Cumartesi Anneleri 808. hafta açıklamasını, 40 yıldır akıbeti gizlenen, failleri cezasızlıkla korunan Hüseyin Morsümbül dosyasında isimleri yazılı şüphelilerin yargılanmasını ve hakkaniyete uygun bir biçimde cezalandırılmalarını istedi. “Kaç yıl geçerse geçsin Hüseyin Morsümbül için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz! 109 haftadır hukuksuz bir biçimde bize kapatılan kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz” dediler.
Cumartesi Anneleri 808. hafta eyleminde, 40 yıldır akıbeti gizlenen, failleri cezasızlıkla korunan Hüseyin Morsümbül dosyasında etkili bir soruşturma ve kovuşturma faaliyetinin gerçekleşmesi için yargı makamlarını göreve çağırdı. Açıklama, Covid-19 salgını nedeniyle bu hafta da online düzenlendi.
ŞAHİN MORSÜMBÜL: ANNEMİZİN MÜCADELESİNİ DEVRALDIK
İlk olarak Morsümbül Ailesi adına konuşan Şahin Morsümbül, 18 Eylül polis ve askerlerin evlerini basarak abisi Hüseyin Morsümbül’ü gözaltına aldığını hatırlattı. Annesi Fatma Morsümbül’ün yıllarca abisini aramak için mücadele ettiğini söyleyen Şahin Morsümbül, “Her Cumartesi, Cumartesi Anneleri’ne giderken abimle buluşuyor gibi heyecanlı heyecanlı gidiyordu. Gözaltına alınıyor, işkence görüyordu ama yılmadı. 36 yıl boyunca oğlunu bulamadı ama mücadelesini biz devraldık ve sürdüreceğiz” dedi.
TAKİPSİZLİK KARARINA İTİRAZ EDİLDİ, YANIT BEKLENİYOR
Morsümbül Ailesi’nin avukatı Eren Keskin, Morsümbül Ailesi’nin defalarca yetkili birimlere başvuru yaptığını, dönemin komutanı Durmuş Kıvrak’la görüştüklerini hatırlatarak, “Hiç bir sonuç alamadılar. Tehdit edildiler, gözaltına alındılar, işkence gördüler” dedi.
1995 yılında Cumartesi Anneleri eyleminin başlamasıyla birlikte ailenin kendilerine vekalet verdiğini ve defalarca yazışmalar yaptığını söyleyen Keskin, bu yazışmaların birinde 2003 yılında Hüseyin Morsümbül’ün askerlik yapmaığı için vatandaşlıktan çıkarıldığını da öğrendiklerini hatırlattı.
2012 yılında Bingöl Cumhuriyet Savcılığının “Yaşam hakı ihlaline karşı işlenen suçlarda zamanaşımı olmaz ancak delil toplamak için yeterli bir ortam yok” diyerek, takipsizlik kararı verdiğini anımsatan Keskin, savcının verdiği bu önemli karar ve yeni deliler olduğu için takipsizlik kararının geri alınması için bir kaç kez başvuru yaptıklarını ve hala yanıt beklediklerini ifade etti.
‘ADALET MÜCADELEMİZ HERKES İÇİNDİR’
Haftanın basın açıklamasını Arzu Ocak yaptı. gözaltında kaybedilenlerin akıbetinin açıklanması, faillerinin yargılanması için Türkiye’nin en uzun barışçıl mücadelesini yürüttüklerini belirten Ocak, ancak kaybedilenlerin akıbetlerini açığa çıkartacak, faillerini yargılayıp cezalandıracak siyasi bir irade olmadığı için tüm yasal yolları kullandıkları halde etkili bir başvuru yolu bulamadıklarını, kayıplara ve adalete ulaşamadıklarını kaydetti.
“Hukukun üstünlüğü hak ve özgürlüklerin korunmasında temel bir ilkedir” diyen Ocak, şunları söyledi: “Yürütmenin etkisine kapalı, bağımsız ve tarafsız bir yargı yapılanması, hukukun üstünlüğünün sağlanabilmesi için şarttır. Kayıp yakınlarının adalete ulaşması ancak Türkiye’nin bir hukuk devletine dönüşmesi ile mümkündür. Bu yüzden bizim mücadelemiz aynı zamanda herkes için adaletin sağlandığı bir hukuk devleti mücadelesidir.”
