İlk durağım, Köln Mülheim-Wiener Platz Meydanı’nda kurulan pazar yeri oluyor. Salgın öncesinde tezgahların önünde uzun kuyrukların oluştuğu pazarda sakinlik göze çarpıyor. Arabamı hızlıca park ettikten sonra pazar yerine doğru ilerliyorum.
NİZAM BARAN/KÖLN
Almanya’da Covid-19 virüsünden dolayı toplumun yüzde 75’lik bir kesimi kendini izole etmek zorunda kaldı. Alışveriş ve doktor randevuları dışında pek evden çıkmıyorlar. Bu insanlardan biri de benim. Yaklaşık iki hafta boyunca alışveriş dışında evden çıkmamaya özen gösterdim. Sürekli ‘dışarıda acaba neler oluyor’ sorusu karşısında daha fazla direnemiyor, iki haftalık bir izolasyon sürecinden sonra Köln’ün nabzını tutmak için sokağa çıkma kararı alıyorum.
Bir hafta boyunca Köln sokaklarını ve halk pazarında edindiğim izlenimleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Pazarın eski tadı kalmadı
İlk durağım, Köln Mülheim-Wiener Platz Meydanı’nda kurulan pazar yeri oluyor. Salgın öncesinde tezgahların önünde uzun kuyrukların oluştuğu pazarda sakinlik göze çarpıyor. Arabamı hızlıca park ettikten sonra pazar yerine doğru ilerliyorum.
İlk dikkatimi çeken, az sayıda tezgahın açık olması. Bunun nedenini sorduğumda, “elbise ve oyuncak tezgahına artık izin verilmiyor” cevabını alıyorum. Saatler ilerledikçe kalabalığın da arttığını görüyorum. Gelenlerin büyük bölümü yaşlı insanlardan oluşuyor. Birçoğu maske takıyor. Üzerinde “2 metrelik mesafenizi koruyun” yazılı uyarı levhaları tezgahların her tarafına asılmış. Ama dikkate alan yok. Meyve-sebzelerle göz teması kurarak almak istiyorlar. Bazı müşteriler dokunmaya çalışsa da pazarcılar müdahale ediyor.
https://www.youtube.com/watch?time_continue=92&v=6wuR9spuI9M&feature=emb_logo
Bulunduğum tezgahı Mûşlu kardeşler işletiyor. İsminin Ercan olduğunu öğrendiğim pazarcıya soruyorum, “işler nasıl” diye. Pek tadının kalmadığını söylüyor, müşterilerin çok düştüğünden şikayet ediyor.
Tezgahın önünde biriken kalabalığı sorduğumda, “Koronavirüs öncesine göre yüzde 50’ye varan bir düşüş söz konusu. Fiyatları düşürmek zorunda kalıyoruz. Akşam toparladığımızda kasalarca eşyayı çöpe atmak zorunda kalıyoruz” diyor.
Dikkatimi meydanda bulunan taştan banklar çekiyor. Yüzlerce insan banklarda oturuyor. Mülheim sokakları da çok hareketli. Her yerde insanlar var. Aile halinde gelenler çok. Manzara karşısında “Köln’de hayat normale mı dönüyor” sorusunu sormadan edemiyorum.
Terziden ücretsiz maske
Bir sonraki durağım, yine Köln-Mülheim’da bulunan bir terzi dükkanı. Bizi, dükkanı işleten Zeynel Karaaslan karşılıyor. Zeynel aslen Mêrdîn Qoserli. 3 yıldır Almanya’da yaşayan Zeynel, Kürdistan’da yaptığı terzicilik işini burada da sürdürmeye karar vermiş ve Mülheim tren istasyonu karşısındaki sokakta küçük bir terzi dükkanı açmış. Pandemi öncesinde de işlerinin iyi gitmediğinden yakınan Zeynel, şimdi ise durma noktasına geldiğini söylüyor.
https://www.youtube.com/watch?time_continue=133&v=h1f_S4Gjn0I&feature=emb_logo
“Boş durmak bana göre değil” diyen Zeynel, dükkanında maske üretmeye karar veriyor. Yüzde yüz pamuk nevresimden ürettiği 100 maskeyi gençlere bedava verdiğini söylüyor. Maske üretimini ticari kar olarak düşünmediğini söyleyen Zeynel, “Bu işe sadece kar amacıyla değil, insani bir durum olarak da bakıyorum. İlk 100 maskeyi gençlere bedava dağıttım. Her insanın maskeye ulaşma imkanı olmayabilir. Yaptığım maskelerin en büyük avantajı, yıkanabiliyor ve yüzde yüz pamuk olması. İnsanlar uzun süre taktıklarında iz kalmasın diye rahat katlanabilir tel kullandım” diyor.
