Misask Manuşyan, Adıyamanlı Misak Artun Mimar, II. Dünya Savaşı’nda Fransa’da Naziler’e karşı direnişin sembol ismi olan Adıyamanlı komünist militan ve şair Misak Manuşyan’ı kurşuna dizilmesinin 78. yılında bizlere yeniden hatırlatıyor.
Artun Mimar, bazıları onu gamlı bir şair olarak tanır, bazıları bir komünist çetesi lideri, bazıları ise düşmana karşı mücadele etmiş gözü pek bir yurtsever-partizan. Her ne olursa olsun, kaderiyle bir türlü barışamamış bir insandır Manuşyan. Ona en fazla ihtiyaç duyduğu anlarda kaderi etrafındaki bütün mutluluk ve şefkati alıp gitmiş, yerine acı ve hüznü getirmiştir. Mutluluğa ve huzura eriştiği vakitlerde ise acı ve hüznü kendisine getiren o olacaktır. 1 Eylül 1906’da, Adıyaman’da doğan Manuşyan, hayatının ilk yıllarında keder duygusuyla tanışacak, o kadar ki, benliğine işlemiş olanlar karakterine ketumiyet ve sukut olarak yansıyacaktır. Kaderine karşı olan isyanını ve mutluluk arayışını belki de en iyi on iki yaşındayken yazdığı bir şiiri gösterecektir.
Sevimli küçük bir çocuk / Bütün gece boyunca
Hoş ve ılımlı gün ağartısında / Gül buketleri yapacağını düşündü
1925 yılında Marsilya Limanı’ndan Fransa’ya ayak bastığında, yanında ailesinden geriye kalan ve 1915’in gayya kuyusuna kaptırmadığı tek ferdi, kardeşi Garabet vardır. Suriye ve Lübnan arasında yıllar geçmiş ve Misak 18 yaşına gelmiştir. Kaçak olarak geldiği Fransa’da marangozluk öğrenir. Marsilya’daki zor hayat, Manuşyan kardeşleri şanslarını bir de Paris’de denemeye zorlar. Paris’e gelmelerinden bir süre sonra Garabet hastalanır ve yatağa düşer. Kardeşinin tıbbi ihtiyaçlarını karşılamak için Citroen’de fabrika işçisi olarak çalışmaya başlayan Misak, kaderi tarafından tekrar oyuna getirilecek, kısa bir süre sonra kardeşini kaybedecek ve Büyük Buhran döneminde işinden çıkarılacaktır. Peş peşe vuku bulan bu iki hadiseden sonra düzensiz olarak çalışmaya başlar. Heykeltıraş ve ressamlara poz dahi verir… Ancak, bilhassa merak saldığı edebiyatla daha yakından ilgilenirken, çocuklukta bıraktığı tutkusu şiir yazmayı yeniden ihya etmek ister. Arkadaşı Keğam Atmacıyan ile 2 tane edebi dergi çıkarmaya başlarlar: Çank (Çaba) ve Mışaguyt (Kültür). Fransız ve Ermeni Edebiyatları üzerine makaleler yayınlarlar, ayrıca Baudelaire, Verlaine ve Rimbaud çevirileri yaparlar. Aynı dönemde, Sorbonne’a dışarıdan kaydolup edebiyat, felsefe, siyasi bilimler ve tarih dersleri alırlar.
Yıllar hayatta kalma mücadelesi içinde geçerken, 1934’e gelindiğinde Misak, Komünist Parti ve Ermenistan Yardım Komitesi (Hayastani Oknutyan Komite) üyesi olmuştur. Meline’si ile burada tanışacaktır…
Çoğu insan gibi Manuşyan’ın da hayatı 1939 yılının Eylül ayında radikal anlamda değişir ve sekteye uğrar: II. Dünya Savaşı başlamıştır. Komünist Parti yasaklanıp lağvedilir, kendisi işten çıkarılır ve Paris’in bir hayli kuzeyinde yer alan Rouen’de tornacı olarak çalışmak zorunda kalır. Bunun dışında bütün dergi ve çeviri işleri de yarılanır kalır…1940 yılında Paris’e geri döner ve Komünist Parti’nin lağvedilmesinden dolayı yasaklanmış olan militan hareketlere aktif olarak katılmaya başlar. 22 Haziran 1941’den, yani Almanya’nın SSCB’yi işgalinden hemen önce Misak Manuşyan antikomünist bir dalga sonucu tutuklanır ama birkaç hafta sonra salıverilir.
