Bu yazı Atılım gazetesi Avrupa ekinin 7 Nisan tarihinde çıkan 426. sayısında gündem gündem köşe yazısı olarak yayınlanmıştır.
8 Mayıs’ı 9 Mayıs’a bağlayan gece, Berlin saati ile 00:16’da, Moskova saati ile 01:16’da Hitler Faşist Diktatörlüğü SB ve Kızıl Ordu karşısında teslimiyet bayrağını çekti. Teslimiyet deklarasyonu imzalandı. Milyonlarca insanın ölümünden sorumlu faşist soykırımcı odak (İtalya-Almanya) yıkılmış, ikinci dünya savaşı bitmişti.
9 Mayıs sabahı Kızıl Ordu’nun başkomutanı Josef Stalin duyurdu: “Almanya’ya karşı büyük zafer günümüz geldi. Kızıl Ordu’ya ve müttefiklerimizin kuvvetlerine diz çöktürmeye çalışan faşist Almanya, mağlup olduğunun farkına vardı ve koşulsuz teslim olduğunu ilan etti.”
Artık Avrupa’da 8 Mayıs, Rusya ve eski SB ülkelerinde ise 9 Mayıs, Zafer Bayramı olarak kutlanacak, antifaşist anavatan savunmasının ölümsüz savaşçıları anılacaktı.
Zaferin üzerinden 75 geçmiş olmasına rağmen, o gün Kızıl Ordu savaşçılarının canları pahasına özveriyle yarattıkları değerler kuşku yok ki tehlikede. Dahası, Avrupa burjuvazisi Avrupa Parlamentosunda yeni antikomünist kararlar ile faşizmin zaferini onu yaratan özneden, Kızıl Ordu ve SB’den koparmak istiyor.
AB’nin kuruluş kodlarına işlemiş resmi ideolojinin özü ve Stalin özelinde geliştirilen antikomünist propaganda, bugüne dek bedelleri ve kazandığı zaferden dolayı dışta tutulan antifaşist anavatan savunmasına da genişletilerek, bir tarafta işçi sınıfı ve ezilenlerin belleğindeki antifaşist tecrübelere ve geleneğe fütursuzca saldırıyor, diğer tarafta komünizmin kazanımlarının yeni nesillerce öğrenilmesi ve bilince çıkarılmasını önlemek istiyor.
Faşizmin yükselişte olduğu bir tarihsel dönemeçte Avrupa mali oligarşisi, Kızıl Ordu anıtlarına savaş açarak faşizmi tarihsel bakımdan aklarken yeni faşist harekete de ideolojik avantaj sağlıyor. Komünizmin sembolleri yasaklanırken politik özgürlüklere daha kapsamlı saldırıların geleceğinin sinyalleri veriliyor.
SB’de 8-9 Mayıs’ta zaferi kutlama ve yaralıları/savaşçıları onurlandırma esastı, artık onu antifaşist savaşımın bir mücadele günü olarak işlevlendirmek, hatırlamak ve savaşmak esastır. Zaferi hatırlamak ve ondan öğrenmek, günümüz antifaşist mücadele görevleri için dersler çıkarmak anlamına gelir.
Yeni Faşizmin güçlendiği şu günümüz dünyasında 8-9 Mayıs’ı güncel görevler ışığında anlamlandırmak gerekiyor. Zafer gününü antifaşist mücadele günü olarak işlemek, günümüz dünyasının antifaşist görevlerini formüle ederek kutlamak/işlemek, devrimci politikanın bir konusudur.
Yeni faşizim daimi hazırlığı (politik, örgütsel ve askeri) devam ederken, özel bir saldırı döneminden geçiyoruz. Kapitalist emperyalist sistemin politik krizi, yeni faşist ideolojilere kapı aralıyor. Parlamentarist yoldan kitle tabanını geliştirdiği kadar milis ve bireysel savaşçılar yoluyla da savaşçı gücünü oluşturuyor. Aşağı yukarı bütün ülkelerde durum bu.
Göçmenlere yönelik savaşçılık, kitle katliamları vb. yeni faşist yükselişin hangi eksende geliştiğini ortaya koyuyor. Pandemi koşullarında Komplo Teorileri, Üçüncü Görüş’cü ırkçı teoriler ve yeni faşist mülteci düşmanı “özgürlükçülük” türüyor ve yayılıyor.
Kaba hatlarıyla çizdiğimiz bu tabloda günümüz antifaşist görevleri neler? 75. Yılında Zafer nasıl kutlanmalı?
8 Mayıs’ın Avrupa’da ırkçılığa ve faşizme karşı mücadele günü ilan edilmesi, Hanau katliamı sonrası 8 Mayıs’ın “genel grev” olarak örgütlenmesi çağrısı var.
Faşizme karşı mücadeleyi, göçmenlerin antifaşist karşı taarruzunu hazırlamayı öncelik kabul ederek başlamalı, antifaşist özsavunmayı hazırlama görüş açısıyla hareket etmeli antifaşist güçler.
75. Yılında Zafer kutlu olsun. Kızıl Ordu’nun izinde yürüyen ve antifaşist mücadeleyi büyütenlere şan olsun.