Hasmını hedeflemeyen bir politik mücadele yoktur. Her türlü mücadele araç ve biçimi, ya devleti geriletmek ya da devlet karşısında ezilenleri güçlendirmek içindir. Sonucunda sokağa bağlanmamış her çalışma faşist şeflik rejimine alanı terk etmek olacaktır. İşte koronavirüs günlerini mücadele günlerine dönüştürecek olan bu amaç açıklığıdır.
Devrimci hareket ve emekçi solun antifaşist kesimlerinden başlayarak bir dizi sol harekete ve hatta kendisini solda tanımlayan birçok kişi-aydın ve yayın organına kadar koronavirüs üzerine çokça yazılar yazıldı, tartışmalar yürütüldü, “Devrimci mücadelenin koronavirüslü günleri” hacimli sayfalarda analiz konusu edildi. Elbetteki sosyal ve siyasal yaşamın esas belirleyicisi olan, devlet politikalarına ve egemen sınıfların siyasetine yön veren, siyasi sonuçlarının yanı sıra karşı devrim cephesinde ekonomik ve hatta askeri değişimler yaratan, dolayısıyla da ezilenlerin bugününe ve geleceğine etkide bulunan koronavirüs karşısında, iktidar-devrim-sosyalizm iddialı hiç kimse biyolojik bir vaka gibi yaklaşamazdı. Öyle de oldu.
Özellikle belirtmek gerekir ki farklı kişi, kurum ve siyasi hareketlerin analizlerinde belirgin biçimde öne çıkan bir görüş mevcuttu. Hemen herkes koronavirüslü günlerin devrimci mücadele açısından bir turnusol işlevi gördüğü konusunda hemfikirdi. Ancak, burada kesişen farklı görüşlerin yolları (pratikte aynı yerde buluşuyor olsa da) iki farklı yöne uzanıyordu. Lenin’in çok sık başvurduğu bir benzetmeyle, bir çemberin sağından ve solundan yola çıkılıyor, ancak her iki yol da başladığı yerde tekrar buluşuyordu.
Bu yol ayrımında sağda yer alanlar, aslında politik mücadelenin bütün süreçlerinde benzer pozisyon sahibi öznelerden oluşuyordu ki, bu süreçte de en hızlı tutum alanlar yine onlar oldular. Site adıyla ya da parti ismiyle “Sol” olanlar, politikada esas olanın devlete karşı siyaset yapmak olduğunu unuturcasına, koronavirüs günlerini bir anlamda tatil günleri olarak ilan ettiler. Söylemlerinde ve görsellerinde “Büyük mücadele günlerine hazırlanın”, “Meydanlara tekrar geleceğiz” deniyor, ancak bugün ne yapılacağına dair somut hiçbir varlık biçimi göstermiyordu. Üstelik bu söylemler de örgütlenme ya da başkaca bir devrimci çabanın kapsamında değildi. Öyle ki, kimi örgüt ve partilerin kitlesel eylem fotoğraflarının altına özlemle notunu düşerek paylaşımlar yaptığını dahi görmüş olduk.
Ancak bu verilerden yola çıkarak, bu ya da benzeri pratikler sergileyen siyasi öznelerin, egemenlerin “aynı gemideyiz” mavallarına inandıklarını söyleyemeyiz. Zaten kendileri de bunun altını özel olarak çiziyorlar. Ancak, Lenin, “Sosyalist olduklarını iddia edenlerin diline değil, eline bakın” diye öğütlüyordu. Elde ise “evde kalın” çağrılarına uyum göstermekten başka hiçbir şey yok. Neler söylenmiyordu ki? “Sonuçta siyasi öncüler de biyolojik varlıklardı” ve pandemi koşullarında sokağa çıkmak mümkün gözükmüyordu. Bu yüzden kendileri eylemli bir var oluş sergilemedikleri gibi böyle bir çağrı da yapmadılar. Egemenlerle aynı gemide kalmayı kabul ettiler.
Bu görüş açısı, devrimci mücadeleyi, sokağı ve eylemi öylesine kötürümleştiren bir görüş açısıdır ki, emekçi soldan “gençlerin halka dayanışmasını” örgütlemek adına “herkese zorunlu sokağa çıkma yasağı” dahi ezilenler adına talep edilmiştir.
