Hanau katliamının birinci yıldönümü dolayısıyla hafta başından bu yana Berlin’de süren katliamı protesto ve katledilenleri anma etkinliklerinin sonuncusuna 20 bin civarında katılım oldu. Farklı uluslardan, renklerden binler omuz omuza, sloganlarıyla, dövizleri ve pankartlarıyla, konuşmalarıyla ırkçılığa ve faşizme karşı öfke kustu.
Migrantifa, YS, ABA ve AGİF’inde içinde olduğu antifaşist platformun çağrısıyla yapılan yürüyüş Berlin’in göçmen ağırlıklı semtleri olan ve son yıllarda birçok ırkçı-faşist saldırıların olduğu Neukölln’den Kreuzberg’e kadar sürdü. Saat 14.00’de başlayan ve yaklaşık 5 saat süren yürüyüşe gençliğin yoğun katılımı ve her ulustan insanların katılımı dikkat çekti.
Irkçılığa ve faşizme öfkenin yağdığı yürüyüş boyunca da üç yerde ara mitingler yapıldı. Hanau’da katledilenlerin resimlerinin ve isimlerinin yazılı olduğu döviz ve pankartların, ırkçılığa ve faşizme karşı pankartların taşındığı yürüyüşte Avrupa’dan Latin Amerika’ya, Asya’dan Afrika’ya kadar farklı kıtalardan ve ülkelerden farklı uluslardan ve kurumlar adına konuşmalar yapıldı.
Konuşmalarda öne çıkan noktalar, Hanau katliamı ve diğer tüm katliamların sorumlusunun devlet olduğu ve hesap vermesi gerektiği, ancak sorumluların hesap vermediği gibi, katliamın üzerini örterek kapatmak istedikleri, buna izin verilmeyeceği, Hanau ve tüm ırkçı katliamların unutturulmayacağı, sorumluların asla affedilmeyeceği, adalet yoksa barışın da olmayacağı, antifaşist mücadelenin büyütülerek hesap sorulacağı, oldu.
Hanau katliamında yaşamını yitirenlerin yakınlarının ve katliamdan yaralı kurtulanların, Hanau’da oluşturulan ‘Hanau için İnisiyatif’in gönderdikleri mesajların da defalarca kitleye dinletildiği, katliamda yaşamını yitirenler için saygı duruşunda bulunulduğu yürüyüşe katılım yürüyüş güzergahı boyunca da sürdü.
Yürüyüş güzergahında gerek evlerden pankart ve dövizlerle gerekse da bazı binaların çatılarından havai fişeklerle yapılan dayanışmalar coşku yarattı.
Yürüyüş başlamadan polisin yürüyüşe gelen göçmenlerin çantalarını aramalarına duyulan öfke yürüyüş boyunca polisi teşhir eden sloganlarla sürdü. Bir göçmen kadın, Alman olan eşiyle yürüyüşe gelirken, polisin kendisini durdurup kimlik kontrolü ve arama yaptığını, ancak Alman olan eşine böyle muamele yapılmadığını belirterek, polisin ırkçı tutumunu protesto etti.
Yürüyüşe Türkiyeli ve Kürdistanlı kurumlardan, AGİF, ATİF, DİDF, TKP katılım sağladı.
YS: IRKÇI KİN VE FAŞİST İDEOLOJİ TOPLUMDA VİRÜS GİBİ YAYILIYOR
Yürüyüşün organizatörlerinden olan gençlik örgütü Young Struggle (YS) yaptığı konuşmada ‘’öfkemizi sokaklara taşıyoruz, çünkü anmak savaşmaktır’’ dedi. Hanau’da katledilen Ferhat Unvar, Mercedes Kierpacz, Vili Viorel Paun, Said Nesar Hashemi, Fatih Saraçoğlu, Gökhan Gültekin, Kaloyan Velkov, Hamza Kurtović ve Sedat Gürbüz’ün katledilmesinin politik yanının gizlenmeye çalışıldığını, bunun da Almanya tarihinde bir gelenek olduğunu, öldürenlerin değil, öldürülen göçmenlerin suçlandığını, ancak Hanau katliamında devletinde elinin olduğunu herkesin gördüğü vurgulandı.