Hapisten çıktığında Göçmen Emekçiler’e (Main-d’œuvre immigrée) katılır ve Ermeni kolunun siyasi sorumlusu seçilir. Ayrıca, 1942’de Yahudi Boris Holban tarafından bir araya getirilmiş silahlı partizan gruplarına katılır. Bu gruplarda Romanya ve Macaristan Yahudileri ekseriyeti oluştururken, birkaç Ermeni de mevcuttur. 17 Mart 1943’te ilk kez bir silahlı hareketin içinde yer alır. Disiplinsizliği sebebiyle yoldaşları tarafından kınanır ve bir süreliğine “menkub” hale düşer.
Bundan sonraki dönemde Boris Holban, Paris Silahlı İşçi ve Partizan Grupları Başkanlığı’ndan istifa eder ve yerini Manuşyan’a bırakır. Ağustos-Kasım aylarında Manuşyan ve grubu otuza yakın operasyon yürütürler. Bunların içinde üst düzey Nazi subaylarının sokak ortasında vurulması oldukça sansasyoneldir ve ses getirir. O kadar ki bir süre sonra bazı üst rütbeli Nazi askerler sokaklarda üniforma giyemez olurlar! Bunun yanı sıra birkaç kamyonlu Nazi konvoyu da bombalanır.
16 Kasım 1943 günü Manuşyan, Evry Petit-Bourg Garı’nda yakalanır. Şiddetli işkencelere maruz kalır. Bütün amatör direniş hareketlerine gözdağı vermek amacıyla Naziler ünlü Kırmızı Afiş’i (L’Affiche rouge) hazırlarlar. Paris’in her köşesine astıkları nüshalarda Manuşyan’ı bu kelimelerle tanıtırlar: “Ermeni, çete başı, 56 suikast, 150 ölü, 600 yaralı.” Ancak Kırmızı Afiş meselesi beklenilenin tam tersi bir etki yaratır. Direniş için Manuşyan bir şehir amblemine dönüşür. Direniş sempatizanları sayısında büyük bir artış görülür.
Manuşyan ve 23 yoldaşı, bundan tam 78 yıl önce bu günlerde, 21 Şubat 1944’te kurşuna dizilirler. Grup üyesi Olga Bancic de 10 Mayıs’da boynu vurularak öldürülür…
Mehmet Özer, 19 Şubat
* * *
21 Şubat 1944 tarihinde Naziler, Adıyaman’ın yiğit evladı Ermeni devrimci ve özgürlük savaşcısı Misak Manuşyan’ı kurşuna dizerek katlettiler. 1906 tarihinde, Adıyaman’da, Anadolu’lu çiftçi bir aileden doğan Misak Manuşyan, 1915 olaylarında, kardeşleri dışında tüm aile fertlerini kaybeder. Tabiat aşıklısı olan çiftçi babası Kevork 1915 katliamında, annesi ise, tehcir sırasında yüz binlerce Ermeni’nin ölüm yolu olan Suriye’nin Der-Zor çölü yollarında kaybolmuşlardır.
1915 trajedisinden tesadüf eseri kurtulan Misak ve ağabeyi Garabet’in çocukluk yılları önce Suriye’de daha sonra ise, Lübnan’da bir Ermeni yetimhanesinde geçer, ilk temel eğitimini bu yetimhanede alan Misak ağabeyi ile birlikte 1925 yılında Fransa’ya göç eder, önce Marsilya’ya, daha sonra Paris’e yerleşirler. Ağabeyi Garabet’in bedeni, sürgünlüğe, yetimliğe ve yoksulluğa fazla dayanamaz ve hayata veda eder. Yalnız kalan Misak, 1929 yılındaki Avrupa’daki büyük krizden çok etkilenir, uzun zaman sonra Citroen fabrikasında iş bulur, burada kendi gibi yetim olan Meline ile tanışır ve ona âşık olur. Ancak mahcup Misak aşkını Meline’ye açmakta çok zorlanır. Nihayet bir gün, ona sevdiğim kızın resmini görmek ister misin diye sorar, evet yanıtını alınca, cebinden çıkardığı aynasını Meline’nin yüzüne tutar ve iki yetim evlenirler.
