Gazi ayaklanmasının komutanı Hasan Ocak, 21 Mart 1995 tarihinde gözaltına alındı. İşkence ile öldürülmüş bedeni ailesi tarafından 17 Mayıs’ta Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’nda bulundu. 19 Mayıs’ta binlerce kişinin katıldığı törenle Gazi Mahallesi’nde sonsuzluğa uğurlandı. Devlet, binlercesi gibi O’nun bedenini de kaybetmek istedi. Ancak ailesi, yoldaşları, insan hakları savunucuları buna izin vermedi. Bugün de devam eden Cumartesi Anneleri’nin mücadelesinin temeli Hasan Ocak kampanyası sırasında atıldı.
İstanbul’un Gazi Mahallesi’nde 12 Mart’ı 13 Mart’a bağlayan gece, devlet, kontrgerilla güçleri ile katliam saldırısı başlattı. Alevi halkının yoğun olarak yaşadığı ve devrimci örgütlerin etkin olduğu mahallede aynı anda dört kahvehane ve bir pastane tarandı. Saldırıda Alevi dedesi Halil Kaya, katledildi. 5’i ağır olmak üzere 25 kişi yaralandı. Saldırganlar gasp ettikleri taksinin şoförünü de katledip aracını ateşe verdi. Bunun üzerine halk faşist saldırıya karşı sokağa çıktı, Gazi Karakolu’na yürüdü. Karakoldan halkın üzerine ateş açıldı, Mehmet Gündüz adlı bir vatandaş daha katledildi. Halkın öfkesi dinmedi, sokaklara barikatlar kuruldu, isyan başladı.
İstanbul, 4 gün boyunca süren görkemli bir antifaşist direnişe tanıklık etti. Kontrgerillanın Gazi Mahallesi’nde işlediği cinayetler, ayaklanan on binlerce emekçinin dört gün boyunca süren eylemleri ile yanıtlandı. Direnişin ikinci cephesi 1 Mayıs Mahallesi’nde açılırken, dört bir yandan emekçiler, direnişin yanında saf tuttular, sokağa çıktılar. Antifaşist direniş tüm ezilenleri sardı. İstanbul’un Alibeyköy, Kartal, Gülsuyu, Tuzla, Esenyurt, İkitelli, Altınşehir ilçe ve semtlerinde sokak gösterileri düzenlendi. Öğrenciler boykotlar gerçekleştirdi, sokak gösterilerine öncülük etti. Ayaklanma sırasında devlet, Gazi Mahallesi’nde 17, 1 Mayıs Mahallesi’nde de 5 emekçiyi katletti. Cenaze törenleri de halkın faşizme karşı öfkesine sahne oldu.
21 MART’TA GÖZALTINA ALINDI
MLKP’nin kurucu üyesi olan Hasan Ocak, Gazi ayaklanmasına önderlik eden komutandı. Katliam saldırısının başladığı ilk andan itibaren ayaklanmanın başındaydı. Barikatların kurulmasından şehitleri uğurlama törenine kadar isyanın her aşamasında iradesi vardı. Bu nedenle de 21 Mart’ta siyasi polis tarafından kaçırıldı. Ağır işkencelerden sonra telle boğularak 26 Mart’ta katledildi. Devlet O’nu da gözaltında kayıplar listesine eklemek istedi. Ancak ailesi ve yoldaşlarının dişe diş mücadelesi ile cenazesi 17 Mayıs’ta Altınşehir kimsesizler mezarlığında bulundu. 19 Mayıs günü de binlerce kişinin katıldığı törenle sonsuzluğa uğurlandı.
“Hasan Ocak’ı sağ aldınız, sağ istiyoruz” sloganı ile başlayan mücadele, tüm kayıpların akıbetlerinin açıklanması ve sorumluların yargılanması talebi ile devam etti. Bugün de devam eden Cumartesi Anneleri’nin mücadelesinin temeli Hasan Ocak kampanyası sırasında atıldı
HASAN OCAK KİMDİR?
