Kira grevine başlamak için daha iyi bir zaman olamazdı. Gerekli olan tek şey seslerimizi yükseltmek ve hepimizin yaşadığı durumu kolektifleştirmektir.
Bunlar tuhaf zamanlar. Bahar geldi, endişe verici bir hızla ilerleyen bir virüsün neden olduğu bir salgın ve bizi yeni bir duruma sokan devletin totaliter yanıtı geldi. Polis yeni güçlerinin tadını çıkarırken birçok insan işini kaybetti ve daha birçoğu ay sonunu nasıl getireceklerini bilmiyorlar. Bu bağlamda, itaatsiz sesler ortaya çıkmakta ve “kira grevi” fikri güç kazanmakta. Editoryal Segadores ve Col·lectiu Bauma olarak biz, geçmişte bazı ünlü örnekleri inceleyerek ve koronavirüs döneminde bir kira grevinin nasıl görünebileceğini hayal ederek bu tür grevi araştırmak istedik. Bu yansımaların strateji ve aktiviteyle ilgilenenlere yardımcı olacağını umuyoruz. Sınırlamaya tepki olarak – eleştirel düşünce ve doğrudan eylem.
KİRA GREVİ NEDİR VE NASIL İŞLER?
Kira grevi bir grup kiracının kolektif olarak kira ödemeyi bırakmaya karar vermesidir. Aynı ev sahibine sahip olabilirler ya da aynı mahallede yaşıyor olabilirler. Bu durum başka bir kampanyanın ya da daha büyük bir mücadelenin parçası olabilir veya soylulaştırmaya karşı mücadele ana eksininde, dayanılmaz yaşam koşullarına karşı, genel olarak yoksulluğa karşı, kapitalizmin kendisine karşı olabilir.
Başarılı olmak için kira grevi üç temel unsura sahip olmalıdır:
1. Ortak tatminsizlik. Başlangıçta komşular taleplerini kolektif hale getiremese de çoğunun durumu az ya da çok aynı şekilde algılaması önemlidir. Konutlarına erişimi kaybetme riski ve yerleşik kanalların adaleti sağlayacak oluşuna güvenmiyor oluşları aşırı ve dayanılmazdır.
2. Sosyal yardım. Aşağıda göreceğimiz gibi, kira grevlerinin çoğu az sayıda bir grup insanla başlar ve oradan büyür. Bu nedenle, eylem çağrısını yaymak, şikâyetlerini iletmek, destek ve dayanışma istemek için araçlara ihtiyaçları vardır. Birçok durumda, grevciler kira grevine katılan bir mülkün kiracılarının yalnızca üçte biri ile kazanabilirler, ancak bu rakamlara ulaşmak ve grevin ikna edici bir tehdit oluşturmasını sağlamak için yeterli düzeyde sosyal yardım gereklidir.
3. Destek. Greve gidenlerin desteğe ihtiyacı vardır. Mahkeme prosedürleri için yasal desteğe, evlerini kaybedenler için konut desteğine, tahliyelerle mücadele için fiziksel desteğe ve daha büyük ölçekte baskıya maruz kalmamak için stratejik desteğe ihtiyaçları var. Birçok örnekte, özellikle bütün grevlerde, grevci kiracılar ihtiyaçları olan tüm desteği kendi aralarında buldular, birbirlerini desteklemek ve hayatta kalmak için gerekli yapılar oluşturmak gibi. Başka örneklerde, grevciler var olan örgütlerin desteğine döndüler. Ancak grev inisiyatifi her zaman başlamaya cesaret eden kiracılardan geldi.
TARİHTE GREVLER VE ORTAK ÖZELLİKLERİ
Şimdi bu üç hayati unsura tarih boyunca büyük kira grevlerinde nasıl ulaşıldığına bakacağız.
De Freyne Mülkü, Roscommon, İrlanda, 1901
1901 yılında Roscommon’da -İrlanda’da büyük bir toprak sahibi olan Baron De Freyne’ye ait çiftliklerde- kira grevi ortaya çıktı. Önceki on yıllar boyunca, bölgedeki kiracılar, İngiliz sömürgeciliğine karşı direnişten ve Büyük Kıtlığın etkilerinden hareketle, geniş mülkleri olan toprak sahiplerine karşı örgütlenerek güçlerini pekiştirmişlerdi. Bu hareketler Roscommon’da kök salmamıştı, ancak sakinler kesinlikle pratikleri biliyordu ve kırsal kiracılığın bir parçası haline gelen bazı yarı-illegal direniş formlarına da katılıyorlardı. (Kitlesel buluşmalar, tahliyelere karşı fiziksel direniş, sabotaj, kundakçılık).
20.yüzyılın başlarında, sakinler tarımsal reform yanlısı hareketle ve ekonomik meselelerle ilgilenen milliyetçi bir örgüt olan Birleşik İrlanda Birliği (BİB) altında örgütleniyordu. Sakinler otonom grevlere başladıklarında diğer gruplar grevi desteklemek için onlarla iletişime geçerken hızlıca yerel BİB ile bağlantı kuruyorlardı. Aynı zamanda, üst düzey liderlik belirsiz bir şekilde hareket ediyor, bazen destek sağlıyor, bazen de grevi kira ve mülk kavramlarını açıkça reddetmeyen bağımsız bir girişim olarak çerçevelemeye çalışıyordu. Çünkü BİB liderliği hala toprak sahibi sınıfın bir kısmını da kendilerine katılmaya ikna etmeye çalışıyordu. Grevin gerekçeleri arasında, hasadın çoğunu yok eden ve yem fiyatını yükselten şiddetli yağmur, De Freyne’in kira maliyetini düşürmeyi reddetmesi, borçların birikmesi ve birçok ailenin tahliye edilmesi, De Freyne’nin tüm kiracıları serf gibi yaşamaya zorlarken komşu bir mülkün bazı sakinlerinin arazi satın almasına izin verilmesi gibi arazi mülkiyetine ilişkin uzun bir adaletsizlik geçmişi bulunuyordu.
Grev Kasım 1901’de başladı. Başlangıçta, De Freyne’in kiracıları, BİB onları desteklese de inisiyatif almayınca gizlice ve resmi olmayan bir şekilde kendilerini örgütlediler. Bir yıldan fazla süren grev başka mülklere de yayıldı. De Freyne’in topraklarındaki kiracıların %90’dan fazlası greve katıldı. Barikatlar kurarak, polise taş atarak ve yasadışı yeni konutlar inşa ederek tahliyelere direndiler.
Bunların hepsi ulusal bir skandala yol açtı. 1903’te İngiliz Parlamentosu kiracı çiftçilik sistemine son vererek geniş bir toprak reformu kabul etmek zorunda kaldı.
Süpürgeler Grevi, Buenos Aires ve Rosario, 1907
Ağustos 2017’de, Buenos Aires Belediyesi bir sonraki yıl için vergi zammı kararı aldı. Hemen ardından ev sahipleri kiraları yükseltmeye başladı. Yoksul bölgelerdeki durum zaten berbattı. Önceki yıl, Arjantin Bölgesel İşçiler Federasyonu (ABİF) kiraların düşürülmesi için kampanya yapmıştı.
13 Eylül’de, bir bloktaki 137 dairede kadınlar kendiliğinden grev başlattılar. Kiracıları çıkarmaya çalışan avukatları, yetkilileri, yargıçları ve polisi dışarı sürdüler. Ay sonunda yüz binden fazla kiracı ABİF tarafından seferberlik ve yapılandırmayla komitelerde örgütlenen kadınlar tarafından yürütülen greve katılıyordu. Kiralarda % 30 indirim talep ettiler; polis kiracıları tahliye etmeye geldiğinde ellerinde olan her şeyle, kurşunlar atarak ve el ele mücadele ettiler.