Hastane için maske
Maskeleri Leverkusen’de bulunan hastane için yaptığını ifade eden Zeynel, “Aslında maskeleri Leverkusen Hastanesi için yapmıştım. Onların işini görüp görmeyeceğini bilmediğim için vermedim. İmkanı olmayan gençlere nasip oldu. Bir sonraki numuneleri hastaneye ulaştıracağım. Onlar kullanışlı bulur ve beğenirlerse 100 adet de onlara hediye edeceğim” diyor.
Zeynel ile sohbet ederken yan komşusu elinde bir dilim pastayla dükkana giriyor. Komşularıyla arasının iyi olduğunu, birçoğu için maske yaptığını anlatıyor.
Maskelerin tanesini 5 ila 8 Euro arasında değişen fiyatlarla sattığını belirten Zeynel, maddi durumu elvermeyen insanlardan bir ücret talep etmediğini de üzerine basa basa dile getiriyor.
Binlerin buluşma noktası Köln Poll
Köln’de havalar iyiden iyiye ısınmaya başladı. 25 dereceyi bulan sıcaklık karşısında insanların Köln Poll’de bulunan Rhein nehrine akın edip etmediğini yerinde görmek için buraya gidiyorum. İlk gözüme çarpan çocuklu aileler ve gençler. Kilometrelerce uzunluktaki nehir kenarı boyunca insanlar dizilmiş, güneşin keyfini çıkarıyorlar. Yüzlerinden mutluluk okunuyor. Bu, havaların ısınmasından mı yoksa koronavirüsünden eskisi gibi korkmadıklarından dolayı mı bilemiyorum ama huzur ve mutluluk bulan bir havadalar. Çocuklar doyasıya suyla eğlenirken, gençler de taşlıklarda oturup bir yandan güneşleniyor, bir yandan içeceklerini yudumluyor.
Birkaç yaşlı çift dışında nehir kenarı boyunca yaşlıların olmaması dikkat çeken bir ayrıntı. İnsanların yan yana gelmemeye ve mesafe bırakmaya özen gösterdiğini fark ettim. Poll’da nehir boyunca kaç bin insan olduğunu kestirmek zor. Ama binlere varan bir kalabalıktan bahsedebilirim. Bu da yazın gelmesiyle kimsenin evlerde kalmayacağını gösteren bir tablo.
Marketlerde kontrollü giriş çıkışlar
Pazarı, sokakları ve Rhein kenarını dolaştıktan sonra marketlerdeki durumu görmek için alışverişe gidiyorum. İlk durağım, Almanya’nın perakende zinciri Real marketi oluyor.
Real’in ilk iki haftaya göre tedbirlerini artırdığı görülüyor. Dışarıda market arabalarını dezenfekte eden görevliler kapanış saatine kadar durmadan her arabayı dezenfekte etmek için büyük gayret gösteriyorlar. Kapıda ise güvenlik görevlisi karşılıyor. Her seferinde iki kişinin içeriye alındığı markette giriş çıkışlar kontrollü yapılıyor. Kasaların önünde mesafeyi korumak için iki metrelik bariyerler konulmuş. Bütün kasa yerlerinin işlevli olduğu markette kuyruk oluşmaması için özen gösteriliyor.
İhtiyaçtan fazlasına izin yok
Hemen tuvalet ve el peçetelerin olduğu reyona gidiyoruz ama bu reyonlar kaldırılmış. Görevliye nedenini sorduğumuzda, insanların çok bencil davranması nedeniyle kaldırdıklarını söylüyor. Ama görevliden istendiği taktirde hakkınız olan miktarı depodan getirtebiliyorsunuz.
