Modern doğa bilimi, işçilerin sıkışık bir şekilde yaşadığı sözde “yoksul semtler”in, zaman zaman kentlerimizi etkileyen bütün salgınların üreme yeri olduğunu tanıtlamıştır. Kolera, tifüs, tifo, çiçek ve diğer harap eden hastalıklar, bu işçi sınıfı çevrelerindeki pis havaya ve zehirli sulara mikroplarını saçmaktadırlar. Burada mikroplar hiç bir zaman tam olarak ölmemekte, ve koşullar izin verir vermez salgınlar haline dönüşmekte ve ardından üreme yerlerinin ötesine, kentin, kapitalistlerin yaşadığı daha havadar ve sağlıklı kısımlarına yayılmaktadır. Kapitalist yönetim, cezasını çekmeyeceği, işçi sınıfı arasında salgın hastalık yaratma zevkini tadamaz; sonuçlar onu da etkilemekte, ve ölüm meleği onun saflarında da işçi sınıfı saflarında olduğu kadar acımasız hükmünü sürdürmektedir.
Bu gerçek, bilimsel olarak saptanır saptanmaz, yardımsever burjuva, işçi sağlığı için kaygılarında soylu bir rekabet ruhuyla yanıp tutuşmaya başlamıştır. Sürekli yinelenen salgınların kaynaklarını kurutmak için dernekler kurulmuş, kitaplar yazılmış, öneriler hazırlanmış, yasalar tartışılmış ve kabul edilmiştir. İşçilerin konut koşulları incelenmiş ve en çarpıcı kötülüklerin iyileştirilmesi için girişimlerde bulunulmuştur. Özellikle, en çok sayıda büyük kentin var olduğu ve dolayısıyla burjuvazinin en büyük risk altında bulunduğu İngiltere’de yoğun çalışmalar başlamıştır. İşçi sınıfının sağlık koşullarını araştırmak üzere hükümet komisyonları kurulmuştur. Kıta kaynaklarından, doğruluğu, bütünlüğü ve tarafsızlıkları ile onurlu bir şekilde ayrılan bu raporlar yeni ve azçok tüm kapsamlı yasalara temel teşkil etmiştir. Mükemmel olmamakla birlikte, bu yasalar, gene de günümüze kadar Kıtada bu yönde yapılan her şeyden sonsuz derecede üstündür. Gene de, kapitalist toplum düzeni düzeltilecek kötülükleri yeniden ve yeniden yaratmaktadır, ve bunu da öylesine kaçınılmaz bir zorunlulukla yapmaktadır ki, İngiltere’de dahi onların düzeltilmesinde bir adım dahi ilerlenmemiştir.
[…]
İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu‘nda Manchester’in 1843 ve 1844’teki durumuyla bir görünümünü vermiştim. O zamandan bu yana kentin merkezinden geçen demiryolunun yapımı, yeni yollar yapımı ve büyük kamu ve özel binaların dikilmesi orada tanımlanmış olan en kötü mahallelerden bazılarını ortasından bölmüş, ortaya çıkarmış, düzeltmiş ve diğerlerini tümüyle ortadan kaldırmıştır; her ne kadar sağlık zabıtası denetimi o zamandan bu yana daha sertleşmişse de, onların pek çoğu hâlâ aynı durumda, ya da o sırada olduklarından daha da beter harap olmuş bir durumdadır. Öte yandan, nüfusunda o zamandan bu yana yarıdan fazla bir artış görülen kentin muazzam gelişmesi sayesinde,
o zamanlar hâlâ havadar ve temiz olan mahalleler, şimdi, kentin en kötü tanınan mahallelerinin eski durumları kadar sıkışık, kirli ve şişmiş bir durumdadır. İşte size yalnızca bir örnek: kitabımın 80. sayfası ve devamında, yıllardır Küçük İrlanda adı altında Manchester’in yüzkarası olan Medlick Nehri vadisinin dibinde yerleşmiş bir grup evi anlatmıştım. Küçük İrlanda çoktan yokolmuş ve şimdi yerinde yüksek bir temel üzerine kurulu bir tren istasyonu bulunmaktadır. Burjuvazi, Küçük İrlanda’nın mutlu ve sonal bir şekilde ortadan kalkışını büyük bir zafermişcesine böbürlenerek göstermektedir. Büyük kentlerimizde setler içine alınan büyük nehirlerin, genellikle her geçen yıl kolayca açıklanabilecek nedenlerle daha yaygın sellere yol açtıkları gibi, geçen yaz da büyük bir sel baskını oldu. Ve o zaman, Küçük İrlanda’nın hiç bir şekilde ortadan kalkmadığı, ama yalnızca Oxford Caddesinin Güney yakasından Kuzey yakasına kaydığı ve gelişmeye devam ettiği ortaya çıkmıştı.
[…]
Bu, burjuvazinin konut sorununu uygulamada nasıl çözümlediğinin çarpıcı bir örneğidir. Kapitalist üretim biçiminin işçilerimizi her gece içine kapattığı hastalıkların üreme yeri, rezilane delik ve bodrumlar ortadan kaldırılmamıştır; yalnızca başka yere kaydırılmıştır! Onları ilk yerinde yaratmış olan aynı ekonomik zorunluluk daha sonraki yerinde de yaratmaktadır. Kapitalist üretim biçimi varolmaya devam ettiği sürece, konut sorununun, ya da işçilerin yazgısını etkileyen herhangi bir başka toplumsal sorunun tek başına çözümleneceğini ummak budalalıktır. Çözüm, kapitalist üretim biçiminin ortadan kaldırılmasında ve bütün geçim araçlarına ve iş araçlarına bizzat işçi sınıfının elkoymasında yatmaktadır.
* Engels’in Konut Sorunu’ndan derlediğimiz alıntıları, Epidemiler ve “Yoksul Semtler” başlığıyla yayımlıyoruz.