Grev, Rosario ve Baía Blanca’nın da aralarında olduğu başka şehirlere de yayıldı, ABİF’in başını çektiği çeşitli emek, anarşist ve sosyalist örgütlerinde de desteğini aldı. Polis baskısı yoğundu; bir seferinde genç bir anarşisti öldürdüler. Sonunda grevciler birçok tahliyeyi durdursa da ev sahiplerinin kiraları düşürmesini sağlamayı başaramadılar. Üç ay süren şiddetli çatışmalardan ve Konut Yasası uyarınca birçok örgütçünün (Virginia Bolten gibi) sınır dışı edilmesinden sonra mücadele de buharlaştı.
Manhattan Kira Grevi, New York, 1907
1905 ve 1907 yılları arasında New York şehrindeki kiralar %33 oranında artırıldı. Şehir durmaksızın büyüdü, fabrikalarda, inşaatta ve limanda çalışmaya gelen göçmenlerle şişti. Ayrıca anarşist ve sosyalist aktivitelerde de bir dalgalanma vardı. Sonbaharda, ev sahipleri kiralarda artış olacağını duyurdu.
http://etha15.com/ckfinder/connector?command=Proxy&type=Files¤tFolder=%2f&fileName=4-+Pauline-Newman.jpg&cache=31536000
Buna cevap olarak 20 yaşında bir işçi olan, Yahudi göçmen ve sosyalist Pauline Newman inisiyatif aldı, 400 kadın işçiyi de ikna ederek grev çağrısı yaptı. Henüz Aralık sonunda binlerce aileyi ikna etmişlerdi; yeni yılda on bin aile %18-20 kira düşüşü talebiyle kira ödemeyi bıraktı. Birkaç hafta içinde 2000 aile kiralarının düşürüldüğünü gördü. Bu olay, birkaç yıl süren mahalle mücadelesinin ve sonuç olarak kiraları devletin tamamen kontrol etmesinin başlangıcı oldu.
Bayan Barbour’un Ordusu, Glasgow, 1915
1915 öncesi, İskoçya’nın Glasgow şehri, savaş zamanı sanayileşme ve kırsal ailelerin göçüyle hızla büyüdü. Mülk sahibi sınıf, konutların % 11’ini boş bırakıp yeni inşaatları finanse etmemekle birlikte konut üzerine spekülasyon yaparken, işçi sınıfı kendisini daha kalabalık ve kötüleşen evlerde buldu. İskoç Konut Konseyi ve çeşitli işçi sendikaları gibi kuruluşlar, konut ve kira sektöründe yasal reformların yürütülmesi için yıllarca çalıştı, bazı yeni yasalar kazandılar, ancak genel olarak durum kötüleşmeye devam etti. Dahası Birinci Dünya Savaşı’yla gıda fiyatları yükseldi ve ülkenin erkeklerinin çoğu yurtdışındaydı. Mülk sahipleri erkekleri uzakta olan yoksul aileler üzerinden fayda sağlamanın daha kolay olacağını düşünerek avantaj elde ettiler. Ağustos ve Eylül 1913 arasında, Glasgow’da 484 tahliye gerçekleşti. Ocak ve Mart 1915 arasında ise 6441 tahliye oldu.
İşçi sınıfına zulmeden sefalet, sömürü ve katliamda Glasgow’un mülk sahipleri iyi bir fırsat gördü. Şubat 1915’te kiralara %25 zam yapıldığını duyurdular. Derhal, 16 Şubat’ta Govan mahallesinin güney kısmındaki yoksul kadınlar bir kitlesel toplantı düzenledi. Katılımcılar arasında bir yıl önce kurulan ancak henüz çok az çekiciliği olan Glasgow Kadınların Konut Derneği (GKKD) örgütçüleri bulunuyordu. Toplantıda, GKKD’ye bağlı olarak Güney Govan Kadınların Konut Derneği oluşturuldu. Asıl kirayı ödemekte ancak zammı ödememekte karar kıldılar. Bu durum tüm mahallede yayıldı.
GKKD 1 Mayıs’ta 20 bin katılımcıya miting çağrısı yaptı. Haziran’da Govan’ın kadınları kira zamlarının iptalini kazandılar. Hareket buradan büyüdü. Ekim’de, 30 binden fazla insan tüm şehirde kira grevlerine katıldı. Govanlı bir işçi olan Mary Barbour’un ardından adlandırılarak “Bayan Barbour’un Ordusu” olarak bilinmeye başlandılar. Grevi yayma ve sürdürme sürecinde mitingler ve protestolar düzenlediler ve kiracıları tahliyelere karşı korudular, polise karşı el ele savaştılar. Sendikalar silah fabrikalarında greve gitmekle tehdit ettiler; yılsonunda, grevcilere karşı cezalandırıcı fiiller askıya alınması, savaş öncesi kira fiyatlarına dönülmesi ve Birleşik Krallık’taki (kısa süre sonra tanıtılan sosyal konuta doğru önemli bir adım olan) ilk kira kontrolü yasasının çıkmasıyla başarılı oldular.
Hareket başından itibaren, İskoçya Konut Dernekleri Federasyonu gibi Sosyalist Parti’yle bağlantılı sol partilerin ve konut konusuna odaklanan diğer mevcut örgütlerin desteğini kazandı. Ancak, kadınların geleneksel örgütler yerine kendi otonom örgütlerini kurduklarını vurgulamak önemli. GKKD’nin ilk başkanı Mary Burns Laird gibi bazıları ayrıca siyasi partilerde örgütlüyken (Laird, İşçi Partisi’ndeydi), Bayan Barbour gibi diğerleri ise herhangi bir partiyle bağlantılı olmadan kendi mücadele yollarını yaratmayı seçmişti. Her durumda, GKKD’nin faaliyetleri geleneksel sol politikadan uzaktı: Toplantıları mutfaklarda, çamaşır evlerinde ve sokaklardaydı. Kısmen, kısaltmanın arkasındaki güç, yoksul kadınların günlük bakım faaliyetleri sırasında oluşturdukları dayanışma ağıydı.
Ekonomik Savunma Komitesi, Barselona, 1931
1931’de Barselona henüz yeni diktatörlükten çıkmıştı. İnsanlar hevesle demokrasinin getireceği gelişmeleri beklediler… Ve beklemeye devam ettiler. Barselona, ücretlerin % 30- 40’ını oluşturan kirayla Avrupa’nın en pahalı şehri haline gelmişti (Rakamlar da bugün benzer durumda ya da daha kötü, ancak o tarihte ortalama bir Avrupa kentinde bu rakam %15’ti). Koşullar berbattı. Kendi başlarına bir yer kiralamayı karşılayamayanların çoğu fabrika vardiyaları arasında dinlenebilecekleri “Casas de Dormir”lerde gidiyordu. Bu odaların yatakları dahi yoktu, yalnızca işçilerin kollarını dinlendirebilecekleri halatlar bulunuyordu.
Nisan ayında katılımcılarının %40 kira düşüşü talep ettiği kira grevleri başladı. Kent genelinde 45 bin ile 100 bin arası insanın dâhil olduğu grev, Aralık ayına dek sürdü. Ekonomik Savunma Komitesi (ESK), bir inşaat sendikası olan Ulusal Emek Konfederasyonu (UEK) tarafından kuruldu, grevin koordinasyonu ve yayılmasında hayati rol oynadı.
Birçok diğer grev gibi, bu grevin niteliği de barikatlar kuran ve tahliyelere birlikte direnen grevci mahalleler arasındaki dayanışmaydı. Başarılı olduklarında sokaklarda kutlama yaptılar; başarılı olmadıklarında, tahliye edilen evlere geri döndüler ve içerde kutlama yaptılar. Sabah suyu ve elektriği kesen aynı işçiler gece geri açmak için geliyorlardı. Onlar, tabi ki UEK ile bağlantıydılar. Bazen yeniden işgal edilen evlere dönen polisten bıkınca mobilyaları parçalamak için pencerelerden atıyorlardı. Bugün escrache diye bilinen bir başka taktik ise ev sahibinin evinin önünde eylem yapmaktı.
