Fransa’da yüzlerce kağıtsız işçi CGT sendikasının desteğiyle greve çıktı. Almanya’da yeni hükümetin savaş politikaları tartışılıyor. İngiltere’de ise şirketlerden para alan milletvekili istifa etti.
Fransa’nın başkenti Paris’in 12 farklı noktasında kaçak çalıştırılan 300’e yakın “kağıtsız” göçmen işçi, Fransa’nın önemli sendikalarından CGT’nin öncülüğünde koordineli ve süresiz bir grev hareketi başlattı. Restoran, inşaat, kurye, çöp toplama gibi sektörlerde, en kötü ve güvencesiz koşullarda çalışan işçiler bir oturum hakkı mücadelesi sergilemekle birlikte, Fransa’nın ve genel olarak Avrupa’nın göç politikalarını sorgulamaktalar.
Almanya’da koalisyon görüşmeleri devam ediyor. Sosyal Demokrat Parti-Yeşiller-Hür Demokrat Partinin müstakbel koalisyonunun silahlanma ve savaş konusunda öncekilerden farklı bir yol izlemeyeceği belirgin. Hatta savaş İHA’ları satın alınması, pratikte devreye sokulması ve nükleer katılım konusunda öncekilerden de ileride bir çizgide olacağı ortada.
İngiltere’de kendisine 100 bin sterlin ücret ödeyen iki şirket için bakanlıklar ve görevlilerle sürekli irtibata geçen Muhafazakar Milletvekili Owen Paterson, tarafsızlık kurallarını ihlal ettiği için 30 gün uzaklaştırma cezası almıştı. Yalanlarının ve yolsuzluklarının sorgulanmasına dayanamayan Boris Johnson Hükümeti, çoğunluğuna güvenerek parlamentoda tarafsızlık düzenlemesini değiştirme oylamasıyla Paterson’u ve kendi yöntemlerini kurtarma çabasına girdi. İstediği kararı aldıktan 24 saat sonra da tepkiler karşısında bunu iptal etti.
KAĞITSIZ İŞÇİLERİN MÜCADELESİ HERKESİN MÜCADELESİDİR
Maurice ULRICH
L’Humanité
Opera Meydanı’nda, Léon de Bruxelles (büyük bir Fransız restoran zinciri), Bastille’de bir Japon restoranı, Paris’in 16. bölgesinde şık bir birahane… kağıtsız göçmenlerin istihdamı ve buna bağlı olarak gizli çalıştırmaya başvurma, sadece marjinal yapılardaki küçük haydut patronları ilgilendirmiyor. İstihdam, ücretler ve çalışma saatlerinin esnekliğinin en çok arandığı tüm iş alanları ile ilk başta tarım, inşaat, otel ve restoran sektörlerini ilgilendiriyor. CGT Sendikasının öncülüğünde Paris’in 12 farklı noktasında, bazen gelecek günleri hesaplayarak uyku tulumlarını kendisiyle getiren onca erkek ve kadının giriştiği mücadele, bir oturum hakkı mücadelesidir.
Burada büyük markalar ve ön plana çıkan şirketler söz konusu. Ama mesele bununla da bitmiyor. Sorgulanan; gerek CGT gerekse Avrupa Sendikalar Konfederasyonu, hatta OECD ve BM Mülteciler Yüksek Komiserliğinin iyi anladığı ve durmadan altını çizdiği gibi, göç politikalarıdır. Fransa’da olduğu gibi Avrupa’da da göç politikalarının sertleşmesi, çalışma yoluyla gerçek bir entegrasyon perspektifi ile açık ve sorumlu bir şekilde kapıların açılmasının reddedilmesi, eşit hakların ve tanınan bir mukim statüsünün olmaması, oturum hakkı arayan göçmenler başta olmak üzere tüm iş dünyasını zayıflatıyor. Bu koşullar onları aşırı sömürüye karşı tamamen savunmasız hale getiriyor, aynı zamanda hastalıklara ve kötü barınmaya teslim ediyor. Şirketlerin, tüm toplumun zararına olacak şekilde sosyal katkılarından çekilmelerine izin veriyor.
Hem sağın hem de aşırı sağın, ya da hükümetin ve Emmanuel Macron’un söylediğinin veya önerdiğinin aksine, kaçak işçilik, fazla göçmen kabul etmekten kaynaklanmıyor, tersine, onların çalışma koşullarını ve ücretlerini etkilemeye kararlı olan sömürücülere teslim eden göçmenlerin ikamet ve iş haklarını tanımayı reddetmekten kaynaklanıyor. Oturum hakkı arayan işçilerin mücadeleleri herkesin mücadelesidir.
(Çeviren: Diyar Çomak)