Geçtiğimiz haftalarda ardı ardına polis şiddeti ve katliamlarına dair haberler düştü.
Köln-Ostheim’da polis, evden çıkartılmak istenen bir kiracının direncinin karşısında onu kurşunlayarak öldürdü.
Dortmund’da ise geçtiğimiz haftanın başında Senegalli 16 yaşını yeni doldurmuş bir göçmeni katletti.
Daha öncesinden de Mannheim’da bir evsiz sokak ortasında katledilmişti.
Dortmund’da 16 yaşındaki gencin katledilmesinde kullanılan silah “polis tabancası” değil, otomotik silah. 2018’den beri otomotik silahlar polis araçlarında tutuluyor.
Veya olay yerinde bulunan 11 polisin yaka kameralarını açmayı “unutmaları”… Her siyasi eylemde yasal zemini olmadığı halde yaka kameralarını eylemcileri fişleme aracı olarak açık tutan polisin faili oldukları katliamda kamerayı kapalı tutmaları gibi…
Peki son katliamların kurbanlarının hepsinin göçmen olmasına ne demeli?..
Polis, son kertede burjuva devletin kolluk gücüdür ve işi, onun çıkarlarını savunmaktır. Kiracıya karşı mülk sahibinin, gence karşı burjuva devletin, işçiye karşı patronun, kadına karşı erkek egemenliğin örgütlenmiş ve ortak şiddet aracıdır.
Böyle olduğundan o aynı zamanda burjuva devletin ve onun dönemsel siyasi-ideolojik taktiklerinin de uygulayıcılarındandır.
Kapitalizmin yapısal krizi, onun rızaya dayalı burjuva demokrasisinin işlevini bozdu, ona güveni sarstı. Bunun altında yatan gerçek, iktisadi bunalımın burjuvaziyi giderek zorlaması ve yüz yıldır kazanılan tavizleri geri alma çabasıdır. Bu aynı zamanda emperyalist merkezlerde de burjuva devletin giderek çıplak bir zor aygıtına dönüşmesini koşullar. Muazzam bir iç ve dış silahlanma, otoriterleşme, dahası “faşistleşme”dir bu.
İktisadi kriz ve ayaklanma dinamikleri denklemi derinleştikçe, sermaye-emek, devlet-halk çelişkisi keskinleştikçe burjuvazi aynı zamanda ırkçılık, dincilik vb. toplumsal çelişkileri devreye koyar, onları kışkırtır. Polis ve ordu da bu taktiğin temel dayanaklarındandır. Örneğin ırkçı faşist hareketin en temel askeri kaynağı polis-ordu “sızmaları”dır. Veya polis ve ordunun içerisinde “faşizme hazırlık” olarak askeri ağlar zaman zaman açığa çıkar.
Tıpkı ABD’deki polisin siyahiler ile “ilan edilmemiş bir savaşı” gibi Almanya’da da, Fransa’da da ve başkaca ülkelerde de polis yapısal olarak ırkçıdır. Göçmen polislerin varlığı bu yapısal gerçeği değiştirmez.
Cezasızlık ve “şiddete teşvik” burjuva yönetimlerin temel yaklaşımı olarak şiddetin meşrulaştırılması ve artmasını koşulluyor.
Özellikle sonbahar/kış ayları için beklenen protestolara hazırlıkları da dikkate alınırsa her alanda polis şiddetinin artacağı aşikar. Onun için her katliamın detaylarının aydınlatılması ve adaletin sağlanması mücadelesi hayati.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 19 Ağustos 2022 tarihli Avrupa Gündemi köşesi