Açık ki, grev sebepsiz başlamadı: özerk topluluk geleneklerine, çok yönlü ilişkiler ağına dayanıyor ve mahalle ve akrabalık bağından büyüyordu. Hareket, UEK’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana geliştirdiği radikal kültürle de yakından bağlıydı.
Grev, Vali Oriol Anguera de Sojo ve Ekim 1934’teki ayaklanmada öldüren Mülk Sahipleri Derneği başkanı Joan Pich’in yönetiminde şiddetli baskı ile etkili bir şekilde sona erdi. Yeni demokratik cumhuriyet, tüm cephaneliğini çıkardıktan sonra eski diktatörlükten çok farklı görünmüyordu: polis, Guardia Civil (Sivil Koruma) ve yeni paramiliter polis Guardia de Asalto. Baskı için carte blanche (beyaz kart) sunan bir tıkaç kanunu olan Cumhuriyeti Savunma Kanunu uygulandı. Bazıları “hükümet tutukluları” olarak tutsak edildi ve ESK suç örgütü olarak tanındı. Tüm bunlara rağmen, devam eden protestolar gelecekteki devrimi gözlemeye devam etti.
Grevin orijinal belgelerinin çoğu, belki de bu proleter direniş örneğinden ilham alan korkunun bir sonucu olarak savaşta yok edildi. Sonuç olarak, grevde merkezi rol oynayan kadınların seslerinin büyük bir kısmından mahrum kalıyoruz. Her ne kadar UEK’nin merkezi rolünün grevin önemli bir özelliği olduğuna dair şüphe olmasa da, resmi örgütlere tarih yazımında her zaman resmi olmayan örgütlerden daha fazla ağırlık verilmektedir. Ancak, her mahalledeki grev taktiklerinin farklı oluşu bize grevin merkezileşmediğini ama her şeyden önce onu devam ettiren tüm inisiyatiflere bağlı olduğunu söylüyor.
St. Pancras, Londra, 1959-1960
St. Pancras, Londra’da, 8000 kişinin toplu konutlarda yaşadığı çoğunlukla işçi sınıfının yaşadığı bir bölgeydi.
1958’de bölge toplu konut kiralarının yükseltilmesini oyladı. Takip eden Temmuz ayının sonunda Muhafazakâr Parti’nin bölge seçimlerini kazanmasıyla bu sefer daha dramatik bir şekilde (%100 ile %200 arası) kiraları tekrar yükselttiler ve (öncesinde bölgedeki işçilerin üye olmak zorunda oldukları) sendikaları attılar. O ana kadar, küçük mahalle örgütleri mevcuttu ancak Ağustos’un gelmesiyle birlikte bir bölge mahallesinde kiracılar dernek kurdu. Ağustos sonuna doğru buna benzer 25 tane daha kiracı dernekleri oluşturuldu ve her birinden temsilciler bir araya gelerek yeni bir örgüt olan Birleşik Kiracılar Derneği’nin (BKD) merkez komitesini oluşturdu. Sekreter Don Cook, daha 1959 öncesi birkaç küçük kiracı derneğinin sekreterliğini yapmıştı. Başından beri, tabanın çoğu doğrudan eylem ve kira grevini destekledi, ancak kiracıların taleplerini Muhafazakâr Parti’yi yenmek ve bölgedeki kontrolü yeniden kazanmak için kullanmak isteyen İşçi Partisi onları geri tuttu.
1 Eylül 1959’da 4 bin kişinin katıldığı bir yürüyüş ve toplantı gerçekleşti. Katılımcılar, her bir ailenin yeni kirasının belirlenmesi için gerekli evrakların doldurulmasının reddedileceğine, birlik çağrısı yapılacağına, tahliyeye maruz kalan her bir ailenin savunulacağına söz verdiler ve sendikalardan dayanışma talep ettiler. Takip eden aylar boyunca kiracılar gösteriler düzenlemeye devam ettiler ve sendikaların desteğiyle, her blokta genellikle 200 veya daha fazla katılımcının katıldığı haftalık delege meclisleri, komiteler kurdular. Bilgiyi liderlikten tabana yaymak için üç haftalık bülten yayınladılar. Yıl sonunda, BKD 35 kiracı birliğini kapsamıştır.
Kadınlar geceleri bölge müşavirlerinin evlerinde eylemler düzenledi. Her bir müşavir haftada iki ya da daha fazla hedef alınıyordu. Pek çok uyku kaçırdılar. Bir katılımcı tarafından yazılan grevin birkaç hikâyesinden birinde (Dave Burn) kadınların “hareketin omurgasını oluşturduğunu, her gün aktif kaldığını ve birbirini desteklediğini” kabul ediliyor. Yine de, Burn’ün hikâyesinin çoğu resmi, çoğunlukla erkek delege örgütlerine odaklanıyor.
Grev 4 Ocak 1960’da etkili olacak şekilde planlandı. Başlangıçta toplu konutlardaki kiracıların %80’i kira artışını ödemeyerek sadece önceki kiralarını ödediler. Birçok tehdit ve bölgenin tahliye süreci başladıktan sonra, greve katılım tüm kiracıların dörtte birine veya yaklaşık 2 bine düştü. Şubat ayında İşçi Partisi BKD’ye Muhafazakârlarla müzakere edebilmeleri için grevi durdurmalarını tavsiye etti. BKD reddetti: grev olmadan tamamen savunmasız kalacaklardı ve birkaç aile zaten tahliye süreçlerinin ortasındaydı.
Güçlerini yoğunlaştırmak için, BKD, geri kiralamanın çoğunun kolektif olarak ödenmesini sağladı, böylece aynı anda çok fazla tahliye ile mücadele etmek zorunda kalmadılar. İlk kararlar çıkarıldı ve Ağustos ayının sonlarında üç tahliye planlandı. Kiracılar savunmalarını örgütlemeye başladılar, tek bir tahliyeye bile izin vermemek konusunda kararlıydılar. Temmuz’da, kampanyanın ortasında, BKD liderleri bölge müşavirleriyle bir araya geldiler ama müzakereler Muhafazakârların kiracılara dair herhangi bir şey duymak istemiyor oluşu sonucu başarısız oldu. O andan itibaren BKD tam kira grevine gitti ve Ağustos ortasında 250 daha tahliye kararı ulaştı.
28 Ağustos gibi, kitlesel barikatlar kuruldu; kiracılar mahalleyi uyarabilmek için gözcü ve alarm sistemi planladı, böylece işçiler halkın evlerini savunmak için mahalleye gelebileceklerdi. 14 Ağustos itibariyle tahliye kararları 514’e yükseldi. İşçi Partisi ve Komünist Parti yükselen gerilimden korktu ve grevin sonlandırılması için çağrı yaptılar ama artık çok geçti.
22 Eylül sabahı 800 polis ile saldırı gerçekleştirdi. İki saat süren çatışmada bir polis ciddi şekilde yaralandı. Polis iki evi tahliye etmeyi başardı ancak bir blokta çatışmalar öğle vaktine dek sürdü. 300 kadar yerel işçi grevi savunmak için geldi ancak işçi sendikaları destek sunmadı. Öğleden sonra polisler 14 bin kiracının yürüyüşüne saldırdı, çatışmalar devam etti.
Bölge konseyi lideri BKD temsilcileriyle görüşeceğinin sinyallerini verdi. Ertesi gün, İçişleri Bakanı tüm eylem ve toplanmaları yasakladığını duyurdu.
İsyanın yol açtığı siyasi skandal sonucu İşçi Partisi kiracıları terk etti ve onları “ajitatör” ve “radikal” olarak ilan etti. Greve dışarıdan provokatör katılımı olduğunu iddia ettiler ve bölgenin Muhafazakarlarının her seferinde diyalogu reddetmesine rağmen diyalog yoluyla çözümde ısrar ettiler. Bu sırada, müzakereler sonrası Muhafazakârlar küçük bir kira düşüşünü kabul ettiler.
