Melek İpek… Fotoğrafı basına 8 Ocak tarihinde düştü. Yüzünde işkence izleri ve hafızamıza kazınan bakışları ile bizi kadın özsavunmasını güçlü bir biçimde oluşturmaya çağırdı.
Melek bir kez daha, o yüzü, o bakışları unutmamalı hiçbir kadın, direnerek harekete geçin, çağrısı yaptı. Olay Antalya’da yaşanıyor bu örnekte. Peki sadece Antalya’da mı kadına yönelik sistematik şiddet? Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde her yıl binlerce kadın, erkek şiddeti nedeniyle yok ediliyor. Dünyanın gözleri önünde kadınlar katlediliyor.
Almanya’da her gün bir kadın eski sevgilisi ya da eşi tarafından öldürülmek isteniyor. Her iki günde ise; bir kadın katlediliyor. Özellikle pandemi döneminde kadına yönelik şiddet birçok Avrupa ülkesinde yüzde 40 dolayında arttı. Fransa, İngiltere, Avusturya, Hollanda gibi AB ülkelerinde durum çok farklı değil.
Erkek egemen sistem ise; bir kadın kırımına dönüşen bu durumu adeta izliyor. Burjuva yasalar erkeği korumaya devam ediyor. Örneğin, yine Almanya’da bazı hakimler katil erkeğin ‘içerisinde bulunduğu ruhsal durumu’ hafifletici sebep olarak görüyor. Ya da üst mahkemeler, katil erkeğe verilen cezayı fazla bularak “kötü niyetli” olmadığına hükmedebiliyor.
Önleyici tedbirler kadın cinayetlerini önlemekten oldukça uzak, göstermelik uygulamalar olarak yansıyor. İstanbul sözleşmesi ya da; “Hayır hayırdır yasası” gibi kadınların verdikleri mücadeleler sonucu imzalanan anlaşmalar da; uygulama gücüne dönüştürülmüyor.
İşte tam da burada, kadın özsavunmasını ve özsavunma örgütlülüğünü geliştirme ihtiyacı, kadın örgütlerinin önünde somut bir görev olarak duruyor. Kadına yönelik şiddete karşı harekete geçerek özsavunma eylemlerini yaygınlaştırarak, bizzat yaşamın içinden örnekler açığa çıkararak, kadın özsavunma bilincini daha fazla geliştirmeliyiz. Kadının kendi gücüne güvenmesini, örgütlü gücünü açığa çıkarmasını, burjuva devletten, sistemden yana bu tipten beklentiye girmemesi gerektiği bilincidir bu aynı zamanda.
Özellikle kadına yönelik şiddetin en fazla yaşandığı Türkiye’de ve birçok Avrupa ülkesinde özsavunma uygulayan kadın sayısı giderek artıyor. Kadınlar artık uğradığı şiddete karşı yıllarca hapis yatmayı göze alarak özsavunmaya başvuruyor. Kadın örgütlerine düşen görev ise; bunu bir harekete dönüştürmek.
Kadınların birbirini dinleyerek, birbirinden güç alarak, birbirini savunarak hayatta kalabileceğinin bilincini oluşturma görevi yaşamsal önemdedir.
Kadın özsavunma ağları kurarak her kadının rahatlıkla ulaşabileceği sistemi örgütlemek aynı zamanda.
Bu konuda da çoğu zaman temel handikap, mükemmelliyetçi planların yapılması ve bu nedenle bir türlü harekete geçememe durumu. Kadın özsavunmasını geliştirmek için her türlü mükemmelliyetçi plandan bu nedenle uzak durmalıyız. Kadına yönelik şiddet her yerde, o halde kadın özsavunması da her yerde olmalı. Şiddet uygulayan bir erkeği teşhir etmek de bir özsavunma biçimidir. Örneğin, son dönemde şiddete karşı geliştirilen teşhir çalışması kadınlarda yeni bir bilinç uyandırdı. Yıllardır erkek şiddeti karşısında susan kadınlar, yıllar sonra da olsa suskunluğunu bozdu.
Yine şiddet uygulayan erkeğin yaşadığı eve, mahalleye dönük onun toplumsal statüsünü sarsacak bir çalışma da bir özsavunma biçimidir ve meşrudur.
Burjuva sistemin ayrıcalıklarıyla donanmış olan erkeği şiddet uygulamaktan alıkoyacak tüm araçlar, özsavunma aracıdır. Yeter ki, bu araçları kullanma cüretini kuşanalım cesurca!
Şiddeti yaşayan kadını ise; kadın dayanışmasının gücü ile sarıp sarmalıyız.!
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 15 Ocak 2021 tarihli Sısyalist Kadın köşesi