HBDH sitesinde MLKP/KKÖ’den KBDH’ın Konsey Üyesi Hevi Sarya ile dünyada ve bölgede gelişmeler ve kadın mücadelesine dair yayınlanan röportaj..
-Tüm dünyada askeri-politik gelişmeler yaşanıyor. Kadınlar ve LGBTİ+lar bu gelişmelerden direkt olarak etkileniyor. Bununla birlikte yükselen bir kadın ve LGBTİ+ hareketi de var. Hemen hemen bütün eylemlerin en önünde yer alıyorlar. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her tarihsel çağın, öznel ve nesnel koşullarıyla kendini ortaya koyuşunda ayırdedici yönler vardır. 21. yy. sınıf, ulus, cins çelişkilerinin derinleşmesiyle devrimsel bir sürece tanıklık edecektir. Özgürlük sorunu çözülmeyen uluslar, özgürlük ve eşitlik talebi giderek artan ezilen cinsler, bu sorunların çözümü için yol arayışını sürdürecek ve kendi öncü dinamiklerini açığa çıkartacaktır; yeni zaferlerle buluşacaktır. Ulusal sorunu 20 yy.’da, burjuva veya devrimci kurtuluşçu temelde çözülemeyen halklardan önde geleni Kürt halkıdır. Sykes-Picot antlaşması ve Lozan antlaşmaları 100 yılını geride bırakmış, Kürt halkının direniş çizgisi bu eli kanlı halk düşmanlarının yönetme işlerini bir hayli zorlamış, bu nedenle sayısız katliama imza atmışlardır. Ermeni, Süryani, Rum, Kürt, Alevi, Hristiyan katliamlarıyla bir soykırım devleti olan politik islamcı, inkarcı faşist Türk burjuva devleti, baskı ve zor aygıtlarıyla, iktidarını koruyamama korkusu içindedir. Kürt ulusal sorunu bakımından ise, uluslararası ve de bölge devletleri, sömürgeci Türk devleti olarak gerici, faşist temelde süreci sürdürme yönelimi varken, Kürt halkı ise ulusal özgürlük mücadelesinde kararlılıkla yürüyor, kendi bağımsız çizgisinde sorunun çözümünü garantiliyor. 23 Nisan günü NATO üyesi faşist Türk ordusu tarafından Metîna, Avaşîn ve Zap’a yönelik başlatılan işgal saldırıları amacına ulaşamayacak, işgalciler yenilecektir. Dolayısıyla, Kürdistan devriminin temel stratejik konusu olan, Kürt ulusal sorununun devrimci çözümü, başta Türkiye devrimini, bölgesel ölçekte de Ortadoğuyu, Balkanları ve Kafkasyayı da doğrudan etkileyecektir. Tüm gelişim sorunlarına rağmen dimdik ayakta olan Rojava kadın devrimi ve Kürdistan’ın diğer üç parçasındaki Kürt kadın hareketi, kadın özgürlük mücadelesine önemli bir itilim sağlamaya devam etmektedir.
Geride kalan süreçte dünya genelinde önemli gelişmeler yaşandı. Las Tesis eylemleri, tecavüzün ve kadın katliamlarının, yargı-polis-asker gibi devlet kurumları aracılığıyla devreye giren devletin zor ve baskı aygıtı politikaları olduğunu ifade etti.
Taciz, tecavüz gibi cinsiyetçi saldırılar karşısında Avrupa’da ve ABD’de başlayan “Me Too” eylemleri Mısır başta olmak üzere Ortadoğu ve Türkiye’ye yayıldı. Ezilen cinsin, egemen erkek cinsi saldırıları karşısında, politik bilincinin ve cesaretinin gelişimini yansıttı.
Ortadoğu’da çocuk yaşta evlilik, kadın sünneti, eve kapatılma, gülme yasağı uygulamalarına karşı mücadeleler gelişti. Kadınlar araba sürme, tekbaşına seyahet etme, stadyumda futbol maçı seyretmeye gitme, öğrenim görme, erkeğe atfedilen meslek dallarını özel olarak seçme gibi konularda kültür-siyaset-ekonomi alanlarına, yaşama katılıma doğru cesaret kazanmaktalar. Tunus, Lübnan, İran, Sudan kadınların politik mücadelesiyle öne çıktı.