Sağdan olduğu kadar soldan da saldırı altında olan BKD yeni tahliyelerin günlük tehditleriyle karşı karşıya kaldı ve daha fazla tahliyeden kaçınmak için strateji değiştirmeye karar verdi. Tahliye tehlikesi olan komşuların vadesi geçmiş kiralarını ödemeyi ve gelecek seçimlerde Muhafazakârlara karşı İşçi Partisi’ni desteklemeyi kabul ettiler. Mayıs 1961’de, İşçi Partisi bölge konseyinin kontrolünü 51’e 19 kazandı. Birkaç BKD delegesi saflarına katılmıştı ve seçim platformlarının ana planı kira reformuydu.
Kiracılar toplu konutlar için kira reformu planını bekledi… Ve bekledi… Ve bekledi. Tahliye edilen iki kiracı yeni evler buldu, ancak birkaç ay sonra İşçi Partisi müşavirleri kira reformunun mümkün olmayacağını açıkladı. Grev başarısız olmuştu.
Autoriduzione (Otomatik İndirimler), İtalya, 1970
1960’lar ve 70’ler İtalya’da güvencesiz çalışmanın ve konut kiralarının yükseldiği ve aynı zamanda insanların sömürüsüz bir dünya hayal ettikleri ve onu sürdürmeye cesaret ettikleri yıllardı. 1974 yılında, Komünist Parti’nin tarafsızlığına güvenerek, sanayi ve finans sektörlerinin en ileri görüşlü teknokratları Plan Carli’yi tanıttı. Bu Plan, emek sömürüsünü artırmayı ve kamu harcamalarını azaltmayı amaçladı.
1960’larda, İtalya’da güçlü bir özerk işçi hareketi, kadınların çok önemli bir rol oynadığı kendi kendini organize eden komitelere dayanan mahallelerde özerk bir hareketin yükselişini etkilemişti. Pratik ve acil hayatta kalmaya odaklanan bu komiteler, kiracıların ve komşuların kendilerinin hizmetlerin fiyatını düşürmeye karar verdikleri “örneğin, su veya elektrik için sadece % 50 ödeyerek” otomatik indirimler düzenledi.
Torino’da, hareket 1974 yazında önemli bir ivme kazandı. Toplu taşıma şirketleri ücretleri artırmaya karar verdiğinde, yanıt hemen geldi. Katılımcılar çeşitli noktalarda otobüsleri kendiliğinden engelledi, broşür dağıttı ve delegeleri şehre gönderdi. Oradan, en militan sendikalar popüler bir yanıt düzenlemeye başladılar: transit biletleri kendileri yazdırıyor ve gönüllüler otobüslerde bu biletleri dağıtarak önceki fiyatı talep ediyorlardı. Kolektif güç sayesinde şirketleri durumu kabul etmeye zorladılar.
Elektrik ödemelerindeki otomatik indirimler hızlı bir şekilde yayıldı, iki aşamada düzenlendi: birincisi, hem fabrikalarda hem de mahallelerde otomatik indirime katılım taahhüdünde bulunan imzaların toplanması; ikincisi, kamu hizmetleri sendikalarından faturaların ne zaman ve nereye gönderileceği hakkında sızan bilgilerden yararlanarak postanenin dışındaki nöbetçi hatları kurmak. Picketers, otomatik azaltmaya nasıl katılacağı hakkında bilgi verdi. Birkaç hafta sonra Torino ve Piedmont bölgesindeki 150.000 aile katıldı.
Torino’da otomatik indirimler daha güçlüydü çünkü bölgesel sendikalar, yükselen fiyatlara karşı her doğrudan eylem girişimini engelleyen Komünist Parti tarafından kontrol edilen ulusal komitelerden özerkti. Böylece Torino’da işçi sendikaları güçlerini ve desteklerini kendiliğinden girişimlere ve mahalle komitelerinin desteklerine verebilirken, Milano gibi şehirlerde sendikalar bu girişimleri desteklemiyordu ya da Napoli’de olduğu gibi güçlü bir sendika yoktu ilk sırada. Böylece Torino’da işçi sendikaları güçlerini ve desteklerini kendiliğinden girişimlere ve mahalle komitelerinin desteklerine verebilirken, Milano gibi şehirlerde sendikalar bu girişimleri desteklemiyordu ya da Napoli’de olduğu gibi güçlü bir sendika yoktu. Palermo gibi bazı şehirlerde, öğrenciler ve gençler yasadışı eylemlerle otomatik indirimleri mümkün kıldı.
Hareket, rantın bir ailenin maaşının % 10’unu aşmasını önlemek amacıyla kiradaki otomatik indirimlere kadar genişledi. Daha radikal sendikaların desteklediği küçük grup çabalarından mahalle komitesi girişimlerine kadar çeşitli taktikler kullanıldı. 1970’lerin ilk yarısında katılımcılar 20.000 evi işgal etti ve geçici olarak kira ticari mantığından kurtardı. Roma, Milano ve Torino’da da kira grevleri yaşandı.
Feminist hareket bu çabaların önemli bir parçasıydı. Bu bağlamda, kadınlar günümüz mücadelelerinde önemli olan üçlü sömürü (patronlar, kocalar ve devlet tarafından) ve üreme emeği teorilerini geliştirdiler.
Soweto Kasabası, Güney Afrika, 1980’lar
Soweto, Johannesburg’un yüksek nüfus yoğunluğuna sahip kentsel bir bölgesidir. 1980’lerde 2.5 milyon nüfusu vardı. Apartheid’in son on yıllarında, Soweto sakinleri aşırı yoksulluk ve sosyal dışlanma yaşadı. 1976’da Soweto Ayaklanması, bir dizi güçlü protesto ve grev ve düzinelerce ölümle sonuçlanan bir polis baskısında patlak verdi. Bölgenin maddi koşulları iyileşmeye başladı, ancak sadece sakinlerin devam eden mücadelesi sayesinde.
Konut durumu korkunçtu. Evler kalitesiz, hijyensiz ve düzensizdi. Kira ve hizmetler, konut sakinlerinin tipik maaşının üçte birine tekabül ediyordu.1 Haziran 1986’da kiraları yükseltmek için bir planın yayılmasıyla, binlerce Soweto sakini Soweto Konseyi’ne kira ve hizmet ödemeyi bıraktı. Konsey grevi tahliyelerle kırmaya çalıştı ancak sakinler şiddetle direndi. Ağustos sonlarında, polis tahliyeye direnen kalabalığın üzerine ateş açtı ve 20’den fazla insanı öldürdü. Öfke yoğunlaştı ve yetkililer tahliyeleri durdurdu.
1988’in başlarında yetkililer, ülke genelinde siyah direnişin yükselişini bastırmaya çalışmak için olağanüstü hal ilan etti. Söndürmeyi başaramadıkları tek odak noktası Soweto kira greviydi. Yıl ortasında grevler devam etti ve yetkililer bir baskı aracı olarak neredeyse tüm alanın elektriğini kesti.
Basın, grevin gerçekçi olmadığını, yalnızca genç militanların şiddetiyle sürdürüldüğünü iddia etti. Gerçek farklıydı: apartheid karşıtı hareketinin faaliyetini büyük ölçüde durduran 30 aylık olağanüstü hal olmasına rağmen, sakinlerin büyük çoğunluğu grevi desteklemeye devam etti. Sonunda yetkililer kontrolü tamamen kaybettiklerini fark ettiler. Aralık 1989’da, gecikmiş tüm kiraları iptal ettiler – 100 milyon dolardan fazla bir kayıp – tahliyeleri kesin olarak durdurdular, sakinlerle müzakere edilmesi beklenen tüm kiraları askıya aldılar ve en az 50.000 davada evlerin mülkiyeti doğrudan kiracılara verdiler.
