Türkiyeli muhaliflere yönelik onlarca ismin yer aldığı “infaz listelerinin” ortalıkta dolaştığı, gazetecilere, muhaliflere yönelik fiili saldırıların gerçekleştiği bir dönemde Brüksel’de Türkiye’nin suikast girişimine karşı açılmış önemli bir dava görülüyor.
KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar ile KONGRA-GEL Eş Başkanı Remzi Kartal’a 2017 yılında gerçekleştirilen suikast girişimi nedeniyle açılan dava 1 Ekim’de Brüksel Mahkemesi’nde başladı. Davada suikast girişiminde bulunan Zekeriya Çelikbilek, Yakup Koç, Hacı Akkulak ve Necati Demiroğulları şahsında muhalifleri tasfiye için yurt dışında suç örgütü oluşturan faşist Türk devleti yargılanacak.
Çıkacak sonuçtan bağımsız olarak, tek başına böylesi bir davanın açılmış, açılabilmiş olması dahi faşist Türk devletinin teşhiri bakımından önemlidir. Nitekim, Avrupa emperyalist devletlerinin emperyalist çıkar ilişkileri temelinde faşist diktatörlüğün Avrupa’daki devrimci, ilerici ve yurtsever harekete karşı saldırganlığını ayan beyan bilmesine ve basına sızan istihbarat raporlarına rağmen bu katliam ve suikast girişimlerine karşı sessiz kalışı ve hatta sümen altı etme çabalarına tanıklık etmiştik. MİT’in hedeflerinden biri olarak Zübeyir Aydar da son davaya ilişkin verdiği demeçte, ilk etapta ciddiye alınan soruşturmanın daha sonra bir yerlere takıldığını, soruşturmanın bir davaya dönüşmesi için avukatlarının insan üstü çaba harcamak zorunda kaldığını belirtmiştir.
Avrupa emperyalist devletlerinin, özelde de Belçika’nın bu davayı ne kadar sonuca ulaştıracağı şu an için bilinmiyor. Ancak daha önce yaşanmış olan kimi örnekler, bu davanın da benzer akibetlerle sonuçlanabileceği ve görevsizlik kararlarıyla noktalanacağı kaygısını güçlü kılmakta. Zira 1980 sonrası faşist diktatörlüğün Asala kadrolarına karşı gerçekleştirdiği katliamlar, 1994’de katledilen Kürt yurtsever İmdat Yılmaz, Almanya Köln’de katledilen AGİF üyesi Erol İspir ve Paris’te katledilen Sakine Cansızlar davaları ve bu davaların akıbeti devrimci hareketin belleğinde yerini korumaktadır.
Son suikast girişimi, Avrupa’ya gönderilen binlerce MİT elemanı gerçekliği ve bugünlerde basına sızan “ölüm listeleri”, faşist Türk devletinin 2011 yılı itibariyle Avrupa’da bu tür faaliyetlerini gittikçe arttırdığını kanıtlamaktadır. Tüm bu gerçeklere rağmen Avrupa emperyalistleri, söz konusu girişimleri Türk devletiyle, ondan daha fazla siyasi ve ekonomik çıkarlar sağlamak için pazarlık konusu haline getirebilmektedir.
Sömürgeci faşizm devrimcilere, komünistlere ve Kürt özgürlük güçlerine karşı söz konusu suikastları sadece Avrupa’da değil, başta Türkiye ve Kuzey Kürdistan olmak üzere, Rojava’da, Güney Kürdistan’da, her alanda gerçekleştirmekte. Ve söz konusu saldırganlığını Avrupalı emperyalistler de dahil olmak üzere, tüm emperyalist güçlerin desteğiyle gerçekleştirmekte. Bu durum, faşist rejimi yeri geldiğinde tüm burjuva diplomasi kurallarını da hiçe sayarak, bir başka ülke topraklarında cinayet şebekeleri organize etmeye kadar götürmekte, cesaretlendirmektedir.
Dolayısıyla Brüksel’de başlamış olan bu dava hem faşist diktatörlüğün direk planlayıcısı olarak bu suikastlardan sorumlu tutulması, hem de emperyalistlerin faşist rejimle girdikleri kirli pazarlıkları ve ilişkileri açığa çıkarmak bakımından önemli bir yerde durmaktadır. Davanın gerçek bir sonuca ulaşması ise yaratılacak kamuoyundan geçmektedir.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 8 Ekim 2021 tarihli Avrupa Gündemi köşesi