20 Temmuz 2015’de Rojava devrim topraklarına gitmek için yola çıkan yoldaşlarımız, Suruç’ta AKP-DAİŞ işbirliğiyle katledildiler. Sömürü, katliam ve adaletsizlikle dolu Türkiye-Kürdistan coğrafyası, katliamda yaşamını yitiren Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Alevi, Sunni vb. değişik ulusal ve inançsal kökenden 33 düş yolcusuyla bir kez daha kana bulandı. Katliam, Saray rejiminin günümüzde de devam eden saldırı, işgal ve katliamlarının ön habercisi oldu.
Katliamın 8. yılında Suruç’un ideolojik ve politik anlamını kavramak ve en geniş kesimlere eksiksiz aktarabilmek en başta 33 düş yolcusunun yoldaşları olarak bizlerin omuzlarındadır. Türkiye ve Kürdistan’da bir aya yayılan eylem ve etkinlikler hali hazırda başta gençlik olmak üzere, tüm toplumsal kesimleri etki alanına çekmişken, yaşadığımız Avrupa kentlerinde de Marksist Leninistlerin benzer bir duruşu sergilemeleri eşyanın tabiatı gereği beklenen bir durumdur. Katliama duyulan öfke ve hesap sorma bilinci mümkün olan en geniş yerli ve göçmen tüm yürekleri sarmalıdır. Suruç’la başlayan adalet arayışı, Avrupa coğrafyasında da karşılığını bulmalı, adalete susamış toplumsal kesimler ve gündemlerle birleşerek durgunluğun ortasında suya atılan taş misali dalgalar yaratmalıdır.
Nasıl ki 10 Eylül yeniden doğuşun günü olarak ideolojik bir anlam kazandıysa, 20 Temmuz tarihi de her devrimci komünist için hesap sormanın, devrime koşmanın, enternasyonalizmin, birleşik mücadelenin günü olarak ideolojik anlam kazanmalıdır. Bir yandan O’nun politik anlam ve önemini devrimci mücadelemizin önemli bir kilometre taşı olarak omuzlarımızda taşırken, diğer yandan, yitirdiğimiz onlarca genç, ruhu gençlerimizin devrimci kararlılığını, AKP faşizmine ve DAİŞ gericiliğine karşı halklar arası kardeşlik köprüsünü inşa karalılığı ve cüretini kuşanıp, hesap sorma bilincini beyinlerimize kazımalıyız.
Sömürgeci faşist devlet, 77 1 Mayıs, 92 Sivas Madımak, 2011 Roboski katliamı vb. tüm diğer önemli tarihsel kesitlerde gerçekleştirdiği toplu katliamlarda olduğu gibi Suruç katliamına dair de herşeyi toplumsal hafızalarda silmek istiyor. Yılmaz bir çabayla adalet peşinde koşan ailelerimize mahkeme anlarını çileye dönüştürürken, şehit mezarlarımıza defaatla gerçekleştirdiği saldırılarla onurumuzu kırdığını zannediyor. Yasaklar, tutuklamalar, gözaltı ve işkencelerle “Suruç için adalet” haykırışının aynı zamanda “Herkes için adalet” haykırıyışıyla buluşmasının önüne geçmeye çalışıyor. Zira o da biliyor, “Suruç için adalet” demek, soykırım ve katliamlara uğrayan Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Rumlar, Pontuslar için adalet demek; “Suruç için adalet” demek devlet ve erkek şiddetiyle hergün sokalarda katledilen kadınlar için adalet demek, “Suruç için adalet” demek fabrikada ölüme, dışarda açlık ve yoksulluğa mahkum edilen işçiler ve emekçiler için adalet demek, “Suruç için adalet” demek inancı yasaklanan, ozanları susturulan Aleviler için adalet demek, “Suruç için adalet” demek geleceksizliğe, çürümüşlüğe, intiharlara sürüklenen gençler için adalet demek.
Tam da bu nedenle 20 Temmuz yüreklerimizde ve bilinçlerimizde faşizmle hesaplaşmaya girdiğimiz, kararlığımızı bilediğimiz, komünist gençliğimizin Cebrail’in, Ezgi’nin, Polen’in ardından kendi doğuşunu yaratması gibi ideolojik bir duruşu, devrimci bir başkaldırıyı örgütleyen güne dönüşmesi gerekir.
- yılında katliamcılara karşı öfke ve hıncımızı en güçlü bir şekilde sokaklara dökmek, eylem ve etkinlikleri şehitlerimizin mirasına gösterdiğimiz titizlilikle ele almak gelecek günlerin temel ideolojik ve politik görevidir.
Çünkü Suruç, o düşü bitirdiğini sananlar karşısında bizim için küllerinden doğan simurg olma halidir.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 14 Temmuz 2023 tarihli Perspektif köşesi