Bu grevlerden önce, apartheid karşıtı hareket, beyaz hükümete karşı protestolarında rant grevlerini bir taktik olarak kullanmıştı, bu yüzden tüm nüfus onlara aşina oldu; bu hareketin seferberliği ve örgütleri dayanışma uygulamalarını genişletmişti. Ancak ilk büyük kira grevi, Eylül 1984’te Lekoa’da sakinlerin kendilerinden kira artışına anında bir yanıt olarak başladı; en çok ilgilenen kuruluş , Vaal Svili Derneği’ydi. Bu muhtemelen Afrika Ulusal Kongresi’nin (AUK) ve diğer kuruluşların daha sonra kullanmaya başladığı kira grevi taktiğinin kaynağıydı.
Benzer şekilde, Soweto kira grevi, acil koşullara ve hayatta kalma zorunluluklarına yanıt olarak mahallenin kendisinden ortaya çıktı. Grevin başlamasından sonra gerektiği gibi resmi yapılar oluşturularak, grevlerin organizasyonu için kilit olan gayri resmi mahalle ağlarının klasik bir örneğidir. Bazı resmi örgütlerin dışında tutulurken, kadınlar bu hayati mahalle ağlarının örgütlenmesinde ve sürdürülmesinde kilit bir rol oynamıştır.
Boyle Heights Mariachis, Los Angeles, 2017
Irkçı soylulaştırma girişiminde bulunan bir ev sahibi, Los Angeles’ın Boyle Heights semtindeki Mariachi Plaza’nın yanındaki bir binadaki az sayıda dairede kira maliyetlerini %60-80 oranında artırdı. Kiracıların yarısı, kira artışından doğrudan etkilenmeyen kiracılar da dahil olmak üzere hemen bir koalisyon oluşturdu ve ev sahibiyle diyalog talep etti. Ev sahibi her biri ile ayrı ayrı ilişki kurmaya çalıştığında, koalisyon kira grevini başlattı. Daha sonra, Los Angeles Kiracılar Birliği (LAKB) grevi desteklemeye başladı ve yasal kaynakları harekete geçirmeye ve güvence altına almaya yardımcı oldu.
Dokuz ay sonra, sadece %14’lük bir kira zammı, üç yıllık bir sözleşme (ABD’de çok nadir), ödeme yapılmaması durumunda herhangi bir cezanın iptali ve bir sonraki sözleşmeyi üçten sonra toplu olarak müzakere etme hakkı aldılar.
Burlington United, Los Angeles, 2018
Los Angeles’ta bir Latin Mahallesi olan Burlington Caddesi’ndeki aynı mülkteki üç binada, hızlı soylulaştırmadan etkilenen, evsiz Latinlerin sayısının hızla arttığı bir grev başladı. Ev sahibi kiracıların kirasını %25 ile %50 arasında artırdığında, 192 dairenin 36’sı kira grevi ilan etti; binalardaki kötü koşullar da kiracıların paylaştığı şikâyetlerden biriydi. İkinci haftaya gelindiğinde, toplam 85 dairenin neredeyse yarısı greve gitti. Bölge sakinleri grev ilanından başlayarak kendilerini örgütlediler. Daha sonra, yerel LAKB ve tahliyelere karşı çıkan yakındaki bir komşu yasal savunma aktivist örgütü grev yapanlara yardım sağladı.
Hukuk sistemi, direnişi her daire için ayrı mahkeme süreçlerine böldü. Dairelerin yarısı davalarını kazandı; diğerleri ayrılmak zorunda bırakıldı.
Parkdale, Toronto, 2017-2018
2017 yılında, aynı mülk sahibi ile birden fazla binada 300 daire işgal eden kiracılar, Toronto’nun Parkdale semtinde başarılı bir grev gerçekleştirdi. Semt hızlı soylulaştırma geçiriyordu ve söz konusu emlak şirketi, kötü apartman koşulları nedeniyle kiracıları arasında kötü bir ün kazanmış ve fiyat artışlarıyla onları zorlamaya çalışmıştı.
Şirket fiyatları artırmaya çalıştığında, bazı komşular grev ilan etmeye karar verdi; diğerleri hızlıca katıldı, meclis olarak örgütlendi. Bağlamdaki bir diğer önemli unsur, 2015 yılında başka bir mahalle mücadelesinden ortaya çıkan aynı mahalleden bir kiracı kuruluşu olan Parkdale Organize’nin faaliyetiydi. Parkdale Organize, grevi harekete geçirmeye, etkilenen binalardaki kapılara vurmaya, kaynak sunmaya ve direnç modellerinin paylaşılmasına yardımcı oldu. Üç ay sonra kira artışını engellemeyi başardılar.
Bu örnekten esinlenerek, 189 apart büyük bir Parkdale binasındaki kiracılar ertesi yıl greve başladı. Emlak şirketi kiralarda keskin bir artış kaydettiğinde, 55 dairede kiracılar bir mecliste örgütlendi ve greve gitti. İki aylık grevden sonra kiracılar taleplerini kazandı ve mal sahibi kira artışını iptal etti.
ORTAK ÖZELLİKLERİ
Bu grevlerin çoğu kadınlar tarafından başlatıldı; kadınlar hepsinde önemli bir rol oynadılar. Grevler her zaman birçok kiracının benzer koşullara maruz kaldığı bir bağlamda meydana gelir: Maaşın büyük oranını alan kira; konut kaybetme tehlikesi ve çok sağlıksız koşullar, İngiliz sömürgeciliği (Roscommon grevinde olduğu gibi) gibi bağlamsal bir konu veya bazılarını destekleyen ve diğerlerine zarar veren haksız bir reform gibi öfkeye yol açan bazı ek nedenler. Ve neredeyse her zaman bir kıvılcım var: En yaygını, kiracıların ekonomik yaşamlarında bir fiyat artışı veya azalma.
Çoğu zaman, grevler kendiliğinden başladı, bu grevlerin durduk yere ortaya çıktığı anlamına gelmez, ancak bir meclis ya da mahalle ağları aracılığıyla uygulanan sakinlerin spesifik inisiyatifinden – uygun bir bağlamda – ortaya çıktıkları anlamına gelir. Oradan ya kendi örgütlerini kurarlar ya da mevcut örgütlerin desteğini alırlar. Diğer durumlarda, resmi bir organizasyon grevin başlangıcından itibaren mevcuttur, ancak büyük sendika örgütlerinden veya partilerinden biri değil, kiracılar tarafından ve kiracılar için oluşturulan oldukça küçük bir organizasyondur. 1931’de Barselona’da büyük bir kuruluş tarafından kira grevi çağrısı yapıldığı sadece bir vaka bulduk.
Zafer şansı ile ilgili olarak, grevin olabildiğince geniş bir alana yayılması önemlidir, ancak çoğunluk içermesine gerek yoktur. Aynı mülk sahibinin kiracılarının sadece dörtte biri veya üçte birinin katılımıyla grevler kazanıldı; Belirli bir bölgede, belirli bir mülk sahibine yönelik olmayan grevler durumunda, normalliği kesintiye uğratmak için yeterli olduğu sürece, hükümette bir krizi kışkırttığı sürece, bir şehrin toplam sakinlerinin çok daha küçük bir oranı olabilir. Bireysel çözümler aramak yerine yüksek ruhları ve dayanışmayı sürdürme kararlılığı, grevci sayısından daha önemlidir.
Belki de en önemlisi olan başka bir faktör bağlama dayalıdır. Devletin baskı uygulama kapasiteleri nelerdir? İtaatsizliği bastırmak ya da çatışmayı yatıştırmak ve imajlarını düzeltmek daha mı iyi?
MEVCUT KOŞULLAR: YETERLİ DEĞİL
Gördüğümüz gibi, bir kira grevinin nüfusun her tarafına yayılması için belirli koşullar gereklidir: gittikçe daha fazla insanın konutlara erişmesini imkânsız hale getiren güvencesizlik ve her şeyin çok kötü gittiğine dair ortak bir his. Bu koşullar şu anda mevcut mu?
Giderek artan bir şekilde, büyük uluslararası yatırım fonları dünya çapında mülk satın alıyor ve rekor seviyelere kira koyuyor. Konut piyasasını yutmaya başladıkça, insanların erişim için para ödemek zorunda oldukları fiyat fırlıyor.