‘FATMA MORSÜMBÜL’ÜN SESİNİ BUGÜNE TAŞIDIK’
808. haftalarında 36 yıl boyunca oğlunu arayan ama oğluna ve adalete ulaşamadan yaşamını yitiren Fatma Morsümbül’ün Galatasaray’dan yükselen “Siz hiç Cumartesi Annesi oldunuz mu.? Olmayın… Siz Cumartesi Annesi olmayın diye biz mücadele ediyoruz” diyen sesini bugüne taşıdıklarını vurgulayan Ocak, 40 yıldır akıbeti gizlenen, failleri cezasızlıkla korunan Hüseyin Morsümbül dosyasında etkili bir soruşturma ve kovuşturma faaliyetinin gerçekleşmesi için yargı makamlarını göreve çağırdı, savcılık dosyasında isimleri yazılı şüphelilerin yargılanmasını ve cezalandırılmasını istedi.
‘KAYIPLARIMIZI ARAMAKTAN DA GALATASARAY’DAN DA VAZGEÇMEYECEĞİZ’
Ocak, kaç yıl geçerse geçsin Hüseyin Morsümbül için, tüm kayıplar için adalet istemekten vazgeçmeyeceklerinin altını çizdi, 109 haftadır hukuksuz bir biçimde kayıp yakınlarına kapalı olan, Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceklerini de söyledi.
NE OLMUŞTU?
12 Eylül askeri darbesinin ardından 18 Eylül 1980 akşamı Morsümbül Ailesi’nin Bingöl’deki evi asker ve polisler tarafından basıldı. Bingöl Lisesi’nde öğrenci olan çocukları Hüseyin gözaltına alındı. “Oğlumu nereye götürüyorsunuz” diyen annesine “ifadesi alınacak, kısa bir süre sonra gelir” denildi.
Hüseyin geri gelmeyince Ailesi Bingöl Askeri Tugay Komutanlığına gitti. Ancak kendilerine “Bizde yok” cevabı verildi. Aile arayışını sürdürünce Hüseyin’in yüksek güvenlik önlemleri ile korunan taburdan kaçtığı söylendi. Oğullarını aramaya devam eden anne ve baba gözaltına alındı, ağır işkence gördü.
Fatma ve Hanefi Morsümbül askeri savcılığa giderek ifade verdi, sorumlular hakkında şikayetçi oldu. Ama Hüseyin’in kaybedilmesiyle ilgili hiçbir işlem yapılmadı.
İstanbul’a taşınan aile, İnsan Hakları Derneği’ne başvurdu. İHD avukatları ilgili makamlara başvurarak yazışmalar gerçekleştirdi. 2011 yılında Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı yeni bir soruşturma başlattı. Hüseyin Morsümbül’ün gözaltında kaybedildiği dönemde görevli dokuz personelin listesi, adresleri ve irtibat bilgileri savcılığa ulaştı.
Soruşturma kapsamında savcıya ifade veren dönemin Bingöl İl Merkez Jandarma Bölük Komutanı Durmuş Çoşkun Kıvrak, olay tarihinde izinli olduğunu, izin dönüşü masasına isimsiz bir ihbar mektubu bırakıldığını, mektupta Hüseyin Morsümbül’ün gözaltında astsubaylarca dövülerek öldürüldükten sonra alay komutanı ve astsubaylar tarafından arabaya konularak götürüldüğünün yazılı olduğunu söyledi.
Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayı derinleştirme görevini yerine getirmedi. Olayın üzerinden uzun zaman geçmesi nedeniyle dava açmayı gerektirecek yeterli delil elde edilemeyeceği gerekçesi ile ‘ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar’ verdi. 20 Ekim 2015 tarihinde bu karar için Bingöl Sulh Ceza Hakimliğine yapılan itiraz ise henüz sonuçlanmadı.
Kayıp yakınları Hakkı Kaya’nın akıbetini sordu
Diyarbakır’da kayıp yakınları, 1996’da Beyaz Toros’la gözaltına alınarak kaybedilen Hakkı Kaya’nın akıbetini sordu, sorumluların yargılanmasını istedi.
Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, 606. haftalarında gözaltında kaybedilen Hakkı Kaya’nın akıbetini sordu.
Pandemi nedeniyle sosyal medya üzeriden yapılan açıklamada Diyarbakır İHD Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Yakup Güven, Diyarbakır’da 1996 yılında gözaltında kaybettirilen Hakkı Kaya’nın hikayesini paylaştı.
