Avrupa’da kitlesel ve güçlü 1 Mayıs’ın zemini her zamankinden çok fazlasıyla mevcut. Koronavirüs salgını, burjuvazinin propaganda ettiğinin tersine en çok toplumun en alttaki ezilen yoksulları, işçi ve emekçileri vurdu. Sermaye kurtarma paketleriyle milyarlarca para burjuva devlet eliyle kapitalistlerin kasalarına boca edilirken, öte yandan kapitalist rekabette kendi sermayedarlarının irtifa kaybetmemesini sağlamak adına fabrikalar, sömürü merkezleri harıl harıl çalıştırıldı. İşçi ve emekçiler daha da ağır kötü yaşam tehdidiyle ölümle, ağır hastalıkla burun buruna çalışmak zorunda bırakıldı. Tüm bunlara rağmen hiçbir kapitalist Avrupa devleti ekonomik kriz sahasına girmekten kurtulamadı.
Salgını fırsata çevirmekte bir an bile duraksamayan Avrupa burjuvazisi, ırkçısından muhafazakarına, hristiyanından sosyal demokratına, her renkten partilerin oluşturduğu hükümetler eliyle işçi sınıfı ve emekçilerin ekonomik ve demokratik haklarına dönük saldırılarını yoğunlaştırdılar. Yerlisi ve göçmeniyle Avrupa işçi sınıfı ve emekçileri bu saldırılardan sarsıcı bir şekilde etkilendi. Kendisine mücadele yolunu seçenler her türlü yasağa rağmen tepkilerini grev, iş bırakma, iş yavaşlatma, sokak eylemleri biçiminde ortaya koydu. Bunu yapamayanlar öfkeyle karışık çaresizlik içerisinde kendilerini kapitalist sistemin dayattığı çürümenin kollarına bıraktı. Şiddet, daha çok da kadına dönük ev içi erkek şiddeti, intihar, alkol ve uyuşturucu kullanımı hiç olmadığı kadar arttı.
İşçi ve emekçiden yana adımlar atmanın kendi doğasına aykırı olduğu burjuva devletler, biriken bu öfkenin pekala farkında. Koronavirüs öncesi toplumsal tepkiler sonucu çekmecelere kapatılan yasa tasarıları yeniden gündeme getirilirken, buna karşı gelişebilecek tepkilere karşı da devlet güvenlik güçlerinin eli olabildiğince güçlendirildi. Fransa parlamentosunda geçen “güvenlik yasası”, eylemcilere karşı şiddet uygulayan polislerin fotoğraflarının çekilmesini ve yayımlanmasını yasaklarken, İngiltere’de çıkartılan yeni “polis yasası” izinli gösterilerin bile bir çırpıda yasaklanmasını sağlayan ve polise sınırsız yetki tanıyan yasayı onayladı.
Bütün bunlar artan kapitalist sömürü ve rekabet karşısında doğabilecek toplumsal ayaklanmaları bastırmak için son birkaç on yıldır Avrupa burjuva devletlerinin süreğen bir biçimde parlamentolarda geçirdiği saldırı paketlerinin devamı gibi okunabilir. Bu doğrudur da. Ancak koronavirüsün çok çıplak bir biçimde ortaya koyduğu ve derinleştirdiği eşitsizliğin ve buna karşı biriken patlamaya hazır öfkenin de payının olduğunu mutlaka tespit etmek gerekir.
Bu bulanık havada başta önümüzdeki 1 Mayıs olmak üzere, değişik tarihsel kesitlerde güçlü ve kitlesel işçi sınıfı ve ezilenlerin eylemlerinin ortaya çıkma olasılığı hiç olmadığı kadar yüksek. Bu hareketin her zaman olduğu gibi, bu dönemde de burjuvazinin yangın söndürücüsü rolündeki sarı sendikaların “pandemi nedeniyle evde kal” çağrılarına kulak kabartmayacağı, devletlerin sokak yasaklarını fiili-meşru mücadele hattında paçavraya çevirecekleri de çok açık.
Ancak bunun ortaya çıkması sınıf bilinçli politik öncülerin bu hazır kitleye dokunmasından geçiyor. Pandemi yasaklarına teslim olmamış tüm politik özneler, başta da komünistler, kendileriyle birlikte, içerisinde yer aldıkları birleşik platformları da bu amaç doğrultusunda harekete geçirerek, güçlü bir 1 Mayıs’ın örgütleyicileri arasında pekala yer alabilirler, almalılar. Komünistler, konfederasyon ve federasyonların farklı dillerde çıkartmış olduğu bildirileri, afişleri vb. ajitasyon grupları oluşturarak fabrika önlerinde, meydanlarda, sokaklarda, tren ve otobüslerde yaygın dağıtarak-asarak; başta kendi üyeleri olmak üzere, çat kapı çalışmasıyla binlerce işçi ve emekçiyle yüz yüze konuşmalar gerçekleştirerek sömürüye dayalı kapitalist sistemin sonuçlarına karşı oluşan tepkiyi kendini yiyen çürümeye değil, bilakis kapitalizme karşı mücadeleye akıtılmasının özneleri olmalıdır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 23 Nisan 2021 tarihli Perspektif köşesi