1930 yılında “Çank” (Çaba) adlı edebi dergiyi yayımlamaya başlar.1933 yılında Fransa Komünist Partisi’ne üye olur.1937 yılında partinin merkez idare kurulu üyesi seçilir, aynı yıl “Zanku” adlı haftalık dergide şiirleri yayınlanır. Bir taraftan Fransa’da yaşayan Ermenilere Ermenistan’ı tanıtmak, aralarında köprü kurmak bağlamında çalışmalara koyulurken, diğer taraftan ise eşi Meline ile birlikte, Fransa’nın Alman Nazilerinin işgalinde olduğu zamanlarda, Fransa’nın özgürlüğü ve bağımsızlığı için, Alman istilasına, Nazi yönetimine ve faşizme karşı direnişe geçer, eylemlere katılır ve eylemler yönetir. 1943 yılın Kasım ayında, 23 eylemci ve direnişçi arkadaşları ile birlikte Alman Nazileri tarafından tutuklanır, hapse atılır, insanlık dışı işkencelere maruz kalır.1944 yılında Hitler mahkemesi tarafından 23 arkadaşı ile birlikte idama mahkûm edilir. 21 Şubat 1944 tarihinde Hitler’in Nazi askerleri tarafından kurşuna dizilerek öldürülür.
Manuşyan, ölümünden sonra Fransa’nın “Onur Lejyonu” ödülüne layık görülür; Paris, Marsilya, Valans ve Erivan kentlerinde bazı sokak ve meydanlara Misak Manuşyan’ın veya gurubunun adı verilmiştir. Şair, Fransız milli kahramanı, Nazilere karşı Fransız direniş hareketinin ateşli savunucusu, özgürlük savaşçısı, Adıyaman’lı yiğit Misak Manuşya’nın ömrü çok kısa oldu. O kısa ömrünü ”Özgürlüğe ve Bağımsızlığa” adamıştı. Onun hayat öyküsü, kaderini etkileyen olaylarla, acı deneyimlerle, beklenmedik trajik değişimlerle doludur. İki dünya savaşı yaşayan bir nesle ait olan ve 1915 felaketinin dehşetlerini yaşayarak ailesini, can yakınlarını kaybeden ve birden göçmenleşen Misak Manuşyan, ana yurt olarak Fransa topraklarını bulmuştu.
İşçi sınıfının hak arama savaşının, Sosyalist görüş ve ilkelerinin ateşli savunucularından ve dünya barışın en güçlü destekçilerinden biri olan Manuşyan, aynı zamanda Faşizme karşı savaşan çetin bir askerdi. 21 Şubat 1944 günü, Misak Manuşyan, Nazi askerleri tarafından kurşuna dizilmeden birkaç saat önce, sevgili eşi Meline’ye, vicdanları kanatan hüzün dolu bir mektup yazar, bu mektup bir nevi Manuşyan’ın vasiyetnamesidir. Manuşyan, eşine yazdığı bu son mektupta, ölüm cezasının infaz edileceği hayatının son saatlerinde bile, kendisini ölüme götüren Alman Nazilerine rağmen, Alman halkından ve hiçbir halktan asla nefret etmediğini yazarken, savaştan sonra şiirlerini ve makalelerini yayınlamasını, kendisini mutlu edebilecek biri ile mutlaka evlenmesini ve kendilerinin çok istemelerine rağmen çocukları olmadığından, çocuk sahibi olmasını rica ediyordu…
Ünlü sinema yönetmeni Robert Guedigian (Gedikyan), “SUÇ ORDUSU” yönetmen Frank Cassenti ise “KIZIL AFİŞ” adlı filimler de Fransa’nın özgürlüğü ve faşizme karşı dövüşen Manuşyan ve diğer göçmen yiğitlerin öyküsünü ve o zamanın tarihi gelişimlerini anlatırlar.
Misak Manuşyan’ın kurşuna dizilmeden az önce, eşi Meline’ye yazdığı mektup:
“Sevgili Meline, benim sevgili küçük yetimim, birkaç saat sonra bu dünyada olmayacağım. Öğleden sonra saat üçte kurşuna dizileceğiz. Bu bana, yaşamımdaki herhangi bir kaza gibi geliyor; inanmıyorum, ama gene de seni bir daha hiç göremeyeceğim… Sana ne yazabilirim? Kafamın içinde her şey karmakarışık, ama aynı zamanda apaydınlık.