Latin Amerika, birkaç yıldır kadın grevleriyle 8 Mart’ı karşılamasıyla öne çıkıyor. Şili’de Las Tesis’in ilk kıvılcımını çakarak, Arjantin’de kürtaj mücadelesinde zafer kazanıp, bu hakkın hala gasp edildiği Polonya gibi ülkelere de öncülük ederek, Meksika’da kadın katliamlarına karşı kitle militanlığıyla karşı koyarak, Bolivya’da kadın özgürlükçü yönetim anlayışı ve dünya tarihinde bir ilk olan ‘ataerkillik ve sömürgeciliğe’ karşı bakanlık kurarak, Şili’de, yeni anayasa ve meclis kurulumunda erkeklerle eşit temsiliyet kazanımı elde ederek süreklileşmiş bir kadın hareketi mayalanıyor. ‘Emek, bakım ve hayatın sürdürülebilirliği’ temel talebi etrafında topraksızlaştırılmaya karşı da etkin bir mücadele yürüten Latin Amerikalı kadınlar, erkek egemenliğine karşı cins bilinciyle mücadelede öncü bir rol oynamaktadır.
Asya kıtasında Singapur’dan, Tayland’a, Filipinler’e, Hong Kong, Japonya, Hindistan’a kadar kadınlar ataerkil sisteme karşı tutum ortaya koyuyorlar. Azılı faşist cinsiyetçi devlet başkanı tarafından, ‘öldürmeyin, vajinalarından vurun sadece’ denilerek hedef gösterilen Filipinler’de devrimci gerilla savaşı yürüten kadınlar savaşkanlıklarıyla dikkat çekiyorlar. Hindistan’da ise kadına yönelik şiddete karşı binlerce üyesiyle özsavunma örgütlenmesine sahip olan ‘pembeli’ kadınlar, tüm dünya kadınlarına yol gösteriyor.
Cins özgürlük mücadelesinin dünya genelindeki eylemsel rüzgarını, çelişkilerin derinleştiği anlarda fırtınalara dönüştüğünü görüyoruz. Bu yüzyıla ezilen cinsler damgasını vuracaktır. Proleter, halk devrimlerinin ilanlarında kitle gücü ve öncülük karakteriyle ve de mevcut faşist, gerici, heteroseksist, erkek egemen rejimleri değişime zorlayıcı dinamikleriyle farkını gösterecektir.
-Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da İstanbul Sözleşmesinin iptali, başta Kürt kadın kurumları olmak üzere kurumların kapatılması, Bu kurumların aktivistlerinin tutuklanması gibi gelişmeler yaşanıyor. Bu sürece dair neler söylemek istersiniz?
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da, ezilen cins uyanışı artarak devam ediyor. Toplumsal mücadelelerde, sınıfsal ve ulusal talepleriyle ve özellikle de antifaşist, antisömürgeci karakteriyle kitle hareketinin bir parçası olunmuştur. Türkiye ve Kürdistan mücadele tarihinde, kadınlar etkindir. Erkek egemenliğine karşı ezilen cins direnişi geliştiren yönüyle ise Türkiye’de feminist kadınların, sosyalist kadınların, Kürt ulusal hareketinden kadınların kendi kulvarlarındaki özneleşme düzeyi, yakın tarih bakımından yeni bir yükseliş sürecindedir. Bugün genelleşmiş bir cins özgürlük mücadelesi, kadın ve LGBTİ+ hareketi var. 68’lerden 2021’e politik özgürlük mücadelesindeki süreklileşen katılım, fiili meşru mücadelenin hem silahlı hem silahsız biçimleriyle yer alışı tarihine, cinsine yönelik saldırılar karşısında politik refleksi güçlü eylemler ortaya koymayı da eklemeye başlamıştır. Artık kadın hareketinde bu yön gelişkindir. Derinleşen sınıf çelişkilerine, derinleşen cins çelişkileri eşlik etmektedir. Ve yine erkek egemen karakteri dışında, rejimin heteroseksist karakteri de Onur Haftası eylemleri ve son olarak Boğaziçi Direnişiyle birlikte daha fazla teşhir olmuştur. Diktatör Erdoğan ve faşist devletin boşanma sonrası nafaka ve kürtaj hakkını gaspetme saldırıları, çocuk yaşta evliliği yasalaştırma, tevacüzcü ve cinsel istismarcıya ceza indirimi, kadın katillerini koruyan, özsavunma hakkını kullanan