Örneğin, İspanya devletinde, kiralık konutların fiyatı Şubat 2020’de (bu metnin yazıldığı sırada verilerin mevcut olduğu son ay) metrekare başına 11.1 € ‘dan,% 5.6 artışla tarihi zirvesine ulaştı. En yüksek fiyatlara sahip topluluklar Madrid (15.0 €) ve Katalonya (14.5 €). Madrid şehrinde fiyat, metrekare başına % 3,5 artışla 16,3 €; ve Barselona şehrinde metrekare başına 16,8 €,% 3,7 artış. Ancak tüm turistik şehirler benzer bir artış yaşadı. 2014 ve 2019 arasında, İspanya devletindeki ortalama kira fiyatları % 50 arttı ve 2008 krizinden önceki en yüksek puanı aştı.
Aynı zaman diliminde, İspanyol devletindeki ortalama maaş% 3 bile artmadı. Konut maliyetlerinde % 50 artış ve maaşlarda % 3 artış. Ancak ortalama maaş hem çalışan insanları hem de milyonerleri içerir ve ikincisi kira ödemek zorunda değildir. Medyan maaştan veya en fazla sayıda insanın (yani kitleler arasında en yaygın maaşın) kazandığı maaştan bahsedersek, bunun çok daha az arttığını ve hatta bazı yıllarda azaldığını görürüz. Kısacası: Artık konutlara erişemeyen her zamankinden daha fazla insan var. Bu durumun son beş yıldır, koronavirüsten çok önce geldiğini gördük.
Konut erişiminin bu eksikliği istatistiklerde de görülmektedir. 2018’de, İspanya devletinde 59.000’den fazla tahliye yapıldı ve rantın ödenmemesi için tahliye oranının artması oldu. 2019 yılında Kentsel Kira Yasası ile 54.000’den fazla, % 70’e vardı. Her iki yıl da Katalonya ve Endülüs topluluklarında tahliye sayısına yol açtı. 2018-2019 arasındaki düşüş büyük ölçüde her yerde ortaya çıkan tahliyelere karşı direnç ve her yıl daha az haciz eğilimi ile açıklanıyor, çünkü daha az insan ipotek alabiliyor ve bankalar on iki yıl süren direniş sonucu sonrasında müzakere etmeye daha istekli. 2017 ve 2019 arasında, Madrid’deki evsizlerin sayısı %25 arttı, resmi olarak 2583 kişiye ulaştı, ancak diğer uzmanlar aslında yaklaşık 3000 civarında olması gerektiğini söylüyor. İspanya devletinde yaklaşık 40.000’den fazla evsiz insan var. [ABD’de yalnızca Los Angeles’taki evsizlerin sayısı bunu aşıyor.]
Koronavirüs salgını sadece bu durumu şiddetlendirir. Birçok insan işini kaybetti; hükümetin acil durum önlemlerinin polis ve askeri güçlerini arttırmak, finansal kurumları, işadamlarını ve ipotekleri olan insanları korumakla daha fazla ilgilenmesi şaşırtıcı değildir ve bu nedenle en güvencesiz insanları korumasız bıraktı – kiracılar, kâğıtsızlar ve evsizler. Öte yandan, dayanışma girişimlerinin balkonlarda cacerolazos (tencere ve tavalarla gürültü gösterileri) ve sosyal taleplerin hızlı bir şekilde genişlemesi, hükümet tarafından uygulanan kuşatma durumuna rağmen, ışık hızında yayıldığı bir zamandır.
Kısacası, sadece bir kira grevi için doğru zaman değil, şu anda bu tür girişimleri organize etmek için her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Eğer şu an olmazsa – konut güvencesizliği, salgın ve sosyal girişimlerin hızla yayılması için tüm zamanların en yüksek seviyesi – belki de kira grevi başlatmak için uygun bir zaman asla olmayacak?
KİRACILARIN ENDİŞELERİ
Greve katılan kiracıların bazı endişelerinin olması oldukça anlaşılırdır.
Pratik ve Yasal Endişeler
İlk endişeler, basitçe, kira grevlerine tamamen aşina olunmamasından kaynaklanmaktadır: Bildiğimiz kadarıyla İspanya’da 1931’den beri kira grevi olmamıştır. Peki, nasıl gerçekleştirilmeli? Haklarımız nelerdir ve kira ödemeyi durdurursak olası cezalar nelerdir?
Kira grevine katılmak için kısaca anlatacak olursak iki şey yapmak gerekir: Ödeme yapmayı durdurun ve diğer insanlarla iletişime geç. Durumu ödeme yapmadığınız ev sahibine bildirebilirsiniz ya da bildirmeye de bilirsiniz. Kira ödemeyeceğinizin mesajını iletmeniz direnişi güçlendirebileceği gibi bazı ev sahiplerinin birden çok kiracısının direnişe katılması da mesajınızı ve direnişi güçlendirir. Örneğin Büyük Kanarya Kiracılar Birliği ev sahiplerine gönderilecek bir form taslağına sahip.
İkinci adım oldukça önemlidir: Kira grevine katıldığınızı başkalarına bildirmek. Ne kadar çok insan katılırsa, her insan için o kadar az tehlike olur. Komşularınızla konuşmak, greve katılmaya teşvik etmek grevi büyütmenin en iyi yoludur. Ayrıca diğer kira grevi ağları ve topluluklarıyla görüşmek bölgenizde dayanışmayı büyütmek oldukça önemlidir. Bunlar mahalle dernekleri, konut veya kiracı sendikaları ve hatta UEK gibi dayanışmaya dayalı işçi sendikaları olabilir. Kaç kişinin grevde olduğunu az çok biliyorlarsa, tahliye sürecinde bilgi ve kaynak dağıtabilecek ve toplu savunmanın düzenlenmesine yardımcı olacaklardır. Unutmayın: Birlikte çok daha güçlüyüz. Dayanışma ve emek örgütlerinin ne kadar insanın grevde olduğunu bilmesi, bilgi dolaşımını ve direniş için gerekli kaynakların dağılımı kolaylaştırır, olası tahliye işlemlerine karşı grevi birlikte savunma olanaklarını güçlendirir. Unutmamak gerekir ki, biz birlikte güçlüyüz.
Yasal sonuçlara gelecek olursak, eğer kirayı ödemeyi durdurursanız ev sahibi sizi dairenizden atmak için tahliye işlemlerini başlatabilir. Ancak pek çok örnekte görüldüğü üzere, eğer bir mülk sahibinin birden fazla kiracısı kira ödemeyi durduğunda, mülk sahibi kira indirimi içerebilecek bir anlaşmaya varmaya zorlanabiliyor.
Mevcut kriz gibi genel bir kriz durumunda, birçok insan greve giderse devletin tahliye sürecine müdahale etmesi çok olasıdır.
DUYGUSAL ENDİŞELER
Duygusal yön bir kira grevinde esas konulardan biridir. Güvencesiz konut sorunu her yerde, her gün var olmaya devam ediyor. Kira grevini harekete geçirmenin temel unsuru, artık yeter diyenlerin, risk almaya karar verenlerin, inisiyatif almaya cüret edenlerin cesaretidir. Bu bir paradoksu barındırmakta: Herkes cesaret ederse, zafer neredeyse kesindir ve ortada çok az risk vardır. Ancak herkes tereddüt ederse, grevin güvenliği olmadan, cesaret eden az sayıda kişi evlerini kaybedebilir.
