025 tarihli Perspektif köşesi











