Sermayenin ve üretimin uluslararasılaşmasının bir sonucu olarak sağlık ihtiyaçlarının ve özel olarak maske üretiminin en az yüzde 50’si, ucuz iş gücü cenneti Çin’de gerçekleşiyor. Çin’deki fabrikalar ve arabulucular şu an maskelerini yüzde 3000 oranında zamla satıyorlar. Korona salgınından önce 50 Cent’e satılan bir maske şimdi 10 ya da 20 Euro’ya kadar satılabiliyor. Kapitalizmin insanların sağlığını ve ölüm tehdidini kullanarak kazancına kazanç katması, kapitalizmin insana, yaşama ve doğaya bakış açısını tekrar ve tekrar gözler önüne seriyor. Kapitalizm için kâr ve artı değer her şeydir, insan ve insanlık hiçtir.
Kapitalist ülkeler dünya pazarında maske savaşına girişmiş bulunuyorlar. Fransa Provence-Alpes-Cote d’Azur bölge başkanı, Fransa’nın sipariş ettiği maskeleri Amerikan tekelleri tarafından 3 kat fiyat karşılığında gasp edildiğini duyurdu. Ancak aynı gün Fransa’nın İtalya’ya ve İspanya’ya ayrılan maskelere el koyduğu haberi, şikayet edenin de şikayet ettiği güçlerden farklı olmadığını gösteriyor. Almanya, Hamburg’da bulunan bir şirketin sipariş ettiği ve parasını önceden ödediği 500 bin maskeyi Amerikalıların 2 kat fiyata kaptığını söylüyor. Berlin, sipariş ettiği 400 bin maskeye ABD tarafından Tayland’ın başkenti Bangkok’ta el konulduğunu açıkladı. Dünya pazarında vahşi batının kuralları geçerli. Kapitalistler için dayanışma sözcüğü sadece işçileri ve ezilenleri sömürmek için ortaklaştıklarında anlam kazanıyor, ancak aralarındaki rekabette birbirine saldırmalarının son örneğini maske savaşlarında görebiliyoruz.
Maske savaşları, kapitalizmin özelleştirme ve neoliberal politikasıyla talan ettiği sağlık sektörüne dikkatleri yöneltiyor. Son 30 yılda özelleştirme ile birlikte sağlık personeli sayısı sürekli düşürüldü, işçilerin iş yoğunluğu arttırıldı. Hastanelerde yatak sayısı düşürüldü, sağlık malzemelerinin yeterince depolanması yasaklandı. Sonuç ortada.
Kapitalist devletlerin böylesi sağlık krizleri olasılığından haberdar olduklarını biliyoruz. Örneğin Almanya parlamentosuna 2012 yılında verilen bir “risk analizinde” olası bir virüs salgınında sağlık sisteminin yaşayacağı zorluklar belirtiliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün de geçmişte benzeri uyarılarının olduğunu biliyoruz. Ancak, buna rağmen önlem almadılar.
On yıllardır sokaklara dökülen, hakları sürekli gasp edilen, en zor çalışma koşullarında düşük ücretlerle çalışan (çoğunluğu kadın) sağlık emekçilerinin sesine ses olmayanlar, bugün bu hatalardan ders çıkartarak, sağlık emekçilerinin yanında olmalıdır. Geçmişte benzeri taleplerle hastanelerde çalışan doktorların eylemlerinin ciddiyetini birçoğumuz şimdi anlamış bulunuyoruz. Korona salgını bizi değişimin sadece sözle değil, gerçek sınıf dayanışmasıyla olacağını tekrar gösteriyor. Hastane personelini bugün alkışlayan burjuvaziye, sağlık sektöründe yaptıkları saldırıları hatırlatma ve hesap sorma zamanı çoktan gelmiştir.
Maske savaşları insanlığın büyük bir sağlık sorunu içinde olduğunu ve kapitalizmin bizim sağlık sorunlarımızı çözemeyeceğini göstermektedir. Dünyada boy veren sağlık sorunu sadece planlı üretim ve dağıtımla çözülebilinir, bunu sağlayacak sistem de sosyalizmdir.
Fabrikaların çalıştığı, sömürünün devam ettiği, haksızlıkların arttığı günümüzde “evde kal” çağrılarına dayanarak sessiz kalırsak, sokağı burjuvaziye teslim edersek, gelecekte yaşanacak sonuçlara diyeceğimiz bir şey kalmayacaktır. O yüzden sağlık kurallarına dikkat ederek sokak eylemlerinde ve gösteri hakkımızda ısrar etmeliyiz.