Gözümüze her reyona asılı, üzerinde bir kişinin ne kadar ürün alabileceğini yazan kağıtlar takılıyor. Süt, yumurta, un, yağ vb. ürünlere belirli kısıtlamalar getirilmiş. Pandemi döneminden önce görevli bulmakta zorlandığımız markette şimdilerde neredeyse her birkaç metrede bir çalışana rastlamak mümkün. Rafları doldurmaya yetmedikleri için onlarca işçinin geçici işe alındığını kendilerinden öğreniyoruz. İlk günlere göre panikten ziyade sakin bir hava hakim. İnsanlar ihtiyaçları kadar alışveriş yapıyor. Ancak gıdaya olan ilgi hala yüksek. İlk günlerdeki gibi olmasa da insanlar stok yapmaya devam ediyor.
Yarıdan fazlası çöpe gidiyor
Bu haftaki son durağım yine bir pazar oluyor. Köln kentinin en büyük pazarlarından Nippes’e gidiyorum. Burada haftanın altı günü hizmet veriliyor. Pazarcıların büyük bölümü Riha ve Mûşlulardan oluşuyor. Oraları iyi tanıyan ve herkesle muhabbeti olan bir arkadaşımla sabahın 8’inde sözleştik. Erken gitmemizin amacı, daha müşteriler gelmeden onlarla sakin sohbet edebilmek.
Pazar yerine vardığımızda tek tük yaşlı çift dışında kimse gelmemişti. İlk durağımız, Rihalı bir ailenin işlettiği tezgah oldu. Bizi sıcak bir ilgiyle karşılayan kardeşlerden Abdurrahman Özel, iki yıldır pazar işi yaptığını anlatıyor. Üç yıldır yaşadığı Almanya’da başladığı pazar işinde Koronavirüsten dolayı yüzde 30 oranında düşüş yaşadığını söyleyen Özel, şunları dile getiriyor: “Masraflarımızı karşılayamayacak duruma geldik. Yanımızda çalışan insanların maaşlarını ödemekte bile zorlanıyoruz. Eskiden elimizde ne varsa satabiliyorduk. Ama şu anda bazen malın yarıdan fazlası elimizde kalıyor. Yeşil sebzeler çabuk çürüyor, dolayısıyla ertesi gün satamıyoruz. Çöpe atmak zorunda kalıyoruz. Çöpe attığımız için çöp parası da vermek zorunda kalıyoruz (gülüyor). Devlet bize yardım etmeli. Bu şekilde kimse uzun süre ayakta kalamaz” diyor.
Pazar ve marketler arasındak fiyat farkını sorduğumuzda ise Özel, şu cevabı veriyor: “Ürün farkı yok, sadece marka farkı var. Real veya Lidl gibi marketler yazıldığı için fiyatlar artıyor. Onların aldığı yerden biz de alıyoruz ama onlarınkinin yarı fiyatına satıyoruz.”
Özel kardeşlere teşekkür ederek yanlarından ayrılıyoruz.
‘Pazarcılık hamallıktır’
Dikkatimizi hemen yandaki tezgah çekiyor. Bir kasanın üzerinde oturmuş, güneşin keyfini çıkaran bir dayı. İsminin Simon olduğunu söyleyen tezgahtar, ilkin bizimle sohbet etmeyi ve yazmamızı reddediyor ama laf lafı açtıkça o bize ısınıyor, biz de ona… Hatay Rumlarından olan Simon dayı, 30 yılı aşkın bir süredir Almanya’da yaşıyor. Köln Nippes Pazar’ında ilk tezgah açanlardan biri. Simon dayı, “30 yıl önce bu gördüklerinden hiçbiri yoktu. Türkiyeli tek tezgahtar bendim. Ama Türkiyeli müşteriler vardı” diyor.
Pazar işinin nasıl bir iş olduğunu soruyoruz. Simon dayı şu cevabı veriyor: “Her sabah pazar yerine gelirim. Ben buranın Simon abisiyim. Beni sadece Türkler ve Kürtler tanımaz, herkes tanır. Pazar işi gerçekten zordur, hamallıktır diyebilirim. Ama güzel bir yönü var, o da halkla olan özgürce sohbetler… Her kültürden bir şey öğreniyorsunuz. Hepsini çok seviyorum.”
Yanından ayrılmadan önce bize anlattığı bazı şeyleri yazmak istediğimizi söyleyince, gülerek, “yaz yaz” diyor.
(Yeni Özgür Politika)