kadınları ağır hapise mahkum eden yasaları, Las Tesis eylemlerine dava, halkçı ve kadın özgürlükçü belediyelere kayyum atama, kadın siyasetçilere gözaltı tutuklama operasyonları, çıplak arama işkencesi, HDP kapatma davası ve seçilmiş kadın vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırarak siyaset yapma hakkını gaspetme, düzene muhalif kadınlara elektronik kelepçe ve ev hapsi kararları, İstanbul Sözleşmesini feshetme, devrimci gerilla kadınlara yönelik askeri operasyonlar ve katliam politikaları, Rojava Kadın Devrimi’ne ve de Başur Kürdistan’a işgal saldırıları ile kadın düşmanı sicili bir hayli kabarıktır. 2014 Eylül ayında Kürt özgürlük mücadelesini tasfiye etmeyi hedefleyen ‘çöktürme planı’, 2016 Temmuz ayında genel anlamıyla devrimci hareketi ve antifaşist-antisömürgeci-kadın özgürlükçü kitle hareketini kırmaya yönelik ‘saray darbesi’ uygulamaları , halklarımızın, kadınların, gerillaların, milislerin mücadelesi karşısında başarısız kalmıştır. Bu saldırılara alanları, sokakları, devrimci mevzileri terketmeyerek 8 Mart’la ve Newroz’la, Garê direnişini kazanarak esaslı cevaplar verildi. İstanbul Sözleşmesi’nin feshi ve HDP’ye yönelik saldırılar, Başur Kürdistan’da Metîna ve Avaşîn alanlarına yönelik işgal saldırıları, amaçlarına ulaşamayan saray rejiminin intikamcı, öfkeli karşı cevaplarıdır, saldırı konseptinin devamıdır. Savaşı büyütecek ve bütün bu faşist politikaları boşa çıkaracağız.
-Kadın emeğinin sömürüsü her zaman daha yoğun oluyor. Ancak ev içi emek dahil kadın emeği genel olarak görülmüyor. Kadın emeğini özgürlük mücadelesi bağlamında örgüt olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kadın emeği, erkek egemen kapitalist düzeninin ve faşizmin mezar kazıcısıdır. Hem cins, hem de sermaye sömürüsünü kaynaşmış halde yansıtan kadın emeği, kadının politikleşmesinin ve örgütlenmesinin verili koşullarını oluşturur. Burada ucuz işgücü olarak, değişen sermayenin, canlı emeğin toplumsal yarısını temsil eden kadınlar, artı değer sömürüsü için üretim alanlarına çekilirken, bir yandanda erkek egemen sistemin kutsal ailesinin bekası için ev içine de çekilir. Bu ikili üretim -ev ve işyeri- kadınının sistemle çelişkilerini derinleştirir. İşyerinde erkekle arasındaki ücret farkı, cinsiyetçi meslek ayrımcılığı, evde adı konmayan, görünmeyen emek ile tüm bunlara eşlik eden fiziki-psikolojik- duygusal şiddet altında oluşu, kadının özgürleşme potansiyelini geliştirir. Fakat burada önder, öncü örgüt ile buluştuğu durumda, baskı ve sömürü düzenini yıkıcak bir kuvvete dönüşebilir. Kendiliğinden bir bilinç geliştirir ama sınıf ve cins bilinci kazanması ve etrafındaki kadınlara kazandırması örgütsel bir biçim kazanmasıyla mümkündür. Özel mülkiyet düzeninin doğuşuyla, komünal toplumdan köleci topluma geçişle başlayan cins sömürüsü ve emek sömürüsü, ancak özel mülkiyet düzeninin tasfiye edilip yok edilmesiyle ortadan kalkacaktır. Emperyalizmin küreselleşme aşamasında olduğumuz bu çağda, kapitalizmin, sosyalist devrimle yıkılması ve de komünizme geçişin hazırlığıyla ve komünizmin nihai zaferiyle, gerçek bir cins ayrımsız toplum, özgür cins ve özgür emek olacağını düşünüyoruz. Kapitalizmin yıkımı ise önce antifaşist, antisömürgeci, antimperyalist, cins özgürlükçü bir devrimden geçiyor. Demokratik devrimin en güncel somut hedef olarak geliştirilmesi ve örgütlenmesi, emeği sömürülen kadın ve ezilen cinsel kimliklerin politik mücadelesiyle başarılacaktır.