Neyse ki, siyasi mücadeleye “sağlık molası” verenlerin sesi, iki temel nedenden ötürü gök kubbede bir seda olarak asılı kalıyor. İlk olarak kapitalist sistem ve onun coğrafyamızdaki siyasi karşılığı olan faşist şeflik rejimi, ezilenlerin temel hak ve özgürlüklerini koruyarak evde kalmasına müsaade etmiyor. Evde kal çağrısı işçi ve emekçilerin yaşam mücadelesi karşısında anlamsızlaşıyor. Politik öncülük iddiasında olanlar evde oturmayı “zorunluluk” adıyla geçiştirirken, ezilenlerin başka bir zorunluluk sonucu evden çıkmalarına seyirci kalıyor.
İkinci olarak ise gittikçe artan ve sokağı zorlayan biçimde gerçekleşen öncü-devrimci çıkışlar, ezilenlerin istek, özlem ve taleplerini pratik politikanın içerisinde eylemiyle var ediyor. İnat ve ısrarla oluşturulmaya çalışılan devrimci çizgi, en geri kavrayış ve sinik tutumları kendi çeperinde sıkışmaya mahkum ediyor.
POLİTİK MÜCADELEDE BİR KURAL: SÖZ VE EYLEMİN BÜTÜNSELLİĞİ
Ezilenlerin kurtuluş mücadelesinin gelişimi ve devrimci kitle hareketinin kuvvetlendirilmesi yolunda yukarıda belirtilen görüşlerin hareketsizlik ve siyasi ölüm anlamına geldiği açık. Açık ve anlaşılır olmayan çokça mücadeleden, öncünün tarihsel rolünden, daha etkili eylemlerden bahsedip, sosyalizmin eylemli bir ajitasyon ve propaganda faaliyetinin konusuna dönüştürülmesine burun kıvıran, ancak tüm bunlara rağmen eylemli bir politik varlık sergilemeyen kesimlerin tutumudur. Öyle ki, kimi siyasal özneler ve hatta tek tek kişiler kaleme aldıkları kimi değerlendirme yazılarında devrimci mücadelenin ölüm fermanını okudular. Bu kesimlerin görüşüne göre koronavirüs devrimci özneler için sonun ilanı olmuş, düzeniçilik kangren bir hal almıştır. Yine bu kesimler için öncü kararlılıkla sokağa çıkanlar pek de önemli değildir. Kendi eylemsizliklerinin girdabında herkesin üzerine tam bir sessizlik çöktüğünü düşünürler. Kaldı ki öncü eylemlerin bu kesimlere göre ya politik niteliği zayıftır ya da eylemler meselenin esasını kavramaktan uzak çabalardan ibarettir. Bu görüşe göre koronavirüse karşı gerçek devrimci mücadelenin yolu ‘sınıf mücadelesinin ve devrimci savaşımın yükseltilmesinden’ geçmektedir.
Sınıf mücadelesini büyütmek ve devrimci savaşımı yükseltmek gibi iddiaların politik mücadele ve onun eylemi olmaksızın bir anlam ifade etmediğini şimdilik bir kenara bırakalım ve devam edelim. Bu sözler, devrimci mücadele içerisinde hafife alınabilir sözler değildir. Öyle ki bu görüşleri dile getiren ve eylemsizliğe savaş açtığını ilan eden bir siyasi özne, aynı zamanda eleştirilerinin ağırlığına denk gelecek bir siyasi var oluş ve eylemi de vaat ediyor demektir. Ancak koronavirüs günleri gösterdi ki, devrimci sosyalistler ve emekçi solun birkaç diri öznesi dışında sokakta ısrar eden bir çizginin inşasına yönelen olmadı. Devrimci savaşı ve sınıf mücadelesini yükseltin çağrısı tüm keskinliğine rağmen pratik bir eylemin ifadesi olmadığı müddetçe “büyük kavga günlerine hazırlanın” diyen çizginin yanına düştü. Söylemi sokaklara çıkın derken, en “sınırlı” pratik görevleri dahi yerine getirmedi.
Oysa faşist şeflik rejimine karşı tutarlı bir mücadele yürütmeyi amaçlayan her öznenin AKP-MHP faşizminin hesaplarını bozan politik bir plana ve onun eylemine sahip olması, ezilenlerin istek ve taleplerini mücadele konusu haline getirerek onların örgütlülüğünü güçlendirmeyi hedeflemesi gerekirdi. Süreç, ajitasyon ve propaganda faaliyetlerini yoğunlaştırmayı ve sosyalizmi somut maddi bir güç olarak kitleler içerisinde var etmeyi gerektiriyordu.
Bu bakımdan koronavirüs günleri, devrimci mücadelenin en bilindik sözlerini bir kez daha göndere çekti. “Örgütü örgüt yapan, onu kitlelerle buluşturan yaldızlı sözler değil devrimci eylemdir.”