Kurtuluş ordusuna gönüllü bir asker olarak katılmıştım ve zaferin ve sonal hedefin eşiğindeyken can veriyorum. Sağ kalacak ve yarının özgürlük ve barışını tadacak olan herkese mutluluklar diliyorum. Fransız halkının ve özgürlük için dövüşen herkesin, bizim anımızı saygıyla anacaklarını biliyorum.
Ölüm anında, Alman halkına ya da başka herhangi bir kimseye nefret beslemediğimi duyuruyorum; herkes, ceza ya da ödül biçiminde hak ettiğini alacaktır. Alman halkı ve diğer halklar, artık fazla sürmeyecek olan savaştan sonra barış ve özgürlük içinde yaşayacaklardır. Herkese mutluluklar…
Sadece seni yeterince mutlu edememiş olmaktan ötürü derin bir üzüntü duyuyorum; senin de her zaman arzu ettiğin gibi sana bir çocuk verebilmeyi o denli isterdim ki, bu yüzden, savaştan sonra mutlaka evlenmeni ve benim mutluluğum için bir çocuk sahibi olmanı ve benim son isteğimi yerine getirmek üzere, seni mutlu edecek biriyle evlenmeni istiyorum. Bütün eşyamı ve diğer maddi varlığımı sana ve yeğenlerime bırakıyorum. Fransız kurtuluş ordusunun bir neferi olarak öldüğüme göre, savaştan sonra benim eşim sıfatıyla savaş emekliliği ödeneği hakkını talep edebilirsin. Beni onurlandırmak isteyen dostların yardımıyla, okunmaya değer şiirlerimi ve yazılarımı yayımlamalısınız. Olanaklı olursa anımı Ermenistan’daki akrabalarıma iletmelisiniz. Az sonra 23 yoldaşımla birlikte, ama hiçbir kötülük yapmadığım ya da yaptıysam da kin duyarak yapmadığım için gözümü kırpmadan ve vicdanı rahat bir insanın huzuru içinde öleceğim.
Bugün hava güneşli. Sevgili karım ve sevgili dostlarım; yaşama, güneşe ve doğanın o çok sevdiğim güzelliklerine bakarken veda edeceğim. Bana kötülük yapan ya da yapmayı istemiş olan herkesi bağışlıyorum; ancak canını kurtarmak için bize ihanet edenleri ve bizi satanları asla bağışlamayacağım.
Seni ve senin yanın sıra kız kardeşini ve uzak yakın tüm dostları sımsıkı kucaklıyorum; hepinizi kalbimin bir köşesine yerleştiriyorum… Elveda…
Dostun, yoldaşın ve kocan; Misak Manuşyan.
Kaynak: Azadutyan Zinvori Misak Manuşyan (Kurken Garabetyan-18.7.2009 Armenian Today).
Manuşyan Grubunun 23 Üyesi:
1 • Celestino Alfonso(İspanyol-27)
2 • Olga Bancic (Romanya-32)
3 • Joseph Boczov (Macar-38)
4 • Georges Cloarec (Fransız-20)
5 • Rino Della Negra (İtalya-19)
6 • Thomas Elek (Macar-18)
7 • Maurice Fingercwejg(Polon/19)
8 • Spartaco Fontano (İtalyan-22)
9 • Emeric Glasz (Macar-42)
10• Jonas Geduldig (Polonya-26)
11• Léon Goldberg (Polonya-19)
12• Szlama Grzywacz(Polonya-34)
13• Stanislas Kubacki (Polonya-36)
14• Arpen Tavitian (Ermeni-44)
15• Césare Luccarini (İtalyan-22)
16• Misak Manuşyan (Ermeni-37)
17• Marcel Rayman (Polonya-22)
18• Roger Rouxel (Fransız-18)
19• Antoine Salvadori (İtalyan-43)
20• Willy Szapiro (Polonya-29)
21• Amédéo Usséglio (İtalyan-32)
22• Wolf Wajsbrot (Polonya-18)
23• Robert Witchitz (Fransız-19)
Tutuklananlardan 22 kişi 1944 yılında aynı gün kurşuna dizildi. İçlerinde tek kadın Olga Bancic, Stuttgart’a gönderildi ve 10 Mayıs 1944’te giyotinle öldürüldü..