–Bileşeni olduğunuz KBDH bir hamle başlattı. Kadınların birlikte mücadele ile özgürlüğü kazanacağını vurguluyor ve askeri eylemlikler gerçekleştiriyor. Kadınların birliği faşizm karşısında nasıl bir anlam ifade ediyor?
Kadınlar birlik olursa faşizm de, erkek egemenliği de, kapitalizm de ayakta kalmaz, çöker. Ezilen cins olarak kadınların politik mücadelede birleşebilmesi, ideolojik ve örgütsel temelde etkileşimleri ve birleşmeyi geliştirir. Bugün faşizmin, sömürgeciliğin, kapitalizmin, emperyalizmin, erkek egemenliğinin tüm saldırıları karşısında birleşebilmeyi başaran durumda değiliz. Parçalılıklar sözkonusudur. Bunu en somut kadına yönelik şiddete kaşı mücadele pratiğinde görüyoruz. Faşist devletin topluma, kadınlara uyguladığı şiddet, başta Kürt kadınları olmak üzere Kürdistan’da uyguladığı sömürgeci-işgalci şiddet, zindanlardaki politik kadınlara uyguladığı şiddet, kadın hareketinin ilişkilenmede birleşiklik zaafı gösterdiği konulardır. Musa Orhan gibi birey olarak erkek ve de sömürgeci faşist devlet kurumunun temsilcilerinden biri olan bu erkek karşısında hesap sorucu bir politik kadın iradesi neden açığa çıkamadı? Güney ve Kuzey Kürdistanda, Türkiye’de dağlarda, kentlerde savaşan gerilla ve milis kadınlar, Rojava devriminin askeri savunması ve toplumsal inşasında yer alan kadınlar ile Türkiye ve Kuzey Kürdistan kadın kitle hareketinin ilişkisinin daha fazla güçlendirilmesi ihtiyacı var. Ya da farklı toplumsal kesimlerden işçi, işsiz, kent yoksulu, ev emekçisi, çalışan, öğrenci, tarım emekçisi kadınların birbirlerinin yaşadığı sorunları görme ve kavrama, birbirinin sorunu, talepleri için mücadele yürütme yönü yetersizdir. Evet, eksiklik ve yetersizliklerimizin üzerine gitmek ve birleşik mücadeleyi ve kadın yoldaşlığını, öncülük ve önderlik yeteneğini, devrim stratejisine bağlı olarak yenilemek, güncellemek hayati önemdedir.
–Politik askeri eylemler ve bu eylemlerin kitle hareketiyle ilişkisi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Devrim kitlelerin eseri olacaktır ve silahlı, silahsız nice fiili meşru mücadele deneyimlerinden geçilerek zafere varılacaktır. Politik askeri eylem, zora dayalı devrimin hazırlayıcı unsurlarının, önde gelenlerinden biridir. Kitle hareketinin sorun ve taleplerini içermek, karşılamak kadar, henüz kitle hareketinin tarihin o anında gündemi olmayan bir sorununu, kitlelerin gündemi haline getirmek için de politik askeri eylemler yapmak bir ihtiyaçtır.
Politik refleks amaçlı, düşmanın bir saldırısına, anında veya en kısa zaman içinde cevap vermek için politik askeri eylem yapmak önemlidir.
Politik stratejiyle bağı içerisinde, örgütsel olarak hazırlığı sağlayarak, konjoktürel olarak politik sürecin önünü açma hedefiyle askeri niteliği güçlü eylemler örgütlemek de bir gerekliliktir.