Dersim’in Çukur köyünde 13 Nisan 1965 tarihinde dünyaya geldi. Elazığ’da geçen yıllarına, Siirt Öğretmen Okulu yıllarını eklemiş ve 1986 yılında İstanbul’a gelmişti. Cunta sonrasında sürdürülen mücadelenin kesintiye uğradığı, güçlerin zayıfladığı ve dağınıklıkla yüz yüze kalındığı bir dönemde, bu koca kenti tanımayan, henüz yirmi yaşındaki deneyimsiz genç, üzerine düşen görevleri tereddütsüzce üstlendi. Ölümsüzleşen devrimcileri hatırlatarak, “Yaşamın biricik anlamı var: Onlar gibi yaşayabilmek ve yine onlar gibi veda edebilmek dünyaya” diyordu.
En elverişsiz koşullarda başladığı kavgada kısa sürede polisin eline düştü. Gizli basım işinin başındaydı. Devletin susturduğunu sandığı illegal gazetenin yeni bir sayısıyla yakalandı. Dozu gittikçe artan ve iki hafta boyunca süren işkencelerde, adından başka hiçbir şey söylemedi. İşkencecileri yendi. Yaklaşık üç ay sonra yoldaşlarına ve kavgasına kavuştuğunda bahtiyardı. Aklında ve yüreğinde tek bir sözcük vardı: İleri! İdeolojik seviyesini yükseltmeyi ve siyasal bilincini güçlendirmeyi bunun en temel koşulu saydı. Genç komünist, yayınevlerinin ve sahafların kapılarını aşındırmaya başladı.
Beyazıt sahaflarından kitap alıp eve gitmek üzereyken ikinci kez gözaltına alındı. Sorguda, kendisine “bir adam vermesi” için yalvaran işkenceci tim Bayram Kartal’ı “adam mı, ben varım ya” diye yanıtlamak O’na hastı. İşkencelerin 17 gün sürdüğü bu geceli gündüzlü savaşta, işkenceciler onun daha da bilenmiş olduğunu gördüler. Bir kez daha kazanmıştı.
’88 sonlarından itibaren yine gizli baskı görevinin başındaydı. Son derece disiplinli, türkü söyler gibi keyifle yapıyordu işini. Sık sık onarım sorunu çıkaran baskı aletlerini tamir etmeye uğraşıyor, illegal gazeteyi, bildiri ve kuşları zamanında yetiştirebilmek için olağan üstü bir gayret ve büyük bir şevkle çalışıyordu. Baskı yapamaz hale geldiğinde çaresiz kollarını kavuşturup oturmadı. Devlete ve burjuvaziye ait baskı aletleri ne güne duruyordu. Bir yolunu bulup, gece girdiği, gerekli malzemeleri taşıdığı başka mekânlarda sabah saatlerine değin gazete, bildiri kuş basıyor, sonra ağır mı ağır çantalarını yüklenip yoldaşlarına iletiyordu. Yıllarca sürdürdü bu görevini. Üstelik giderek artan bir disiplin ve şevkle. Baskı yerlerinin en az masrafla kurulması için olağanüstü bir titizlik gösterdi. Pek çok kez kıl payı atlattı aramaları.
Tüm bu süreçte değişik nedenler veya özel görevlerle bir araya geldiği yoldaşlarının nezdinde büyük bir sevgi ve saygı kazanmıştı. Mütevazı, özverili, sempatik, neşeli ve güven deryasıydı. Yoldaşlarının üzerine titrerdi. Kolektif olanakları görülmemiş bir titizlikle korur, ortaya çıkan imkânları faaliyetin ihtiyaçlarına sunmayı başarırdı.
BİTİMSİZ BİR COŞKU VE MORALLE ÇALIŞIYORDU
Basım sorununun ve kimi özel görevlerin yükü kısmen omuzlarından alınıp örgütçü kadro olarak görevlendirildiğinde nasıl bir sonuç alacağı merak konusuydu. Sözcüğün gerçek anlamında deneyimsizdi. Görevi gereği yıllarca tecrit bir pozisyonda çalışmış, sınırlı sayıda yoldaşı ile iletişim kurmuştu. O’nu İstanbul’da önem verilen ve o dönem dağınıklığa uğramış bir alanın yönetici komitesinde görevlendiren yoldaşlarının tek güvencesi, mücadele bağlılığı, yılmazlığı ve bıkmak usanmaz bilmez kişiliğiydi.
