AB, yeni bir Göç Paktı kapsamında göçmen ve mültecilere yönelik yeni saldırıları tartışmakta. AB sınırlarını göçmenler için geçilmez kılmayı ve sınır dışıları hızlandırılmayı hedefleyen anlaşma, Pandemi krizi ve yasakları içerisinde sonuçlandırılmaya çalışılmakta.
AB’nin göç ve mülteci politikasında insani bir yan yok. Yaz aylarında yürüttükleri tartışmalardan bir anlaşma çıkmayınca, Eylül sonunda üzerinde anlaşılan yeni bir Göç Paktı’nın bu yılın sonuna kadar AB Komisyonu’ndan geçerek yürürlüğe girmesi öngörülüyor.
AB’nin yeni anlaşma taslağını “göç ve mültecilere savaş” taslağı olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır. Tartışılan “yeni bir iltica politikası” olarak gösterilse de, yapılan, mültecileri ölüme gönderen ve iltica hakkını kullanılmaz kılan politikanın derinleştirilmesidir.
Yeni anlaşma tasarısının hedefleri, “etkili önlemlerle Avrupa’ya illegal yollardan girmek isteyenleri korkutma, iltica işlemlerini AB sınırlarında sonuçlandırma ve sınır dışı etmeleri hızlandırma” olarak sunuluyor. Anlaşmanın uygulanabilmesi için teknolojiye, Avrupa sınır koruma teşkilatı Frontex’e yeni yatırımlar yapılması, sınır dışılar için AB Koordinatörü atanması öngörülüyor.
Geçen yıl bütçesi 333 milyon Euro iken bu yıl 460 milyon Euro’ya çıkarılan Frontex’in denizlerde mülteci geçişini engellemesi için 100 milyon Euro bütçe ile insansız hava araçlarıyla donatmayı ve sınır ajansı çalışanlarının sayısını 2021 itibarı ile 5 bin ve 2027’de de 10 bine çıkartmayı hedeflemesi, emperyalist birlik AB’nin göç ve mülteciliğe karşı sürdürdüğü saldırıyı derinleştirmekte. Oysa özellikle göçün yoğun yaşandığı belli bölgelerdeki savaşlar ve işgallerdeki sorumlulukları ile, silah ticaretiyle, ülkelerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yağmalamalarıyla, faşist ve gerici diktatörlüklere verdikleri desteklerle milyonlarca insanın yaşamda kalabilmek için başvurduğu göçün ve mülteciliğin sorumlusu emperyalist devletlerdir.
AB’nin yeni Göç Paktı, uluslararası anlaşmalarda ve kendi yasalarında yazılı olan ancak giderek rafa kaldırılmış olan temel insan haklarına yönelik yeni bir saldırıdır.
Bu yıl AB Komisyon başkanlığını almış olan Almanya’nın resmi bilgilere göre 2019 yılında 22 bin 97 mülteciyi sınır dışı ettiği göz önünde bulundurulursa, yeni anlaşmayla hem Almanya ve hem de AB’de mültecileri nelerin beklediği tahmin edilebilir.
AB İçişleri Komiseri Ylva Johansson, Fransız Senatosu’nda yaptığı açıklamada, Avrupa’da ortalama sınır dışı etme kararını gerçekleştirme oranının yüzde 30 olduğunu ve bu oranın yükseltilmesi için, oturum izni verilmeyen göçmenleri geldikleri ülkelere geri göndermeyi hızlandırabilmek için daha fazla anlaşma yapmaktan bahsetmekte.
Koronavirüsle baş başa bırakılmış ve kampları terk etmemeleri için etrafı kapatılarak adeta toplama kampına çevrilmiş olan iltica kamplarında kalmak zorunda bırakılan mülteciler için, bu zor yaşamın yanı sıra sınır dışı edilme tehlikesi daha da büyümektedir.
AB ülkelerinin cihatçı-İslamcı faşist çetelerin ırkçı saldırılarını ve katliamlarını da bahane ederek demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlamaları, temel insan haklarından olan iltica hakkını yok etmeleri, ikiyüzlülük ve fırsatçılıktır. Bu ve benzeri katliamları önlemenin yolu ırkçı, faşist her türlü parti ve örgütün yasaklanması ve bu insanlık düşmanı zihniyetin sokaklarda yayılmasını önlemektir. Yapılan tüm katliamların sorumlularının ve perde arkasındaki ilişkilerinin açığa çıkarılması ve cezalandırılmasıdır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 13 Kasım 2020 tarihli Avrupa Gündemi köşesi