Burada bir noktanın altını tekrar pahasına da olsa çizmek gerekiyor. Elbette sınıf mücadelesini yükseltmek, devrimci savaşı geliştirmek, faşist şeflik rejimiyle en sert çarpışmaları göğüslemek daha doğrusu bunları günün devrimci görevi olarak analiz etmek, kimsenin itiraz etmeyeceği ve her dönem doğru olan nesnelliklerdir.
Ancak sınıflar mücadelesi ve devrimci kitle hareketi gökten gelen bir kararla yükselmiyor. Aksine bunun için somut siyasi çalışma ve eylem gerekiyor. Öncülük iddiasını dillendiren herkes için faşist şeflik rejimine karşı “bugün” ne yapılacağını belirlemek, koronavirüsün nasıl mücadele başlıkları oluşturduğunu saptamak, kapitalist yağmacılığın tüm yıkıcılığını anda kitlelere göstermek, işçi, emekçi ve tüm çalışanların koronavirüs karşısında yaşamsal taleplerini haykırmak, devletin sokakları boşaltarak hegemonya kurmasını önlemek ve kitlelerin moralman yıpratmasına müsaade etmemek, “sınıf mücadelesini” yükseltmenin bilinen en geçerli yoludur. Tüm bunlardan yalıtılmış ve dahası bunu siyasi dert edinmemiş mücadele çağrıları sonuç getirmeyecek ve dahası “devrimci mücadeleyi yükseltmeye” değil, durağanlığa ve hareketsizliğe sevk edecektir.
MÜCADELENİN TÜM BİÇİMLERİ SOKAKTA KESİŞİYOR
Koronavirüs günlerinde, faşist şeflik rejimine karşı mücadele etmenin, kapitalizme karşı sosyalizm bayrağını yükseltmenin en önemli şartı eylemdir. Ve eylem bugün, çok farklı araç ve biçimlerde gerçekleşebilir. Bunun özgün örnekleri de yaratılmaya devam ediyor. Koronavirüs günleri hangi eylem biçimleri olursa olsun, sokağı ve eylemi hedeflemediği koşullarda zaman içinde anlam kaybına uğrayacağını gösteriyor.
Çünkü bugün için sokak, ifade ettiği tarihsel anlam kadar güncel politik değerlerle yüklüdür. Devrimci kitle hareketinin gelişeceği, faşist şeflik rejimiyle büyük hesaplaşmaların görüleceği yerdir. Devrimci öncüler ancak sokağa sıkıca tutunarak politik bir kuvvet olacaktır.
Niye mi? Çünkü politikanın karşı öznesi olan AKP rejimi sokaktadır. Koronavirüs günlerinde emekçilerin haklarını gasp etmek için durmamış, kayyum gibi faşist uygulamalarına her şart altında devam etmiştir. Örneğin yeni Osmanlıcı-sömürgeci hayallerle başlattığı savaşa ara vermiş midir faşist şeflik rejimi, meclisten çocuk istismarını geçirirken beklemiş midir? Keza sosyal mesafe kurallarına uymak adına saldırmadığı bir eylem yokken, sosyal medyada ezilenlerin taleplerini dile getirenlere, devrimci demokratik kurumlara yönelik baskılar ve gözaltılar sürmüştür. Ölümsüzleşen devrimci sanatçıların defnedilmesine dahi müsaade etmemiş, solunum yolu tıkanıklığı ile anılan koronavirüs zamanlarında gaz bombası kullanmaktan geri durmamıştır.
Öyleyse hesap da sokakta görülecektir. Çünkü hasmını hedeflemeyen bir politik mücadele yoktur. Her türlü mücadele araç ve biçimi, ya devleti geriletmek ya da devlet karşısında ezilenleri güçlendirmek içindir. Sonucunda sokağa bağlanmamış her çalışma faşist şeflik rejimine alanı terk etmek olacaktır. İşte koronavirüs günlerini mücadele günlerine dönüştürecek olan bu amaç açıklığıdır.
Unutmamak gerekir ki; tarihin bazı anları sıçramalı gelişimle, bazı anları ise küçük gözüken birikimlerin çoğalması ve bir anlamda patlamasıyla karakterizedir. Gün, bu birikimleri sokakta çoğaltma günüdür. Devrimci sosyalistlerin bu konudaki öncü girişimleri, emekçi soldan kimi öznelerin samimi ve militan tutumları çoğaldığı ve birleşik bir eylemin yaratıcısı olduğu ölçüde bugün için küçük gözüken birikimler büyük gelişmelerin tetikleyicisi olacaktır.
(ETHA)