Emperyalist kapitalizmin içerisine girdiği varoluşsal kriz derinleşirken, savaş, işgal, açlık intiharları, salgın hastalıklar yerküreyi sarıyor. Krizin sonuçlarını en ağır yaşayan kadınlar, erkek egemen sisteme karşı isyana durarak kendi cins taleplerini haykırıyor. Emeğin, bedenin, doğanın talanı sermayeyi daha çok büyütürken, ezilenlere açlık ve yoksulluk, doğaya geri dönülmez tahribatlar olarak yansıyor.
Dünyanın birçok ülkesinde 6 yıldır devam eden, her yıl daha fazla yaygınlaşarak kitlesel katılımlarla artan kadın grevine hazırlanıyoruz. Dünyanın 60‘dan fazla ülkesinde hayata geçen kadın grevi hareketi büyüyor. Bu yıl da, başta Avrupa olmak üzere birçok ülkede, kadına yönelik şiddetten kürtaj yasağına, giyim tarzına müdahaleden eşit işe eşit ücret talebine, ırkçı, ayrımcı politikalara karşı olmak üzere, kadınlar birçok nedenle isyana duruyor.
Avrupa’da neredeyse her günkü gelişmeler erkek egemenliğinin kalesi devlet ve ezilen cins olan kadınlar arasındaki çelişkiyi gün be gün keskinleştirmekte, bu durum ise kadın özgürlük kuvvetlerine muazzam bir hareket alanı açmakta.
Kadınlar, sadece 8 Mart’ta değil; emeği, bedeni, kimliği üzerindeki baskıya karşı her ülkede, her kentte kendi dilinden ‘Artık yeter!’ diyor. Kadınlar, toplumsal mücadelenin değişik gündemleri etrafında önemli bir kuvvet olarak yer alıyor. Sudan ya da Şili örneklerinden bildiğimiz gibi, ya toplumun en önünde yürüyerek halk ayaklanmalarını başlatıyor; ya da başlayan hareket içerisinde kitleselliği ve militanlığı ile öne çıkıyor.
Dünyanın birçok ülkesinde, kapitalizme karşı isyana duran kadınları ayağa kaldıran bu hareket peki bize ne anlatıyor?
- yüzyılın aynı zamanda kadın devrimi yüzyılı olacağını, kadın devriminin güncelliğini mi sadece? Yoksa devrim iddiasında olan kadın, erkek, LGBTİ+ tüm komünistlere, devrim iddiasında olan her örgüte, bireye ‘statükolarınızı bozun, durumunuzu değiştirerek bu hareketi büyütün mü? diyor. Bizce, elbette hareket her ikisini de söylüyor; fakat en fazla durumunuzu değiştirin, dünkü düşünüş, hareket ediş ile bu hareketi ileriye taşımanız mümkün değildir diyor.
Başta kadın örgütlenmelerimiz olmak üzere tüm komünistlere bir kez daha şunu ifade etmeliyiz ki, alışılagelen takvimsel çalışma tarzı ile kadın kitlelerini örgütlememiz mümkün değil. Kadın özgürlük mücadelesini, kadın kitlelerine gidişi her günkü mücadelemizin bir parçası haline getiremezsek, bırakalım bugünkü harekete öncülük etme iddiasını, varolan örgütlülüğümüzü bile sürdüremeyiz. O nedenle öncelikli görev devrim iddiasında olan her örgütlü bireyin kadın kitleleri içerisinde çalışması, kendisini ortaya koymasıdır. Bunu yapmadığımız her durumda söz, eylem tutarlılığından söz edemeyiz.
O halde hemen işe koyulalım. Kadın özgürlük alanı ile yarı ilgili halimizi değiştirelim. İşte pratiğimizi test edeceğimiz ilk turnusol: 8 Mart grevi. Her bir komünist kendisine daha fazla görev çıkararak; 8 Mart alanlarına daha fazla kadının taşınmasında etkin rol almalıdır. 8 Mart grevinin büyütülmesi, kadın özgürlük mücadelemizin gelişiminde, siyasal etkimizin büyütülmesinde pandeminin neden olduğu sonuçlara rağmen oldukça önemli bir yerde duracaktır.
O halde görev başına, kadın devrimi fikrini hayata içermek için harekete geçmeye!
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 5 Mart 2021 tarihli Perspektif köşesi