İslam, cenaze ve mezarlıklara saygısızlığı günah sayar. Faşist şef, mezarlıkları bombalatır. Ölü bedenleri çıkarttırıp canının istediği yere gömdürür. Mezar taşlarını parçalatır. Ve bunun günah değil, sevap olduğunu, bunları yaptıranların ve yapanların cennete gideceğini söyler.
İşbirlikçi tekelci burjuvazinin en şoven, en saldırgan, en terörist temsilcisi olan faşist şeflik rejimi, destek aldığı kitlelerin düşünme, soru sorma, eleştirme melekelerini işlevsizleştirerek, o kitleleri iyice çürüterek; karşıtı olan geniş yığınları değişik tipte korkularla ve umutsuzlukla prangalayarak; ulusal demokratik hareketi ve devrimci hareketi ezerek; emekçi solun reformist kesimlerini hapishane tehdidiyle teslim alarak saltanatını sürdürmek istiyor. Temel silahları, devlet terörü, sömürgeci savaş, yalan ve demagojidir. Gazete, televizyon ve sosyal medyadan oluşturdukları devasa bir propaganda makinası gün yirmi dört saat yalan ve demagoji kusuyor. Faşist şef, faşist terör ve sömürgeci savaş bakanları, diyanet işleri başkanı, profesör, doçent ünvanlı politik İslamcı faşizm borazanları, sanatçı rozetli tüccarlar, fetvacılık mesleğinden sermaye biriktiren devlet uleması durmaksızın yalan söylüyorlar. İyice çürüyüp, kokuştular. İslam ölçüsüyle söylersek, tepeden tırnağa günaha battılar.
Faşist şef, İslam dininin günümüzdeki lideri, dahası Mesih havalarında yalan üstüne yalan söylüyor. Mahkemeleri, polisi, jandarmayı seferber ederek ve işsizlik kırbacı şaklatarak, başta politik İslamcı burjuvazi olmak üzere, tekellerin işgücünü yağmalamasını, sermayelerine sermaye katmasını güvenceye alıyor. Bu bozuk çark dönmeye devam etsin diye, memleketin 7 milyon metrekaresini kaplayan hapishanelere yenilerini ekliyor. İnanırsanız, hepsi “Türk milleti için”, “vatan için”, “bayrak için, “ezan için”! Halkımızın söylediği gibi, saray iktidarında yalanın bini beş para.
İslam, ırkçılığı, şoven milliyetçiliği günah sayar. Faşist şef tıpkı DAİŞ’li alçaklar gibi, Kürt halkı karşısında ırkçıdır. Kadınlar karşısında erkek ırkçısıdır. Araplar, Ermeniler, Rumlar karşısında ırkçıdır. Tümünü boyunduruk altına alma hayaliyle yatıp kalkar. Romanlar onun gözünde insan değil, birer oydan oluşan bir kalabalıktır.
İslam, cenaze ve mezarlıklara saygısızlığı günah sayar. Faşist şef, mezarlıkları bombalatır. Ölü bedenleri çıkarttırıp canının istediği yere gömdürür. Mezar taşlarını parçalatır. Ve bunun günah değil, sevap olduğunu, bunları yaptıranların ve yapanların cennete gideceğini söyler.
İslam peygamberi, “komşusu açken tok yatan bizden değildir” demiştir. Oysa Ankara’nın işçileri, işsizleri, emeklileri, öğrencileri, kağıt toplayıcıları, emekçi memurları yoksulluk içinde yaşarken, soğuklarda doğalgaz vanasını açmaya korkarken, borç kabusları görürken, faşist şef bin odalı sarayında lüks ve sefa içinde yaşayıp uyur.
1 Mayıs mesajı yayınlayan faşist şef, rejimlerinin işçileri gözettiğini, haklarını koruduğunu, bundan sonra da böyle yapacağını söylemekten utanmaz. Oysa, faşist şefin 2002’den günümüze süren egemenlik döneminde, işçiler, sendikasızlaştırıldılar. Sosyal hakları gaspedildi. En ağır koşullarda uzun saatler çalışmaya mecbur edildiler. İş cinayetleriyle binlercesinin yaşamı elinden alındı, binlercesinin beden bütünlüğü yok edildi. Karnını doyurması yeterli sayılan insanlar olarak en düşük ücretlerle çalıştırıldılar. Son derece sınırlı sayıdaki sendikalı işçinin, yine adeta istisna haline gelen grevleri “milli menfaat” adına yasaklandı. Faşist şef bütün bunların işçilerin korunması, gözetilmesi olduğuna yemin eder.