Zora dayalı ve silahlı devrime yazgılı olan, Türkiye ve Kürdistan devrimimiz halk ordusuna ve halk milislerine ihtiyaç duymaktadır. Bunun geliştirilmesi çabaları, parti tarihimiz bakımından da başarılmış çok somut örnekler ve mücadele deneyimleriyle sabittir. Güncel olarak ise gerek partimiz, gerekse de içinde yer aldığımız HBDH ve KBDH bakımından milis ve gerilla çalışmalarını büyütme kararlılığındayız.
Soruya tekrar dönecek olursak, coğrafyamızda politik askeri eylemler ile kitle hareketi, birbirini nicelik ve nitelik olarak geliştirebilmeli, kitle tabanı olan bir savaş örgütü inşa etmeliyiz.
Güncel bir örnek olması itibariyle, İspanya’da geçtiğimiz aylarda protest müzik yapan Pablo Basel’in eylemi etrafındaki gelişmeler verilebilir. Pablo Basel İspanya’da, devrimci-politik-askeri eylemler yapan ETA örgütünü destekleyen, faşist düzen teşhiri yapan, eylemselliği teşvik eden şarkılarıyla hedef oldu ve hakkında tutuklama kararı çıktı. O teslim olmayarak destekçisi olan halkı sokağa çağırdı, kendisi de üniversite içine çekildi, gençlikle birlikte barikat kurarak, direnişi tercih etti. Polis saldırısı sonrası esir düştü fakat, çağrısıyla harekete geçen yüzbinler sokaklara çıktı, barikatlar kurarak polisle çatıştı. Neticede zamanında sayısız askeri eylem yapan ETA’nın siyasi etkisinin şarkılarda, bir müzisyenin eyleminde ve militan kitle hareketinde hala yaşayan etkisini görüyoruz. Buna benzer dünyada çokça örnek vardır. Gazi Ayaklanması, İstanbul Nato toplantısını engelleme hamlesi, başlı başına Kuzey Kürdistan gerilla ve halk direnişi coğrafyamızdaki örneklerden bazıları olarak verilebilir. Politika, askeri eylem ve kitleler ilişkisini başarılı kurabilmek, mücadelede muazzam sıçramalı gelişimlere yol açar.
-1 Mayıs öncesi mesajınız nedir?
1 Mayıs’ı adanmışlıkla, yaratıcı taktiklerle karşılayan gerilla yoldaşlarımızı, düşman askerlerine şimdiden çokça kayıp yaşatan Metîna, Avaşîn ve Zap direnişimizi coşkuyla selamlıyorum. Yasaklı alanları zaptetme hedefiyle, işçi sınıfımızın birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’a yürüyen devrimcileri, sosyalistleri, komünistleri, antifaşistleri coşkuyla selamlıyorum.
Düşmanın Kovid 29 virüsü bahanesiyle, sokakları, alanları darbe hukuğuyla yasaklama sahtekarlığına en iyi cevap özgür sokaklarda, meydanlarda, tarihi Taksim alanında verilecektir. Gerekli kişisel sağlık tedbirleri alınarak, eylemli duruşu korumak ve erkek egemen faşist devletin ve işçi, emek düşmanı sermaye düzenin sonunu hazırlayacak politik gücü kararlılıkla açığa çıkarmaya devam etmek tarihi görevimizdir. 2021 1 Mayıs’ı, hesap sorma ve kavga günü anlamına layık, kızıl bir yıldız olarak tarihteki yerini alacaktır. Önümüzdeki süreç bakımından da, ‘Erkek egemenliğini ve Faşizmi Yıkacağız, Özgürlüğümüzü Kazanacağız!’ hamlesi tüm kararlılığıyla sürecektir. Şehit Sinan Dersim ve diğer ölümsüzleşen silah arkadaşlarımızın, kadın özgürlük mücadelesi şehitlerimizin gülümseyen bakışları, cüretleri, iradeleri; her daim aklımızda, yüreğimizde, eylemimizde yaşayacaktır. Türkiye ve Kürdistan birleşik devrim mücadelesini her yönüyle büyütmek, tek varlık nedenimizdir.