YÜCEL ÖZDEMİR
Yeni hükümeti oluşturan SPD, Yeşiller ve FDP tarafından üzerinde anlaşmaya varılan ve 177 sayfadan oluşan “Daha fazla ilerleme için cesaret” başlığı ve “Özgürlük, adalet ve süreklilik için birlik” alt başlığıyla yayınlanan “Hükümet Sözleşmesi”nde (Koalitionsvertrag) göç ve göçmenler konusunda bugüne kadarki paradigmanın değişebileceği konusunda bazı “yenilikler” içeriyor. İfade edilenlerin ne kadarının yerine getirileceğinden bağımsız olarak, yıllardır kangrenleşmiş bazı sorunlara değinilmesi önemli. Ancak tek başına değinmek, sorunların çözüleceği anlamına gelmiyor. Bu nedenle dört yılın sonunda söylenenlerin ne kadarının hayata geçirileceği büyük bir önem taşıyor
Anlaşmanın 137. sayfasında ise daha iddialı cümleler kuruluyor: “Modern bir göç ülkesi olmanın hakkını vermek için göç ve entegrasyon politikasında yeni bir başlangıç yapmak istiyoruz. Bunun için bir paradigma değişimi olmalı: Aktif ve düzenli bir politikayla göçü uzun vadeli ve gerçekçi olarak düzenlemek istiyoruz. Düzensiz göçü (Kaçak yollarla gelenler kast ediliyor) azaltıp, düzenli göçü mümkün hale getirmek istiyoruz.”
Aslında, anlaşmadaki göç ve entegrasyonla ilgili vaatler ve yapılacaklar tamamen bu yaklaşım üzerinden şekillendiriliyor. Almanya’nın ihtiyaç duyduğu işgücü ihtiyacını karşılamak üzere ülke içinde var olan göçmenlerin verimli bir şekilde kullanılması öngörülürken, dışarıdan gelecek göçte de asıl olarak sermayenin ihtiyacı gözetilecek. Bu temelde CDU/CSU-SPD koalisyon hükümeti de son döneminde yurtdışından kalifiyeli işgücü getirmek için bir yasa çıkarmıştı.
Almanya’da genel olarak göç ve göçmenler politikası kaba bir şekilde aynı başlık altında tanımlamak ve değerlendirmek zor. Çünkü bir taraftan 60 yılı aşan bir süredir Almanya’da yaşayan, ülkenin parçası haline gelen yeni nesiller veren, kökleri “misafir işçilere” kadar uzanan göçmenler, diğer tarafta ise daha yeni gelen ve gelmeye çalışan sığınmacılar, kalifiye işgücüne sahip mülteci emekçiler bulunuyor. Bu mülteci göçmen emekçilerin önemli bir kısmının da 5-6 yıldır ülkede yaşadığı ve yaşamaya devam edeceği de anlaşılıyor.
Hükümetin programında uzun yıllardır Almanya’da yaşayan göçmenlerin durumuna ilişkin bölüm, 116. sayfada “Çeşitlik/Vielfalt” başlığı altında “Herkesin eşit haklara sahip olmaya ve ayrımcılıktan korunmaya hakkı var. Biz çeşitliliği, hoşgörüyü ve demokratik sivil toplumu destekleyeceğiz” cümleleriyle başlıyor.
Ardınan “Göç, parçası olma ve vatandaşlık hakkı” alt başlığında Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması’nda atıfta bulunularak, “Göç geçmişte olduğu gibi bugün de ülkemizin tarihinin parçası. Göçmenler, onların çocukları ve torunları ülkemizin inşasını ve şekillenmesini birlikte gerçekleştirdiler. Bunun sembolü de 60. yılını kutladığımız Türkiye-Almanya İşgücü Anlaması’dır” deniliyor.
VATANDAŞLIĞA GEÇİŞ SÜRESİ 5 YILA DÜŞECEK
Göç ve göçmenlerin ülkedeki “bütün sorunların anası” (İçişleri bakanı Horst Seehofer) olarak gören yaklaşım yerine, göçmenlere değer verilen bir üslubun ağırlıkta olduğu genel olarak görülebiliyor. Bu temelde, uzun yıllardır bir tabu olarak görülen çifte vatandaşlığın normal bir durum haline getirileceği ve isteyenin birden fazla vatandaşlığı alabileceği vaat ediliyor. Uzun yıllar 15 yıl olan vatandaşlığa geçiş süresi, 1 Ocak 2000’de dönemin SPD-Yeşiller hükümeti tarafından birçok şarta bağlanarak 8 yıla düşürülmüştü. Şimdi ise bu sürenin 5 yıla düşürülmesi öngörülüyor. Sürenin düşürülmesi önemli, ancak bununla birlikte vatandaşlık için aranan şartların başında yer alan “yeterli gelir”, “yeterli derecede Almanca bilme”, “Anayasaya liyakat” ve “vatandaşlık testi” varlığını sürdürmeye devam edecek.