YS temsilcisi, ‘’polisin bu katliamda suç ortaklığının olduğunu, insanların öldürüldüğü Shishabar’ın acil çıkış kapısının kapalı olmasının nedeninin polis olduğunu öğrendik’’ dedi ve bunun nedeninin polis baskınlarında kimsenin arka kapıdan kaçmasını engellemek olduğunu açıkladı. ‘’Biz, vatanlarından sürgün edilenlerin çocuklarıyız, bunu da unutmuyoruz’’ diyen YS temsilcisi, Alman devletinin bunun hesabını vermesi gerektiğini, bu hesabı sormak için örgütlü mücadeleyi büyüteceklerini, öz savunmayı inşa edeceklerini vurguladı.
SELÇUK: UNUTMAYACAĞIZ, AFFETMEYECEĞİZ
Yürüyüşte AGİF adına konuşma yapan Baki Selçuk ise, Ferhat, Gökhan, Sedat, Said Nesar, Mercedes, Hamza, Vili Viorel, Fatih ve Kaloyan’ın katledilmesinin üzerinden geçen bir yılda devletin katliamın üzerini örtmekten başka bir şey yapmadığını, ırkçılığı körüklemeye devam ettiğini, göçmenlere yönelik ırkçı saldırıların polis tarafından da yapıldığını ve 7 Ocak 2005’te gözaltında polis tarafından yakılarak katledilen Oury Jalloh örneğini, NSU katliamlarını ve diğer tüm ırkçı katliamları unutmayacaklarını belirterek, devletin tüm bu katliamların hesabını vermesi gerektiğini vurguladı.
Almanya’da ırkçılığın yapısal bir sorun olduğunu, devlet ve onun polisinin içinde örgütlendiğini, göçmenlerin her yerde ırkçı saldırılara uğradığını belirten Selçuk, ırkçılık ve faşizmin kapitalist sistemin ürünü olduğunu, sistemin bununla halkları karşı karşıya getirerek antifaşist ve antikapitalist mücadeleyi zayıflatmaya çalıştığını, buna karşı ırkçılığa ve faşizme karşı mücadelenin kapitalist sömürü ve baskıya karşı mücadele ile birleştirilmesi gerektiğini söyledi.
Selçuk, adları ister Neonazi, NSU, NSU 2.0, NPD, DVU, AfD, Reichsbürger, die Identitären, Neonazi-Kameradschaften, Hooligans, Combat 18, Aryan Circle, Brigade 8 veya ister Bozkurtlar, Türki İdealistleri Derneği, DİTİB, Osmanen Germania veya AKP-MHP olsun, kendilerinden olmayan herkese saldıran bu ırkçı-faşist parti ve örgütlerin hepsinin yasaklanması çağrısını yaptı.
Göçmenler olarak, faşizmi Almanya’nın dostu olarak gördüğü Türk devletinde iyi tanıdıklarını, Alman silahları ve mali desteğiyle Kürtlerin ve diğer ulusal azınlıkların, demokrat, devrimci ve komünistlerin katledildiğini, hapse atıldığını, işkenceler uygulandığını ve Hitler metotlarının uygulandığını belirten Selçuk, Alman devletinin faşist diktatörlüğe, askeri, mali ve siyasi desteği kesmesini ve kendi sömürgeci ve faşist geçmişiyle ve bugünkü yapısal ırkçılıkla yüzleşmesi gerektiğini belirtti.
Son bir yılda pandemiyi gündemde tutup tekelleri kurtaran, ancak yükünü işçi ve emekçilerden çıkarmaya çalışan, pandemiyi bahane ederek demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlayan Alman devletinin, ırkçılığın gelişmesinin zemini genişlettiğini belirten Selçuk, ırkçılığa, faşizme ve kapitalizme karşı birlikte mücadeleyi büyütme çağrısı yaptı.