‘BEYAZ TOROS’LA ALINDI’
Diyarbakır’da nakliyat işiyle geçimini sağlayan Hakkı Kaya’nın 18 Kasım 1996’da Beyaz Toros’la gözaltına alındığını hatırlatan Güven, sonrasında yaşananlara dair şunları anlattı: “18 Kasım 1996’da Ahmet Yaşar ve soy ismi öğrenilemeyen Metin adlı arkadaşlarıyla birlikte Ziya Gökalp Lisesi civarında Tekkapı’ya doğru yürüyüş halindeyken yanlarına Beyaz Toros diye tabir edilen ’06 EKN 22′ plakalı bir araç yanaşır. Araç içerisinden polis olduğu iddia edilen 3 silahlı kişi inerek Kaya ve arkadaşlarını durdurup üst araması yaparlar. Silahlı 3 kişi, kendilerine bazı sorular sorduktan sonra 3 arkadaşı Beyaz Toros’a bindirip olay yerinden uzaklaşır. Endüstri Meslek Lisesine doğru ilerlerken araç içerisindeki 3 arkadaştan Kaya dışındakiler araçtan indirilir. Arkadaşı Kaya’nın da serbest bırakılmasını isteyen Yaşar, silahlı 3 kişinin ağır hakaretlerine maruz kalır. Beyaz Toros ile Ziya Gökalp Lisesi civarından alınan Kaya’dan bir daha haber alınamaz.”
23 YILDIR SÜREN SORUŞTURMA
Kaya’nın oğlu Efendi Kaya’nın 27 Kasım 1997’de Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcılığına başvurması üzerine soruşturmanın başlatıldığını anımsatan Güven, “Başlayan soruşturma halen Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nda 2009 yılında açılan 2009/688 esas sayılı soruşturma numarası ile devam etmektedir. Olaya ilişkin tanık beyanlarına rağmen soruşturma kapsamında Hakkı Kaya’dan bir bilgi elde edilemez” diye belirtti.
İzmir’de Şeyhmus Eroğlu’nun akıbeti soruldu
İzmir’de “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” açıklamasında 21 Eylül 1995 tarihinde gözaltına alınan ve kaybedilen Şeyhmus Eroğlu’nun akıbeti soruldu.
İHD İzmir Şubesi, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” şiarıyla yaptığı basın açıklamasında gözaltında kaybedilen Şeyhmus Eroğlu’nun akıbetini sordu.
Online gerçekleştirilen basın açıklamasını derneğin yönelik kurulu üyesi Caner Canlı okudu. Eroğlu’nun 21 Eylül 1995 tarihinde Batman’daki evine baskın düzenleyen askerler tarafından gözaltına alınan ve kendisinden bir daha haber alındığını kaydeden Canlı, “Şeyhmus Eroğlu, 1930 yılında Mardin’in Midyat ilçesine bağlı Bardakçı (Batê) köyünde doğdu. Evli ve yedi çocuk babasıydı. Yaşadığı köye sık sık baskın yapan askerler ve korucular tarafından korucu olmaya zorlanıyordu. Köye yapılan baskınların birinde, kardeşiyle birlikte gözaltına alındı ve daha sonra serbest bırakıldı” dedi.
Eroğlu ailesi baskılar sonucu köyden ayrıldığını belirten Canlı, “Şeyhmus Eroğlu, ailesiyle birlikte Batman merkezine taşındı. Birkaç yıl burada yaşadı. 21 Eylül 1995 tarihinde köy korucuları ile askerlerin saat 00.00 sıralarında evine yapmış oldukları baskın sonucunda, Şeyhmus Eroğlu gözaltına alınarak Mardin’e getirildi. Olayın ardından ailesinin onu bulmak, kendisinden haber alabilmek için yaptığı tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Yetkililer ne ev baskınını, ne de gözaltına alındığını kabul etti. Onunla aynı zamanda gözaltında kaldığını belirten kimi görgü tanıkları ise Şeyhmus Eroğlu’nun gözaltında tutulduğunu, ağır işkenceler gördüğünü, daha sonra da serbest bırakıldığını söyledi. Yine Midyat’taki kimi görgü tanıklarının ifade ettiğine göre serbest bırakıldığının söylendiği tarihte, özel timlerin olduğu bir arabanın içinde görüldü. Şeyhmus Eroğlu’ndan gözaltına alındığı tarihten itibaren bir daha haber alınamadı” diye konuştu.