Kadına karşı şiddet, ifşa biçimindeki özsavunmalarla Türkiye ve Kürdistan’daki kadınların gündemine oturdu. Hiç de kendiliğinden olmadı bu. Kadın ve LGBTİ+ hareketlerinin hiç yılmayan gücü, inadı sayesinde oldu ne olduysa. Kadının, kadının kurdu değil yurdu olduğu, suskunluk perdesi ardındaki deneyimin ne kadar ortak olduğu anlaşıldı.
Cinsel saldırının giydiği, yaptığı, konuştuğu nedeniyle olmadığını, suçlu ortada gezinirken suçluluk duymanın lüzumsuzluğunu hissetti kadınlar. Çok uzun, çok zorlu bir süreç. Ama en nihayet, kadınlar konuşuyor. Her gün yeni putlar yıkılıyor. Şaşırmak en büyük lüksümüz oldu.
Erkek şiddetinin, mobbing, tasfiye ve her türden tahakküm ilişkisinin bir daha yaşanmaması ve faillerin cezasızlık kılıfıyla korunmaması için kadın özgürlük mücadelesi tarafından geliştirilen bir strateji olan ifşa, önemli olduğu kadar da oldukça zor bir eylem. Hem kendimizle baş başayken dahi, yüksek sesle ifade edemediklerimizi herkesle birlikte ve herkesin karşısında açığa çıkardığımız, patriarkal erkek egemen topluma karşı da yaptığımız için.
Bu hareketin etkisi Avrupa’da gerici erkek ittifakına meyil edenlerin dilinin kilidini de açtı.
Avrupa’da yayın yapan ve sosyalist bir yayın anlayışına sahip olduğunu bildiğimiz Komün Tv’de kadına şiddet canlı yayında gerçekleşti. Muzaffer Oruçoğlu’nun katıldığı ve Zafer Yılmaz’ın sunduğu programda, son günlerde Türkiye edebiyat dünyasında başlayan ve giderek yayılan MeToo hareketine ilişkin yapılan tartışmalarda kadın düşmanlığının vardığı aymazlığı ve hadsizliği gördük.
Yayımlanan programda, Oruçoğlu saygısız bir üslupla, kadın özgürlük mücadelesine inanmış ve mücadelecisi olmuş, sosyalist kadın yazar-gazeteci olan Arzu Demir’i kast ederek savunduğu tacizcilerin derekesinde bir tacize imza attı. Bu da yetmezmiş gibi Twitter hesabından eleştirilere karşı alaycı bir üslupla mücadele eden tüm kadınları aynı küçümseyici tavırlarına maruz bırakmış, tacize devam etmişti. Devamında gelen tartışmaların basıncıyla, birkaç gün önce yine Komün TV’de özsel değil fakat sözsel olan bir özür ile kendilerini ve yaşanılan durumun nedenlerini gerekçelendiren bir program daha izledik. Gördük ki; dil ucuyla dilenen özürde bile bir genellik, Arzu Demir’in adını bile söylemekte bir sakınma hali ile durum geçiştirilmeye çalışılmıştır.
Erkek şiddetinin çeşitli biçimlerine maruz kalmış kadınlar olarak, değişik mücadele araçlarıyla erkekliğin tüm toplumsal köklerine karşı da mücadele ediyoruz. Sosyal statülerini bir dayanak haline getirerek kadınlara karşı işledikleri suçları perdeleyebileceklerini sananlar, kadınların kuşandıkları cesaretle ifşa edilince canhıraş bir ‘erkek ittifakı’ örüyorlar. Sözde sosyalist erkeğin, kadın özgürlük mücadelesine yaklaşımı ve pratiği turnusol kağıdı gibi ifşalara yaklaşımlarında kendisini göstermiştir.
Bizler kadın özgürlük mücadelesinin devrimci ve değiştirici gücünden feyz alarak, kadına karşı işlenen hiçbir suça göz yummayacağız. Çünkü bize reva görüleni değil hayatı istiyoruz. Kadınlara karşı şiddet uygulayan, suç işleyen her kim olursa olsun kadınların adaleti ile mutlaka karşılaşacaktır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 25 Aralık 2020 tarihli Sosyalist Kadın köşesi