Yine de şu anda avantajımız var. Mütevazı mahallelerden milyonlarca insan aynı durumda ve hepimiz zaten bu durumda olduğumuzu biliyoruz. Risk alan sadece “birkaç” kişi olmayacak, çünkü hali hazırda işini kaybeden ve kiralarını ödeyemeyecek olan on binlerce kişi var ve bu sayı artmaya devam edecek. Sessizliğe bürünürsek, hiçbir şey riske atmayabiliriz, ama aynı şekilde evlerimizi kaybedebiliriz. Fakat seslerimizi yükseltir ve mücadelemizi kolektifize edersek, kazanacak her şeyimiz ve kaybedecek hiçbir şeyimiz olmaz. Biraz daha ayrıcalıklı insanların bile (bir ay, iki ay, üç ay para ödemeden hayatta kalabilen veya işlerini koruyanlar) başka yolu olmayan binlerce insana katılırlarsa kazanacakları çok şey var, çünkü hiçbirimiz karantinanın ne kadar süreceğini veya bunun sonucunda ortaya çıkan ekonomik krizin ne kadar süreceğini bilmiyoruz. Pandemiden bağımsız olarak İspanya’daki şehirlerin çoğunda, zaten konutlara olan erişimimizi kaybediyorduk. Eğer normal yaşam geri gelirse turizm, Airbnb, soylulaştırma ve sürekli artan rantın dayanılmaz baskısı ile birlikte geri dönecektir.
Başka bir avantajımız daha var. Olağanüstü hal sırasında mahkemeler de felç oluyor. Bazı şehirler hali hazırda tüm tahliyeleri erteledi ve diğer bazı belediyeler ise bunları idare edemeyecek veya oldukça yavaş bir şekilde gerçekleştirebilecek.
Kira grevine başlamak için daha iyi bir zaman olamazdı. Gerekli olan tek şey seslerimizi yükseltmek ve hepimizin yaşadığı durumu kolektifleştirmektir.
KİRA GREVİNE ÖZGÜ ÖRGÜTLENMELER
Toplumsal örgütler kira grevinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Grevi toparlayabilirler, destekleyebilirler – ya da ona zarar verebilirler. Peki, konut hareketi ve örgütler arasındaki güçlü ve etkili ilişkinin özellikleri nelerdir?
İlk olarak, konut hareketlerinin gerçekliğini tanımalıyız. Bu hareketler kimlerden oluşmakta? Hareket, kötü barınma koşullarından muzdarip olan veya konutlara erişimi kaybetme tehlikesi olan herkesten oluşmaktadır. Güvencesiz olanlar, kaybedecek hiçbir şeye ve kazanacak her şeye sahip olanlar; kira grevi veya diğer direniş eylemlerini açığa çıkartmak için hazır olanlar ve inisiyatif almak zorunda olanlar.
Örgütler, bir kira grevinde son derece stratejik öneme sahip bir konudur, ancak gerekli olan belirli tip bir örgütlenme yoktur. Zaten çok güçlü olan bir kuruluş, 1931’de Barselona’da olduğu gibi grevi başlatabilir. Ancak mahalle sakinlerinin greve gitmeleri gerekiyorsa, grevi kendileri başlatacak ve daha sonra destek oluşturmak ve eylemlerini koordine etmek için ihtiyaç duydukları örgütlenmeleri oluşturacaklardır. Konut konusunda uzmanlaşmış kuruluşlar zaten mevcut olsa bile, bölge sakinlerinin acil ihtiyaçlarına cevap vermezlerse, sakinler onları görmezden gelecek ve kendi kuruluşlarını oluşturacaklardır. Ve bir örgütün kendisini hareketin sahibi olarak gördüğü ve 1960 yılında Londra’daki St. Pancras’taki grevde olduğu gibi, sakinlerin ihtiyaçlarına göre değil de kendi siyasi ihtiyaçlarına göre yönlendirmeye çalıştığı çok talihsiz durumlarda ise bu örgütler sonunda grevi sabote edip, kiracılara zarar verecektir.
Kira grevlerinin büyük çoğunluğunun kadınlar tarafından örgütlenmiş olması önemli bir dinamiği yansıtmaktadır: Solun yasal örgütleri büyük ölçüde, süreçten en çok etkilenenlerin insani ihtiyaçlarından çok, “parti çıkarlarını” ortaya koyan ataerkil bir mantığa göre hareket etmiştir. Bu nedenle, kadınlar var olan büyük örgütlenmelere katılmak yerine, kendi yapılarını, diğer şeylerin yanı sıra, kendi ağları içinde ve kendi yöntemleriyle organize etmişlerdir.
Konut hareketleri ve toplumsal örgütlenmeler arasında güçlü ve etkili bir ilişki şu ilkelere dayanmalıdır:
Toplumsal örgütlenmeler kiracıların ihtiyaçlarına cevap vermelidir. Stratejilerin formüle edilmesine yardımcı olmalı, ancak bölge sakinlerinin gerçeklerine ve eğilimlerine karşı gözlerini kapatmamalılar.
Örgütler mahalle sakinlerinin mücadelesini desteklemek için var olmalı, onları yönetmek için değil. Eğer örgütler kendi liderliklerinin hayati olduğunu dayatırlarsa, bölge sakinleri harekete geçmeleri acil bir ihtiyaç haline geldiğinde kendi örgütlenmelerini yaratacaklardır.
Kuruluşların sağlayabileceği en önemli destekler psikososyal ve savunmacı katkılardır. İlki ile ilgili olarak, örgüt mahalle sakinlerine yalnız olmadıklarını – birlikte güçlü olduklarını ve kazanabileceklerini görmelerine yardımcı olur. Bu anlamda asıl önemli olan, insanların ruh hallerini güçlendirmektir, onları caydırmak, korkutmak ya da yanlış öngörüyle boğmak değil. Savunma rollerine gelince, bu tahliyelere karşı fiziksel direnci koordine etme ve yasal süreçler için yasal kaynakları seferber etme faaliyetidir. Bu etkinlikler olmadan grevciler evlerini kaybedecekler.
Tüm bunların aksine, toplumsal örgütlenmeler ve konut hakkı hareketi arasındaki amaca zarar veren ilişkinin özellikleri nelerdir?
Uzman aktivizmi: İnsanların hayatlarını onur ve özgürlük için dayanışma mücadelelerine adamaları kuşkusuz takdire şayan. Ancak uzmanlar ve “normal insanlar” arasında mesafe oluşturan yaklaşımlardan sorunlu dinamikler ortaya çıkar. Konut mücadelesi durumunda, yerel aktivistler diğer “örgütlü” ve “uzman” aktivistlerden mahalle sakinlerinin ve herhangi bir güvencesi olmayan insanların neler yaşadıklarına daha fazla farkındalık gösterebilirler. Sonuç olarak bu durum mahalle sakinlerin çıkarlarının her zaman öncelikli olması gerektiğine yönelik anlayışın yerini, örgütsel çıkarların önemli olduğu (daha fazla üyeye üye olmak, basında iyi görünmek, yetkililerle müzakereler yoluyla statü kazanmak) fikri alabilir.
Aktivistler ve komşular arasındaki bu yabancılaşma, kendisini yanlış bir akıl yürütme olarak gösterebilir. Kira grevinin çok zor bir mücadele olduğu doğrudur; kolayca önerilecek bir şey değildir.
Ancak mevcut durumda tutucu bir pozisyon almak, birçok insanın zaten deneyimlediği gerçekliği inkâr etmemize neden oluyor. Kira grevi tehlikelidir – ancak mevcut krizin kendisini tehlikeli olduğu yadsınamaz. Bu ay, on binlerce kişi kirayı ödeyemeyecek, açığa çıkabilecek yetersizlik durumunda sokakta yaşayacak on binlerce insandan bahsedilmeyecek.
Uzman aktivizmi, özellikle ekonomik açıdan ayrıcalıklı insanlar için önemlidir. Varlıklı ailelerden gelen insanlar güvencesiz insanlarla yan yana savaşmaya karar verdiğinde hayranlık uyandıran bir durum ortaya çıkmakta. Ancak bu tür insanlar için öncelikleri belirlemek ya da güvencesizlerin mücadelelerinin hızını ayarlamak kabul edilebilir değildir. Bütün ayrıcalıklı olanlar onlara liderlik etmek yerine, yoldaşlarına şeffaf ve kendilerine karşı dürüst olmalı ve güvencesizlikle mücadelelerini desteklemelidirler.
