Bundan böyle söze başlarken depremden önce, depremden sonra diye analizler yapacağız. Yeni bir hayat kurulacak. Her şeye sıfırdan başlayacak depremzedeler. Bütün hafızalarını belgeleme şansları ellerinde alındı. Kendilerine mezar olan evlerinin ve sevdiklerinin bir fotoğrafları ve görüntüleri bile kalmadı.
Bu toplumsal sorunu toplumsal bir örgütlenme, duyarlılık ve yaklaşımla hafifletebiliriz. Şimdiye kadar yetersiz de olsa yaptığımız gibi. Ancak gidenlerimizi ve kayıplarımızı geri getiremeyiz. Bu felaket çok uzun bir süre yarattığı sonuçlarla yaşamımızda yer alacak ve insanlığı meşgul edecektir. Çünkü bu derece büyük bir depremin ve doğa felaketinin beraberinde getirdiği ve getireceği sorunlarda büyük olacaktır doğal olarak.
Bu doğa felaketi Anadolu’da gerçekleşen ilk büyük deprem değildir. Bu depremin insanlığın vicdanını acıtan, canını yakan ve çok acı veren yanı bir din sosuna bürünmüş devletin duyarsızlığı ve insanların ölümüne seyirci kalması ve zevk alan pozisyonudur.
Bir kriz, savaş ve doğa felaketi olduğunda devlet ne yapar? Öncesinde yapması gerekenleri bir yana bırakalım. Kendi ülkesinin ve dünyanın bütün güçlerini insanını kurtarmaya ve yaralarını en kısa zamanda sarmaya sevk eder. Bunu zamanında ve ilk saatlerde yapınca bir anlam ifade eder. Aksi durumda ve gecikilmiş hallerde yapılanların hiçbir önemi yoktur.
Pazarcık depreminin yıkıcı ve ağır acı veren tarafı devletin olmaması, enkaz altında bağıran insanların sesine ses olmamasıdır. O insanlar enkaz altında kalmadı onlarla birlikte enkaz altında kalan devlettir. Devlet ağır bir duygu kırılması yaşattı emekçi insanlarda. Bu sadece bugünün sorunu değildir. Bu başlı başına insanı yok sayan ve ölümüne seyirci kalan barbar kapitalizmin, vahşi rejimin varlığıyla ilgilidir. Devlet denilen organizasyon yapacaklarını yapmadığı, alacağı tedbirleri almadığı gibi yapılanları ve yapılacakları da engelliyor ve tehdit ediyor.
Kovid-19’da olduğu gibi Pazarcık depreminde devletin ve vahşi kapitalizmin çıplak, öldürücü yüzünü ve zihniyetini gördük. Devlet can kurtarma derdinde olmuyor, kayyumlarla, engellemelerle ve bir şey yapmayarak öldürmek görevini yapıyor. Depremde ilkel ve intikamcı devlet kurtarmayı değil, öldürmeyi tercih etti. Ölen öldü, kalanlarla empati kurma yerine “kader” diyerek sağ kalanlarla alay etti. Devlet için öldürmek daha kolaydır ve en iyi yaptığı görevdir.
Devlet sınıfta kalmadı görevini yaptı. Bölgede halkımızı katletti. Bütün ölenlerin sorumlusu ve katili deprem değil devlettir. Karşımızda katil bir devlet var. Pazarcık depremi devlet denilen olguyu enkaz altında yok etti. Bunun için halkın, emekçi sınıfların, gönüllü ve duyarlı ordusunun bu gibi krizleri önceleyerek örgütlenmesi gerekiyor. Pazarcık depreminde tek tek köylerin Avrupa’da kurdukları dernek ve vakıflar büyük bir duyarlılık ve görev yerine getirdiler. Alevilerin, Kürtlerin ve sosyalistlerin örgütlü olmasının ve alanda olmasının oynadığı önemli rolü bir gerçek olarak görebildik. HDP (Halkların Demokratik Partisi), ESP (Ezilenlerin Sosyalist Partisi), AVEG-KON (Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu), Heyva sor, AABK (Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu) ve MARDEF (Maraş Demokratik Dernekler Federasyonu) gibi kurumlar bu dönemin halkın yanında, içinde olan örgütlü yapıları oldular. Halkın yardımına ilk koşan, yaralarını saran ve sorunlarını çözmeye giden ilk güçler bunlar oldular.
Bir kez daha gördük ki örgütlü olmak önemli bir sonuçtur. İlk kez deprem gibi bir büyük felaketle karşılaştık. Bir kez daha tecrübe ettik. Kendimizden başka kimseye güvenemeyeceğiz. Yardımları gönderme, ihtiyacı olanlara ulaştırma, acil yardımları tespit etme, bütün sorunları ilk başından en sonuna kadar koordine etmede de zaaflarımız olsa da önemli bir görev gerçekleştirildi. Var olan sorunlarımızı yok etme, olmazsa en aza indirme konusunda şimdiden hazırlıklarımızı yapmamız gerekiyor. Devletin, halkın, depremzedelerin bu türden felaketler karşısında yaşadığı paniği bizde yaşadık. Refleksimiz ve halkımıza karşı olan sorumluluk bilincimiz ve örgütlülüğümüzle hızla toparlandık ve anında sorunlara müdahale ettik.
Bütün eksiklikleri ve yetmezliklerimizi de gözeterek sürecin bundan sonraki aşama, görev ve sorumluluklarına odaklanmalıyız. Projeler kapsamında halkımızın sorunlarını çözme adımları atmalıyız. Bölge halkımızın kendi devrimci dinamiklerini ve örgütlü güçlerini her an yanında görmeleri umutlarının diri tutulmasına yol açar. Ayrıca sorunlarında devrimcilerin kendilerine dokunacağını, temas kuracağını pratikleriyle yaşarlar.
Çokça işler yapıldı, yaralar sarıldı ve halen sürüyor. Bu bizim görevimizdir bir lütuf değil. Sadece görevimizi yerine getirmek değil, devamlılığı sağlamak da çok önemli olarak önümüzde durmaktadır. Süreklilik emekçi halkımıza yalnız olmadığı ve sahipsiz olmadıklarını yaşatır. Ayrıca devrimcilerin varlığını her an hissetmelerini sağlar.