İşçilere sorulmadan, kararlarına başvurulmadan, ücretlerinden cebren kesilen paralarla “işsizlik fonu” kuruldu. Sonra o fon faşist şefin emirleriyle büyük sermayeye peşkeş çekildi. Faşist şef bunun çok hayırlı, işçilerin faydasına bir fon olduğunu, fırsat buldukça tekrar etmekten, insanların gözüne baka baka yalan söylemeye utanmaz.
Faşist şefin, lüks ortamlarda yaşamaya, lüks araçlarla seyahat etmeye, servetine servet eklemeye alışkın diyanet işleri başkanı, Ramazan’ın ilk Cuma hutbesinde, “korona virüse karşı infaz düzenlenmesi adı altında uyuşturucu suçlularının tümü bırakıldı, iş cinayetlerinin suçluları bırakıldı, dinleri, imanları, dostlukları, düşmanlıkları para olan faşist mafya şefleri bırakıldı; oysa, çocuklar, özsavunma yapan kadınlar, hakkında tek bir kanıt gösterilmeden müebbet hapse mahkum edilen ve bu yüzden ölüm orucu eylemi yapan Mustafa Koçak, gazeteciler, yazarlar dört duvar arasında. Bu adaletsizliktir, günahtır” demedi. “İşsizlik ve yoksulluk feci durumda, bu, düzenin günahıdır” demedi. “Kadın cinayetleri durmak bilmiyor, bu, devletin ve erkek cinsinin günahıdır” demedi. “Mezarlıkları bombalamak, ölü bedenlere saygısızlık etmek, inançlarına uygun cenaze töreni yapmak isteyen ailelere saldırmak, cenaze kaçırmak günahtır” demedi. “Küçük bir azınlığın elinde korkunç büyüklükte bir servet var, dev bir kitle parasız, pulsuz, güvencesiz, bu günahtır” demedi. “Dünya kapitalizmi insanın olduğu kadar doğanın da canına okudu, korona virüsü bu çark üretti, insanın ve doğanın yağmalanması en büyük günahtır” demedi. Müslüman işçilere, Müslüman emekçilere, köylülere, işsizlere, “sessiz kalarak bu günahlara ortak olmayın, karşı durun” çağrısı yapmadı. Bunları gizlemeyi, günahlara ortak olmayı ve yalan söylemeyi seçti. Korona virüsüyle binlerce ölü vermiş halklarımıza, korku ve endişe içindeki Müslüman yoksullara, virüslerin LGBTİ+’ların ürünü olduğunu söyledi LGBTİ+’ların suçlu olduğunu, Müslümanların buna göre hareket etmesini istedi.
İbrahim Kalın adlı gestapo şefi, korona virüs dönemi boyunca işçi sınıfının fabrika ve işletmelere gitmeye mecbur edilmesinin insanlık dışı bir karar olmadığı yalanını söylemekten geri durmadı.
Korona virüs almış başını giderken, ırkçı, şoven din bezirganı Hayrettin Kahraman, İslam adına, mirasın kadın ve erkek kardeşlere bölüştürülmesi hakkında fetva vermeyi önemli gördü ve kadınlara az, erkeklere çok pay vermek gerektiği, erkeğin amca çocukları vb dahil akraba erkeklerden de sorumlu olduğu, bu yüzden eşit paylaşımın yanlış olduğu, önemli olanın eşitlik değil adalet olduğu demagojisi yapabildi, böyle rezil bir yalan söyleyebildi.
Ey Müslüman işçiler, ey Müslüman emekçiler ve köylüler, ey Müslüman işsizler ve yoksullar, ey “cennet cennet dedikleri birkaç melek, birkaç huri/isteyene ver anları /bana seni gerek seni” diyen Yunus ahlakından, vicdanını, inançlarını makamla, servetle, dünya malıyla değişmemiş, kula kulluk edilmez, insan onuru dünya malının, lüksünün üstündedir demekte inat edebilen Müslüman hocalar, Meleler siz bu işe ne demektesiniz?