Sınırlı ölçek veya parçalanmış görüş. Konut mücadelesinde çok fazla zaman harcayan insanlar için genel bir kira grev çağrısı konusunda biraz bunalmış veya şüpheli hissetmeleri tamamen anlaşılabilir. Gerçekten de böyle hissetmezlerse sorun olur. Bugün açığa çıkabilecek ölçekte kira grevleri gördüğümüzden bu yana aşağı yukarı yüzyıl geçti. Ancak, kapitalizmin bugün gelişen kriz kadar yoğun bir kriz yaşadığından ve kira grevinin etkili bir araç olmaya devam etmesinden bu yana yaklaşık bir yüzyıl geçtiğini de kabul etmeliyiz. Toronto ve Los Angeles’ta hali hazırda son üç yıldır kira grevlerine katılan kiracıların ve kuruluşların mevcut uluslararası çağrıyı desteklediğini bilmek bize huzur vermeli.
Mücadelelerin bölünme tehlikesine gelince, evsizlerin ve evraksızların ihtiyaçlarını dikkate almayan her türlü çağrıyı tamamen kabul edilemez buluyoruz. Kısa vadeli değişiklikler arayan birçok örgütlenmenin daha özel bir alana veya konuya odaklanması anlaşılabilir olsa da, dayanışma olasılığını baltalayanlar, uzun soluklu mücadelelerin parçalanması için çaba sarf etmemeliler.
Konut kredisi kullanan insanlar için çözümler sunmak, ancak kiracılar için hiçbir şey sunmamak devletin bir taktiğidir. Konut kredisi ya da benzer çözüm önerileri çağrıları iyi niyetli olsa dahi bu tür yaklaşımların yeniden üretilmesine katkıda bulunmamalıyız. Bu nedenle, tüm çağrılar tahliyeler üzerine bir borç affı ya da ertelenmesini desteklemeli ve aynı zamanda boş evleri işgal etme uygulamasını meşrulaştırmalıdır – veya en azından bunu yapanlarla ilişki kurmalıdır.
Reform / Devrim ikilemi. Açıkça söylemek gerekirse, bir günden diğerine bir devrimi kazanmanın ve tüm baskıcı yapıları aniden ortadan kaldırmanın mümkün olduğuna inanmak büyük bir yanılsama olurdu, bilindiği üzere devrimler, uzun soluklu mücadeleler sonucunda oluşur. Ayrıca devlet otoritesini tehdit eden bir kuvvet yaratmadan gerçek reformlar elde etmenin mümkün olduğuna inanmak da bir hatadır. Devletler sosyal kontrolü ve ekonominin refahını korur ve buna karşı gelenleri korumaz. Gerçekten faydalı reformların neredeyse tamamı reformist hareketler tarafından değil, devrimci hareketler tarafından kazanılmıştır.
Devlet ve siyasi hareketler arasındaki kabul edilebilir ilişki, taktik ve stratejiler hakkında çok önemli tartışmalar var. Ancak küçük ama acil kazanımlara adanmış olanlar, temel sömürü kaynaklarına karşı çalışan ve bakışlarını sömürünün artık olmadığı bir ufukta sabitleyenlerle birlikte çalıştığımızda daha güçlüyüz. Günün sonunda mücadelelerimiz bir ekosistem yaratıyor. Tüm dünyayı bizim gibi düşünmeye ikna edemeyeceğiz ve tüm toplumsal hareketlere hükmedemeyeceğiz; bunu yapmaya çalışanlar sadece hareketlerini zayıflatır. Aynı mücadelenin farklı bölümleri arasında dayanışma temelinde sağlıklı ilişkiler geliştirmeliyiz, mümkün olduğunda ortaklaşalım ancak ortaklaşma mümkün olmadığında bu mücadelelerin birbirlerine az çok paralel yollarda devam etmesine izin vermeliyiz. Bu dayanışmanın işlevini yerine getirebilmesi için, bazı insanların odaklandığı acil sorunlara yönelik çalışmalara saygı göstermek ve aynı zamanda herhangi bir grubun “radikalizmini” basına veya polise kınamamak gerekir.
Kazancının yarısını kiraya harcayan biri için kirayı düşüren bir yasayı takdir etmek kolaydır, özel sağlık sigortasını karşılayamayan biri için halk sağlığı hizmetlerini takdir etmek anlaşılırdır, gecekonduda yaşayan birisi için tahliye durduran bir yasayı takdir etmek; bir göçmenin sınır dışı edilmeye karşı yasal düzenlemeleri takdir etmesi anlaşılırdır. Bu durumlardan herhangi birini kişisel olarak tecrübe etmeyenler, siyasi fikirlerini sağlamlaştırmadan önce bunları yaşayanlar ile empati kurmalıdır.
Aynı zamanda, güvencesiz koşullar altında yaşayan çoğumuz bu durumdan bir kimlik oluşturmayı tercih etmiyoruz. Oysa sorunun köküne inmeliyiz. Halk sağlığı ve kira kontrolü harika olsa bile, yasal reformlar ve “kamu” malları bizim kontrolümüz altında değil, devletin kontrolü altındalar ve devlet bir zamanlar verdiklerini sürdürmenin sakıncalı olduğuna karar verdiğinde bunun bize hiç bir faydası olmayacağı oldukça açık. Salgın neden böyle ciddi bir krize yol açtı? Çünkü devlet, halk sağlığı hizmetlerinin kalitesini sürekli olarak düşürdü. Kira neden bu kadar arttı? Devlet, Kentsel Kira Yasası’na geçtiğinden, önceki nesiller tarafından kazanılan korumaları ortadan kaldırdı.
Kısa vadeli önlemler de gereklidir, ancak en azından tüm hayatını kırıntılarla yaşamak ve sadece hayatta kalmak için savaşmak istemeyen herkes için devrimci bir bakış açısına da ihtiyacımız var.
BAZI SONUÇLAR
Kapitalizm küreseldir. Devletler birbirlerini küresel anlamda desteklerler. Tek bir yerde devrim mümkün değil, en azından uzun süreli. Bu, salgın, yabancı fobisi, sınırlar ve ulusaşırı şirketler döneminde enternasyonalist vizyon zorunludur. İspanya devletinde, son dönemde enternasyonalizm oldukça zayıftır. Latin Amerika’da ücretsiz toplu taşıma için grev ve isyanlar, sağcı darbeler, aylarca süren mücadeleler ve pek çok ölüm oldu. Hong Kong’da, yeni otoriter önlemlere karşı neredeyse bir yıl boyunca protestolar yapıldı. İspanyol devletinde sessizlik. 2019’un tamamı için, Pirenelerin diğer tarafında, Sarı Yelekliler kemer sıkmaya karşı savaştı. İspanya devletinde dayanışma gösteren kaç miting oldu?
Özgürlük, haysiyet ve sömürüye karşı hareketler küresel olmalıdır. Şu anda küresel bir pandemi yaşıyoruz – ve ABD’den Çin’e en güçlü devletler, ilgisizlik ve ölümcül yetersizlik veya totaliter gözetim (dronlar, bireylerin gerçek zamanlı konum gözetimi, her halka açık alanda yüz tanıma sistemi kullanan kamera). İspanya devletinde, yetersizlik ve polis otoriteryanizminin bir kombinasyonunu görüyoruz.
Kira grevi, çok sayıda insanın evlerini kaybetme tehlikesi altında olduğu çeşitli neoliberal ülkeler arasında yayılıyor. Hiç şüphe yok ki bu İspanya devletinde de durum bu. Şimdi mücadelelerimizi enternasyonalleştirmezsek, hiç olur mu?
Güvencesizliğe karşı dayanışma ve haysiyet için. #KiraGreviŞimdi
*Yazının orjinali İspanyolca olarak Katalonya’dan Editoryal Segadores ve Col·lectiu Bauma tarafından yayınlandı.
Yazının orjinali için tıklayın
Yazıyı İngilizce’den Türkçe’ye Cem Koç ETHA için çevirdi.
İngilizce çevirisi için tıklayın