Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası’nı geride bırakırken, Türkiye ve Kürdistan halklarının gözaltında kayıplar konusunda belleğini her daim canlı tutan Cumartesi Anneleri’nin kararlı mücadelesine çok şey borçlu olduğumuzu anımsıyoruz.
Tam 26 yıl önce Hasan Ocak’ın gözaltında kaybedilmesiyle, kayıp yakınları Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelerek Cumartesi Anneleri mevzisini var etti. Bugün burjuva Türk devletinin faşist şeflik rejimi altında nasıl da mafyalaştığının, çeteleştiğinin, bir avuç asalağın ekonomik ve siyasi çıkarları için nasıl da halklarımızın kanını akıttığının yine devletin bir kontrgerilla aparatı olan Sedat Peker’in itiraflarıyla ortalığa saçılışını izlerken; Cumartesi Anneleri’nin her hafta teşhir ettiği devlet suçlarını ve işaret ettiği katilleri anımsıyoruz.
Bu yalnızca buzdağının görünen kısmı. Peker’in suçladığı kontrgerilla şefi Mehmet Ağar, ‘90’larda işlenen devlet cinayetlerini kastederek, “Bir tuğla çekersek duvarın altında kalırız” demiş, gözaltında işkence ve kaybetmelerin, faşist katliamların bizzat sorumlularından biri olduğunu itiraf etmişti. Ağar’ın bugünkü halefi, mafyacı Peker’in eski ortağı, şimdi Galatasaray Meydanı’nı polis işgali altında tutan iç savaş bakanı Süleyman Soylu da devletin bu çürümüşlüğünü layıkıyla temsil ediyor.
Cumartesi Anneleri’nin mücadelesi sayesinde, devletin devrimcilere, yurtseverlere, demokrat ve ilericilere dönük kaybetme saldırısına karşı güçlü bir barikat örülmüştür. Diğer bir deyişle, kayıplar mücadelesinin çeyrek asrı aşan tarihi, tek tek sosyalistlerin, devrimcilerin, aydınların ve gazetecilerin yaşamlarını koruduğu gibi, toplumsal mücadeleler içindeki değişik kesimlere cesaret ve özgüven aşılamıştır. Devletin kaybetme saldırısına uğrama riski altında direnenlerin asla yalnız olmadıklarının simgesi olmuştur.
Daha birkaç ay önce sosyalist işçi Gökhan Güneş’i kaybetme saldırısına karşı ailesi ve yoldaşları, Cumartesi Anneleri’nin yükselttiği direnişin birikimine yaslandılar. O “koparıp alma” iradesine sarıldılar ve kazandılar. Faşist devletin ‘90’ların ilk yarısındaki gibi sıklıkla başvurmadığı ancak asla vazgeçmediği bu kaybetme saldırısına karşı Cumartesi Anneleri mevzisinin Galatasaray’da yeniden inşa edilmesinin ne denli elzem olduğunu böylece bir kez daha gördük.
Faşist diktatörlüklerin hüküm sürdüğü Latin Amerika ülkelerinden Türkiye-Kuzey Kürdistan’a, binlerce insanı devlet kaybetti, kaybediyor. Yirmi altı yıllık kayıplar mücadelesinin hafızası olan Galatasaray Meydanı, yalnızca bir meydan olmanın ötesindedir. Ezilenleri sömürgeci faşist kontrgerilla devletiyle yüzleşmeye ve hesaplaşmaya çağıran bu mekan, “Suruç için adalet” talepli oturma eylemlerinin de ilham kaynağı olmuştur.
Yalnızca bu hafta değil, Cumartesi Anneleri’nin mücadelesinin her özgün aşamasında, bilhassa Galatasaray Meydanı’nın yeniden kazanılmasında, sözümüz ve eylemimizle Avrupa’dan dayanışmayı yükseltmek sorumluluğumuzdur. Özellikle de sosyalist kadınlar bu sürecin güçlü bir öznesi olmalıdır. Dünya üzerindeki adalet mücadelelerinde “anne”lerin hareketin öncüsü ve yapıcısı olduğu tarihsel örnekler arasındaki bu özgün kadın direnişi Avrupa’dan da büyütülmelidir. Arjantinli, Şilili, Türkiyeli ve Kürdistanlı kayıp annelerinin ve yakınlarının yarattığı ve yükselttiği bu hakikat ve adalet mücadelesinin yoldaşı olma sorumluluğunu en başta sosyalist kadınlar taşımaktadır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 28 Mayıs 2021 tarihli Sosyalist Kadın köşesi