Üstlendiği görevde kısa sürede kazanımlar elde etti. Örgütçü yetenekleri yediveren gül gibi açtı. Çalışma alanına, militanlığı, engel tanımazlığı, komünist içtenliği, disiplini, ileri yürüme arzusunu ve coşkusunu taşıdı. Bulunduğu yönetici komitede bir adım öne çıktı. Yeni sorumluluklar üstlendi. O’nu her yerde görmek mümkündü; birim örgütlerine ait toplantılarda, eğitim çalışmalarında, askeri ve propaganda malzemelerinin ulaştırılmasında, gezilerde, afiş çalışmalarında, tek tek yoldaşların sorunlarının konuşulduğu birebir görüşmelerde, alınan kararların uygulanıp uygulanmadığını saptayan denetimlerde, gösterilerin planlanıp hazırlanmasında.
O’nun faaliyet alanları hızla canlandı. Yeni insanlar öne çıktı, örgütler kuruldu, eylem düzeyi yükseldi. O sorumluluk bölgesindeki yoldaşlarının gözünde iyi bir önder, yiğit bir komutan, komünist yaşam tarzını ve yoldaşlık ilişkilerini ete kemiğe büründürmüş özel bir örnekti.
Yakındığını gören hiç olmadı. Örneğin çok sevdiği halde saz çalıp türkü söyleme olanağı bulamaması veya uykusuzluktan yorgunluktan bitkin düşen bedeni, kızaran gözleri ya da benzeri herhangi bir şey konuşma gündemine bile girmezdi. Terslikler, istikrarsızlıklar, birikmiş sorunlar, çeşitli türden engeller, coşkusundan, şevkinden hiçbir şey eksiltmezdi.
Delege seçimlerinde yoldaşlarının tümünün oyunu alarak Birlik Kongresi’ne katıldı. Kongrede mütevazı, çalışkan ve sempatik bir yoldaş olarak dikkat çekti. Güvenlik işinde görevlendirilen ekipte yer aldı. MLKP-K’nın ilan edildiği saati-dakikayı kaydedecek denli heyecan ve mutluluk dolu olarak birliği onayladı.
MLKP-K’yı tanıtma kampanyasında, Erdal Balcı anısına yürütülen tüm faaliyetlerde, zamlara karşı örgütlenen protestolarda, 8 Mart çalışmalarında faaliyet alanı tüm canlılığıyla ayaktaydı. Görülmemiş bir tempoda çalışıyordu. Bu fiziksel görünümüne yansıyacak denli belirgindi. Zayıflamış bedenine aldırmıyordu. Mutluydu. Coşkuluydu. Kabına sığmıyordu.
Gazi ayaklanması başladığında tüm birikimiyle çıktı ortaya. Ayaklanmanın örgütlenmesinde, diğer emekçi semtlere yayılmasında, ayaklanma ve protestolara gerekli malzemelerin ulaştırılmasında ve barikat başında savaşmakta hep O vardı. Tüm örgütçülüğü ve cesareti ile kavganın ortasındaydı. Yoldaşlarının ve Gazi emekçilerinin verdiği “Gazi Komutanı” nişanını bin kez hak etmişti.
GÜNÜN 24 SAATİ ZAFER YÜRÜYÜŞÜ İÇİNDEYDİ
Gazi ayaklanmasının coşkusunu taşımak için Newroz kutlamalarına yöneldi dört elle. Bir yandan 1 Mayıs materyalleri için hazırlıklara başlamıştı bile. Günün 24 saati kavganın, görevlerinin, zafer yürüyüşünün içindeydi. Sorumluluk alanlarında Newroz gösterileri için tüm hazırlıkları tamamladı, gerekli materyalleri sağladı ya da hazırlanmasını sağladı. Son bir kez gerekli denetimleri yaptı. Her şey yolundaydı.
Ankara gözaltına alınan ve kaybedilmek istenen bir yoldaşı için gerekli materyalleri hazırlayıp iletti. Newroz arifesinde birkaç kez materyallerle polise esir düşmekten kıl payı kurtuldu. Bunları her zamanki sakinliği ve rahatlığı ile yoldaşlarına anlattı.
21 Mart günü sokağa çıktığında Newroz’la doluydu yüreği. Türküler mırıldandı. Yoldaşlarının getireceği haberleri bekliyordu heyecanla. Newroz’u bir yoldaşı ile kutlamayı kararlaştırdı. Yola çıktı. Ancak 12.30-17.00 saatleri arasında Topkapı ile Yenikapı arasında gözaltına alındı. İşkenceyle katledildi.