Bu nedenle sürenin düşürülmesi tek başına Alman vatandaşlığına geçişlerde büyük bir patlama yaratmayacak gibi görünüyor. Bununla birlikte özellikle “yeterli gelir” kriterinin de gözden geçirilmesi gerekiyor. Düşük işlerde çalışmanın yaygınlaştırıldığı bir ülkede özellikle vatandaşlığa geçmek isteyen göçmen gençler için bu önemli bir sorun olarak önümüzde duruyor.
Yasada açık olarak çifte vatandaşlık yer almadığı halde, Hristiyan Demokratlar (CDU) Hessen eyaletinde çifte vatandaşlığa karşı imza kampanyası başlatmıştı. Farklı kökenlerden emekçiler arasında bölünmeyi derinleştirerek oy toplama peşinde olan Hristiyan Demokratlar cephesinde bugüne kadar ciddi bir eleştiri gelmiş değil. “Yeterli dil” kriteri yaşlı nesiller için yumuşatılıyor, ancak diğer kesimler için olduğu gibi devam edecek.
Mevcut uygulamada var olan “Alman yaşam biçimine göre düzenleme” kriteri ise daha somutlaştırılacak. Belirtmek gerekiyor ki, bu tanımlama kendi başına anlamsız. “Alman yaşam biçimi” yerine “evrensel hukuk ve insan hakları değerleri” çok daha önemli ve anlamlı bir kriter olacaktır. Temel hak ve özgürlüklere, kadın haklarına saygılı olmayan, başka ülkelerde cihat savaşı yürütenlerin bu çerçevede vatandaşlığa alınmaması anlamlı olabilir.
Uzun yıllardır Almanya’da yaşayan, ancak Alman vatandaşı olmayan ya da olamayan göçmenlere yerel seçimlerde ve referandumlarda oy kullanma ise yeni hükümetin gündeminde bulunmuyor.
Genel olarak ayrımcılığın, özel olarak da devlet kurumlarındaki ayrımcılığın önüne geçmek üzere federal ve eyaletler düzeyinde bağımsız dairelerin kurulması ve bunların bilimsel araştırmalarla desteklenmesi önemli bir vaat olarak görünüyor. Zira, son bir kaç yıldır devlet kurumları içinde ırkçı-faşist örgütlenmelerin ortaya çıktığı gözününde bulundurulduğunda devlet eliyle yapılan ayrımcılığın yasalarla engellenmesi kaçınılmaz görünüyor.
SINIRDIŞILAR DEVAM EDECEK
“Entegrasyon, Göç, Mültecilik” bölümünde uzun yıllardır Almanya’da geçici oturumlarla kalmak zorunda kalan mültecilere iş piyasasının ihtiyacına bağlı olarak belli kriterler çerçevesinde oturum hakkının verilmesi öngörülüyor.
Genel olarak yıllardır mültecilere uygulanan çalışma yasağı yine ucuz işgücü ihtiyacına bağlı olarak kaldırılıyor. Evilik yoluyla Almanya’ya gelecek olanlardan yeterli dil ve entegrasyon şartlarını Almanya’da yerine getirmeleri isteniyor. Daha önce çıkarılan bir yasa ile eşlerin gelecekleri ülkelerde belli düzeyde Almanya öğrenmeleri hayata geçirilmişti. Temel insan haklarına aykırı bu uygulamanın son bulması önemli. Zira her yıl onbinlerce yeni evli çift maddi ve manevi zorluklar çekerek gelebiliyordu.
Anlaşmada genel olarak kapıların açılması ya da sınırdışıların durdurulması yer almıyor. Bu nedenle sığınma politikası, daha liberal çizgideki Yeşiller ve FDP koalisyon ortağı olmasına rağmen, bir değişime uğramayacak.
SONUÇ
Hükümet anlamasındaki “Göç ve Entegrasyon” bölümlerini değerlendiren Die Tageszeitung’dan (TAZ) Ralf Pauli, 10 üzerinden 8 notunu veriyor. Genel olarak ilk iltica merkezlerinin kapatılması, ailelerinden bağımsız olarak yola çıkan küçük yaştaki sığınmacı çocukları alma gibi insani hamleler anlamlı. Zira uzun yıllardır Almanya’da, savaş bölgelerinden göç eden sığınmacılarla anlamlı ve önemli bir dayanışma var. Bu dayanışmayı gösterenlerin önemli bir bölümünün özellikle Yeşiller’in seçmeni olduğu da söylenebilir. Bu nedenle belli mesajların verilmesi boşuna değil.
Ancak bütün yazılanların gelip dayandığı aşama, Almanya’nın değişen demografik yapısına uygun bir söylemin kullanılması ve sermayesinin işgücü ihtiyacınını karşılama üzerinden bir rota belirleme temel bir politika olarak karşımıza çıkıyor. “Düzensiz göçü azaltma, düzenli göçü mümkün hale getirme” bu nedenle yapılacakların başında geliyor.
Kulağa hoş gelen diğer vaatlerin ne zaman ve nasıl yerine geleceğini ise zaman gösterecek. Bu nedenle gerçekten bekleyip görmek gerekiyor.
(Yeni Hayat)